hesabın var mı? giriş yap

  • kariyeri oldukça dolu olan ve balyoz soruşturmaları döneminden beri türkiye hakkında bir şeyler söyleyen, yazıp çizen bu batılı uzmanı ve tespitlerini bir kalemde karalayanları anlamakta zorluk çekiyorum.

    ekonomik olarak gelişen ama demokrasi olarak yerlerde sürünen ülkeler yok mu dünyada. var işte, malezya. adam doğru benzetme yapıyor ama ekliyor. türkiye'nin özel durumu sebebiyle ekonomi de bu kadar iyi gitmeyebilir. o zaman tüneln çıkışı afganistan'a diyor.

    söylediklerinin en acı yanı, 1923 yılından sonra kurucu kadroların hedefe koyduğu batılılaşma, batı camiasında kalma, avrupa değerlerine sahip çıkma idealleri; cumhuriyet tarihinde ilk kez bu derece güçlü bir şekilde terk ediliyor.

    gerçekten hala bu adamın tespitlerinin bugün yaşadıklarımızın doğru karşılığı "olabileceğini" gören yok mu? ben mi paranoyak oldum?

    debe editi : (bkz: öğretmen kumru konak'a yardım kampanyası)

  • arabanin iç kısmında kullanılan plastik parçaların üretilmesi esnasında kullanılan plastik malzeme karışımının akışkanlığını arttırmak için içerisine katılan plastikleştiricilerin, parçanın üretimi tamamlandıktan sonra reaksiyona girmeden bünyeden buharlaşıp uçması sebebiyle oluşan koku.

  • federico fellini'nin la strada'sı 20. yy film yapımcılığının başyapıtlarındandır. yavaş yavaş kürselleşen ve modernize olan insanlığın kaybolan masumiyetinin ve her birimizin seçmesi gereken yolların hüzünlü ve dokunaklı bir hatırası. italyan neo-gerçekçiliğinin tüm motiflerini barındıran birinci sınıf bir klasik.

    la strada, fellini'nin bir yönetmen olarak durdurulamaz yükselişini başlatır ki, bu filminden kısa bir süre sonra le notti di cabiria , la dolce vita ve otto e mezzo'yu tamamlayacak ve sinema tarihine damga vuracak yılların kapıları ardına kadar açılacaktı. fellini'nin filmi için yaptığı yorum ise onun hakkında her şeyi özetler nitelikte: "bütün mitolojik dünyamın eksiksiz kataloğu" diyor fellini.

    aslına bakarsak film fellini sineması için bir geçiş filmidir. daha sonra fellini ile klasikleşen sembollerin ve metaforların hakim olduğu kişisel gerçeküstü hayali filmlere geçişinin bir ön hazırlığıdır. fellini bu filmiyle ilk kez uluslararası beğeni kazanır ki aynı zamanda ''felliniesque'' diye tabir edilen filmlerinde sirk motifini kullandığı ilk filmidir.

    aklı dalgın ama altın kalpli masum bir genç kız olan gelsomina (giulietta masina)'nın hikayesine konuk oluruz bu büyülü filmde. gelsomina'nın annesi, yaşadıkları yoksulluğun pençesinde onu zampano (anthony quinn) adlı gezici bir sirk sanatçısına satmak zorunda kalır ki gelsomina ise italyan kırsalındaki sirk gösterilerinde zampano'ya eşlik ederken, hayatın ve aşkın acımasızlıklarını ve zorluklarını öğrenir.

    fellini, gelsomina'nın yaşadıklarını o kadar ustaca ortaya döküyor ki bir insanın işi gereği komik olması ile işinin dışında yaşadığı yürek parçalayıcı hüzünlü anlar arasındaki duygusal çizgiden seyirciyi hiçbir zaman dışarı çıkarmıyor. gelsomina'nın zihnini ve dünya hakkında nasıl düşündüğünü anlıyoruz ki evet o gerçekten masum fakat dünya üzerindeki gerçek kötülük yavaş yavaş onu parçalamaya başlayınca üzerindeki masumiyet aşınmaya başlıyor. film devam ederken onun iyi kalpli doğasının kararmaya başladığını görmek aslında kendi hayatlarımıza da birer pencere açıyor. bu bok çukuruna dönmüş dünyada masumiyetin beş para etmediğini anlıyoruz.

    gelsomina'nın karakteri sıcaklık, sevgi ve neşe doluyken, zampano dünyayı soğuk ve kalpsiz bir yer olarak görür. belki de bu filmin en yürek burkan tarafı, gelsomina'nın zampano'ya neşe getirme arayışıdır. gelsomina o kadar iyi niyetlidir ki zampano'nun değişebileceğine olan inancı hiçbir zaman tükenmez fakat zampano kendisine gösterilen sevgiyi görmezden gelmeye devam eder. içer sarhoş olur, istediği gibi davranmayınca onu döver, yeri gelir sokağa bırakır.

    zampano'nun gelsomina'ya davranış şekli korkunçtur fakat gelsomina her seferinde zampano'ya geri döner. işte tüm trajedi ve gerçeklik de burada yatıyor zaten. fellini bizlere dünyayı olduğu gibi gösteriyor ve her defasında seyirciyi gelsomina hakkında daha iyi bir şey için umut etmeye zorlamaktan korkmuyor.

  • hükümetin "dumansız hava sahası" esprisi yaparak geçiştirebileceği üzücü olay.

    olur mu olur amk.

  • tüm içtenliğimle söylüyorum, keşke ben olsam dediğim erkektir. ,

    hayatım boyunca hep ilk olan erkektim ben. bu ne demek biliyor musunuz? pantolonlar aşınana kadar sürtünmek demek. imkansız hesaplar ödeyerek "zamana ihtiyacım var." lafını duyup tavana bakarak uyuyakalmak demek. hep ertelenmek demek, hevesi kursağında bırakılmak demek. ve hepsinden önemlisi müzakere etmek demek.

    o yatağa girdin mi müzakere edeceksin arkadaş. bu topraklar kolay kazanılmadı. elin bele değmesinin bile şanlı galibiyet olarak addedildiği nice geceler yaşandı o er meydanında. sütyeninin kopçasını açtığımda gözleri yuvalarından fırlayan sevgilim oldu benim. birini elimle yerine taktım. iç çamaşırına dokunduğumda "hayatımda bu kadar kirlenmiş hissetmedim" cevabını aldım. yılmadım, müzakereci tutumumu korudum. "sadece uyuyalım hiçbir şey yapmayalım" dedim ve sadece uyudum. yaz sıcağında kışlık eşofmanlarla girdim yatağa, isilik oldum. yeri geldi ayaklarımız birbirine değsin diye mücadele verdim.

    sonra vay efendim neymiş ikinci olunca rererö. oglum mal mısınız lan?

  • et pişirme çok da ustalık gerektirmeyen tava. yaklaşın açıklıyorum, döküm tavada et ve et ürünleri pişirme:
    öncelikle döküm tava diğer tavalara göre farklı davranış sergiliyor. üstü kaygan bir yüzey değiş teflon gibi bir kaplaması yok. bizim türkiye'de satılan döküm tavalarda paslanmaması için üzerine emaye toz kapalam yapılıyor. bu sayede döküm tencere ve tavaları biz seasoning işlemi yapmadan kullanabiliyoruz ve bulaşık makinesinde de rahatça yıkayabiliyoruz. emaye kapalam olmasaydı demir paslanırdı, bunu önlemek için de seasoning yapıyor ecnebiler. neyse şimdi döküm tava halinden de belli olduğu gibi çalışma mantığı büyük kütleye eşit sıcaklık dağılımı yapmak. bu nedenle bu büyük kütlenin önce belli bir sıcaklığa erişmesi gerekiyor. evde sizin ocağı bilmiyorum ama ikili wok gözü oluyor. eğer onda yapılacak ise minimumdan bir tık fazlası açılacak, diğer ocak gözlerinde ise ( gazlı ocak, indüksiyon veya elektrikli değil) full açacaksın. bu ocağa açtığın miktar hiçbir zaman değişmeyecek. hiç ateşi kısmayacaksın veya arttırmayacaksın. yemeğin pişip üstündekileri aldıktan sonraya kadar hep aynı ateş miktarında ısınıp, pişip bitecek. şimdi bu tavanın ön ısınması için belirttiğim ocak derecesinde en az 10 dakika boş halde beklemesi lazım. 9 veya 9.5 bile değil en az 10 dakika. 10 dakikadan sonra pişireceğin malzemeyi direkt tavaya koyuyorsun. eğer koyduğun malzeme yamuk kondu, ters bir yerine istediğin gibi olmadı ise ilk koyar koymaz elleme. biraz sonra düzeltirsin ama koyunca belli süre oynatma. tava 10 dakika ısındığı için üstüne koyacağın köfte yapışmayacak. 10 dakikadan az olsaydı çok fena yapışır. kazıyarak falan zor çıkıyor. ama nedense 10 dakika sonra hiç gram yapışmıyor.
    şimdi köfte koyduğumuzu farz edelim. köfteyi koydun ısıtılmış tavaya. ne koyarsan koy döküm tavada çok fazla duman çıkacak. etin veya köftenin yağı belli süre sonra duman yapıyor. o yüzden davlumbazın veya aspiratörün en yüksek derecesinde köfteyi koyar koymaz hemen aç . varsa mutfaktaki pencereleri de aç. şimdi köfteleri koydun ve llemeden bekle . yaklaşık 5-7 dakika sonra tahta veya plastik ( plastik dediğim silikon veya polikarbonat ) spatula ile köftenin altına bak. istediğin gibi olduysa hepsini çevir. alttan hafif itince zaten yapışmadığı için kalkacak köfteler. öteki taraf çevirmen bitince 3-5 dakika sonra kontrol et. bu yüzey daha çabuk pişiyor. daha tam pişmedi ise biraz daha bekle ve en son istediğin gibi olunca köfteleri al tavadan ve ocağı kapat.

    köfteleri afiyetle yedin ve geldi bu tavayı nasıl temizleyeceğine. iki seçenek var. ya elde ya da bulaşık makinesi yapacaksın. elde bir işlem yapman lazım çünkü bulaşık makinesi bu kalan şeylerin hepsini çıkaramaz. tava hala sıcak ve içinde biriken yağlar sıvı ise ve dökülebiliyorsa lavaboya dök. donmuş ise ocağı yak ve çok az ısıt sıvılaşıncaya kadar. sıvı olunca yağı dök ve tavanın içine su doldur çeşmeden . tüm yüzeyi kapla ve az biraz yarım santimetre kadar falan su doldur tavaya. şimdi bu tavada su kaynatacağız. bu su koyduğun tavayı yine ocağa koy ve ocağı sonuna kadar aç. bu sefer wok tava kısmını kullanıyorsan onu da açabilirsin sonuna kadar çünkü artık amaç bir an önce suyu kaynatmak. su kaynadıkça köpürecek ve tavaya yapışmış yağlar birer birer suyun üstüne çıkacak. 4-5 dakika falan kaynasın. sonra tavayı ocaktan alıp bu kaynamış suyu lavaboya dök. çeşmenin altında tavayı tut ve tavayı iyice soğut. bir bezin üstüne soğuttuğun tavayı koy ve tavanın içine sıvı bulaşık deterjanından biraz dök. kağıt havlu kopar 2 parça ve biraz ıslatıp döküm tavanın içini deterjanı da yayarak iyice sil , bastır ve döküm tavanın kanallarının arasına falan gir. kağıt havlu dedim çünkü bulaşık süngeri ile yaparsan sünger sisiyah olur, bir de onu temizlemekle uğraşırsın. tavayı sildin şimdi suya tut içindekileri dök. şimdi tava epey temizlendi. ama %100 değil. bu halde bulaşık makinesine koyabilirsin veya elde yıkayacaksan bu sefer bulaşık süngeri ile arkasındaki yeşik sert yüzeyi ile bulaşık deterjanını damlatıp iyice köpürttükten sonra bastıta bastıra tavayı iyice temizle ve durula. elde temizlik böyle. makineye attıysan zaten gerek yok makine yıkar.
    bir de en önemli şeyi unutmuşum tavanın sapı en az ortası kadar sıcak oluyor. sakın tava sıcakken sapından direkt tutma!!!. kalın mutfak eldiveni veya kalın bir bezle tutarsın. o sap öyle bir sıcak ki anında elini yakar fena.