hesabın var mı? giriş yap

  • geçtiğimiz günler şunu yaşadım; eşimle yemek yedikten sonra restorandan çıkarken ben biraz geride kaldım önüme iki genç kız atladı, eşim de ben geliyorum düşüncesi ile kapıyı tutuyor tabi kızlarımız da sandı ki onlara özel yapılmış bir hareket.* kapıyı tutuyor diye teşekkür etmek şöyle dursun yan yan bakıyorlar filan. salak bunlar, ciddi söylüyorum kafaları çok çalışmıyor ondan üzerinize alınmayın beyler.

  • arabasiz yasamayi denedim. ama hergun bir ego soforuyle, bir halk otobusu soforuyle kavga etmekten biktim. kucuk yigenim daha arabadan inemeden kapiyi kapatip cocugun ayagini kapiya sıkıştıran ego soforune gerekeni yaptim. aksama kadar it gibi calisip, gezmeden gelen teyzelere yol vermekten biktim. surekli birilerinin gelip gidip dayamasindan biktim. hangi toplu tasima araclarini kullaniyosunuz soyleyin de biz de satip arabalari kitap okuyalim trafikte.

  • mesele 1 milyon bisikletin dağıtılması değil, bu bisiklete binecekler için yollar yapılması, etrafından geçecekler için farkındalık yaratılmasıdır. sağlık bakanlığı bu konu ile ilgili olarak güzel bir iş yapmaya çalışıyor ama bu süreci başlatmadan daha çok yol alınması gerekiyor.

    40 ülkeyi gezip, türkiye'ye geldiğinde trafik kazası sonucu ölen fransız bisikletçinin haberi daha tazeliğini koruyor. hazır sağlık bakanlığı da bu konuda bir adım atıyorken bu tip durumların tekrar yaşanmaması için radikal kararlar da almak gerekiyor.

    fransız bisikletçi hayatını kaybetti

  • sirf kiz cocugu tutkusu var diye erkek dogmus cocugunu aynen bir kiz cocugu gibi yetistiren (o sekilde giydiren, o sekilde muamele eden vesair) ve buna ragmen icten ice ondan nefret ettigi pek de supriz olmayan bir anne, kalitsal bir akil sagligi problemi, bunu daha da beter hale getirecek agir bedensel saglik problemleri, buna bagli olarak butun zamanini odasinda eski kitaplarla ve mektup yazmakla gecirme zorunlulugu, "yav seni bir doktora gostersek" diyecegine koru korune her anlattigina inanan alik arkadas cevresi, kotu tasvirler ve cok guclu bir hayal gucu birlesince ortaya bir lovecraft cikmasi cok da sasirtici degil.

    lovecraft'i diger cogu yazardan, hatta diger cogu insandan ayiran ozelligi anlattiklarina/yazdiklarina hicbir kusku duymadan inanmasidir. artik kesin olarak kanitlamak zor olsa da evinde gecirdigi zamanlarda cagin bilinen okult gruplarinin yayinlarini takip ettigini, duygusal/ruhsal problemlerinin donusturdugu bilincalti ile bu konulara sarildigini, tipik bir akil sagligi problemli hasta gibi kafasinda yarattigi kurgu gercekligi gercek dunyaya yansittigini anlamak zor degil. bir dusunun ki erkek cocugu halde obsesif annesi tarafindan saclari uzattirilip kiz cocugu gibi eteklikler giydiriliyor, buna bagli olarak kurabilecegi butun normal sosyal cevreden dislaniyor(her cocuk gelisebilmek icin arkadasa ihtiyac duyar), ustune titizlenen annesi tarafindan sagliginin bozuk oldugu surekli tekrarlaniyor ve bunun sonucunda zaten gercekten pek duzgun olmayan sagligi hepten beter duruma geliyor. odasinda oturup dis dunyaya mektuplar gonderiyor. elbette bunun cok derin bir sonucu olmasi kacinilmaz.

    aslinda lovecraft'in yasadigina kendini inandirdigi seyler (yani ancients temasi) kendi bulusu degildir, cagin "onemli" okult gruplari (onemliymis, bildigin kolpa aslinda) ordo templi orientis, rose croix, golden dawn zaten "eski tanrilar, onlarin gizlenisi ve geri donusu, dunyanin misyonu" gibi seyleri coktan ortaya atip bir kulliyat olusturmuslardi o zamanlar. hatta lovecraft'in siklikla kullandigi "grakgonddde, mrkf tsr" tarzi isim ve cumleler (yani "oryantal dogu havasi tasidigina inanilan sesler") o gruplar tarafindan zaten coktan benimsenmisti. iste lovecraft bu gruplarin dusunce yapisindan etkilenmis ve yazdigi hikayelerle konuyu cok daha edebi ve ileri bir seviyeye tasimistir. bu sebeple ordo templi orientis'in sonraki yillarda sahiplenip bastaci ettigi bir yazar, anton szandor lavey'in (evet o keltos) saygiyla baktigi bir oncul haline gelmistir.

    gelmistir de ne olmustur? burada sadece "muhtesem eserler birakti sen ne konusuyorsun hala duduk?" gibi bencil bir bakis acisiyla yaklasmaktan ziyade bir insanin cok yanlis sartlar bir araya geldiginde nasil goz gore gore kaybolusa gittigini gormek onemli. yoksa tamam anladik seviyorsun kitaplarini, ben de abartmamak kaydiyla severim o konumuz degil. kafadan sakat bir anne yetmezmis gibi cevresinde toplanan ve mektuplastigi alik otesi arkadas cevresi; bozulan akil sagligini iyice koruklemis, gerceklik duygusunu tamamen kaybedip zaten inandigi hikayelere tamamen saplanmistir. "yasadiklarim beni cildirtacak, yazmak istedim... ama pek azini" diyen, "eskinin tanrilari sirlani ifsa ettigim icin beni oldurecek, takip ediyorlar... sanirim sona yaklastim" cumleleriyle mektuplar gonderen bir adama "anlat abi anlat, dinliyoruz seni. ee daha ne yapmislar?" seklinde yaklasan bu super zeki arkadas cevresi lovecraft'in sonunu hizlandirmistir. iste o bu yuzden sozlugun orasina burasina yazdigim cesitli yazilarda hep bahsederim, "hecini goruyorum, sunlari bunlari yapiyorum" diyen insanlara "yaaa cok dogru, bilmem kim hoca da soyledi varmis oyle seyler, new age uzmani soyledi sen kristal cocuklardan biriymissin" seklinde yaklasimlar gosterirseniz o kisinin kaybolusunda asla geri donduremeyeceginiz vebaliniz olur. lovecraft'in cevresinde okultcu zat-i muhteremler yerine biraz farkli bir grup olsaydi tamam belki bugun o lovecraft adindan o kadar bahsedilmezdi ama en azindan bir insan bosu bosuna kaybolusa gidip kendini harcamazdi. (bkz: psikoz), (bkz: sizofreni), (bkz: paranoya) (bkz: paranoid sizofreni). simdi burada "her anlamadiginiz insani hasta olarak yaftalarsiniz zaten" bos beles geyigine hic girmeyin, yok illa ki girecekseniz grip oldugunuzda da totem dikip ona tapin iyilesin oyle gelip ahkam kesin. lovecraft'in ailesi yasantisi ve karakterine bakildiginda cok buyuk bir uzman olmaya bile gerek yoktur, akil sagligi problemleri olan biridir, cevresi de bunu korukleyip hayatini kaydirmistir. lovecraft oldugunde -ki hic sasirtici degildir cunku kendisi uzun sure zaten bozuk olan beden sagligini iyice mahvetmek icin yeni vehimlerle ve gun isigi gormekten korkar hale gelerek yasayip cok hizli bir sekilde tamamen cokertmistir- "onu korumayi basaramadik, onu oldurduler, eskiler onu oldurduler!!!1!" diye dunyanin her yerine mektuplar yollayan arkadas ve hayran kitlesine sahiptir. boyle arkadas cevresine tukureyim. eskiler oldurmusmus, keske seni de oldurselerdi it.

    neyse cok ciddi yazi oldu biraz da yazim tarzindan bahsedip havayi yumusatayim;
    simdi lovecraft yazi seklinde degilde anlati (meddah gibi yani) seklinde yaysaydi hikayelerini, cok baska sonuclar olurdu, ornek;

    +karanlikta... koseden tanimlanamayan... isimlendirilemeyen... igrenc... igrenc otesi.... yivisik... korkunc... dehset birsey cikmisti...
    -nasil bisey abi? dogru duzgun anlatsana alla alla!
    +hmmm.... boyle.... pullarla kapli.... tanimlanamayan... igreeenccc... korkunc.... birsey....
    -lan bi adam gibi anlat hayvan herif, nasil birseydi yani?
    +solungaclar.... evet.... solungaclari vardi!!!
    - balik diyosun yani? abi bosver sen bu hikaye isini, sana bakkal tukani acalim biz.

    evet defeatle belirtildigi uzere kendisi baliga benzer bir varligi butun hikaye boyunca "igrenc, yapis yapis, korkunc, tanimlanamayan, dehset" gibi vasat ve birbirini tekrar eden sekilde tanimlar. butun hikayeleri genelde boyledir. ha bazi hikayeleri gercekten muthis bir yaraticiliga sahiptir ama genel tanimlari asla vasatin ustune cikmaz.

    ayrica tarihin en buyuk fake'lerinden birine imzasini atmistir. bugun hala "abi british museum'da varmis bir arkadas gormus" diye dolananlarin bulundugu necronomicon kolpasinin yaraticisi bizzat kendisidir, tarihte ne abdul el hazret diye biri vardir ne de ona atfedilen kitap bir dogu kulturune benzerlik gosterir. batili mantigiyla lovecraft'in ortaya atmistir kolpa otesi hoax'tir, o yuzden lovecraft icin tarihin bilinen ilk "forward mail'cisi" diyebiliriz (mektupla gonderiyor ya o bakimdan).

    kendisinin etkilendigi kaynaklarin (bkz: ordo templi orientis), (bkz: rose croix), (bkz: golden dawn) tarihcelerini incelerseniz, neden lovecraft'in da arap ve dogu kulturune bu kadar saplandigini gorursunuz. o gruplar zaten lovecraft'dan yillar once "dogu'nun eski tanrilari" mitini el altindan yayiyorlardi.

    son bir mavra; eger bugun eksi sozluk'te yazar olsa karmasi buyuk ihtimalle viyadukten yukari olmazdi. hem fasist (sozlukte sevilmez) hem escinsel (bu da hala kabul gormedi tam olarak) hem troll ("nekronomikon'la olu kaldiran saygisiz tip") hem de tanimlari vasatin bile altinda olan ("igrenc, yivisik, tanimlanamayan" tamam abi bu kadar tanim yeter yolluyorum) biri sonucta. severim, saygi duyulacak hikayeleri vardir.

    guzel bir ancient temali oyun icin (bkz: darkseed 2)

  • kazıyı bütünüyle aydınlatamasa da en azından bir ışık tutacağına inandığım bir bağlantıya ulaştım. inandığım diyorum çünkü sadece kişisel görüşüm, bir delile dayanmıyor. british museum'un online arşivinde türkiye başlığında 79 bin eser var ve bunların tam 900'ü 81 ili bulunan ülkenin orta popülerlikteki bir ili olan mersin'in 13 ilçesinden biri ilçesi olan tarsus'a ait. tarihi eserler ile ilgili temel düzeyde bir alakaya sahip herkesin, british museum'un dünyanın her bölgesinde bulunan her yeni eserin ilk alıcısı olmak için büyük bir çabasının olduğunu bilir. yorumu size bırakıyorum.

    https://www.britishmuseum.org/…/search?place=tarsus

  • belki sevdiğim şarkıları bir takıntıymışçasına, sabah öğle akşam gece tekrar tekrar dinlemeyi sevdiğimden, belki sadece öyle olması gerektiğinden, doğal olan bu olduğundan, neden bilmiyorum, sevdiğim şarkıları hayatımın belirli dönemleriyle özdeşleştirme, kafamın içindeki fotoğraf albümünün soluk renkli fotoğraflarında arka planda usul usul çalan fon müzikleri haline getirme alışkanlığına sahibim. sırf bu yüzden, deliler gibi sevdiğim şarkıları bana hatırlattıkları yüzünden dinlemeyi kestiğim oldu, yine de kazançlarımın kayıplarımdan daha büyük olduğunu düşünüyorum, bu durumdan memnunum, hatta bunu basbayağı seviyorum.

    bugün björk dinliyorken, solgun tülden süzülüp küf kokan dolaplı kanepenin kahverengi döşemesine ılık ılık akan mavi kış güneşini, nemden boyası çatlamış duvarları, yıpranmış halının altındaki betondan yükselen, incecik terliklerin içindeki ayağımı donduran soğuğu, portishead dinlerken alabildiğine bulutlu gökyüzünde doğmayı başaramamış güneşi, sabah sisi altında uzanan yağmur kokulu tarlaları, burnumun soğuk tren penceresinde bıraktığı yağlı izi, bilinmeyene yolculuk hissini hatırlamayı gerçekten çok seviyorum. bunlar olmadan da yaşayabilirdim ama öylesi çok daha yavan bir hayat olurdu. fotoğrafların o tek boyutlu evrenlerine sığdırmayı asla başaramayacakları kadar geniş bir dünyayı yalnızca tek bir şarkıda saklayabilmek, müziğin gerçek büyü olduğunu ispata kâfi.

    belle and sebastian ile bugün, hayatımın onlar için en uygun zamanında tanışmış olmaktan, belle ile sebastian’ı bugünkü ben ile ağırlıyor olmaktan çok mutluyum. biliyorum ki on, yirmi, otuz yıl sonra, herhangi bir yerde a summer wasting dinlediğimde, seymour stein ile bir şekilde karşılaştığımda bu günleri, bugünkü ben’i hatırlayacağım ve o an hayat duracak, hiçbir şey ama hiçbir şey, hatırlayacaklarım ile müzik arasındaki uyumdan daha üstün, daha mükemmel, daha eşsiz olamayacak, hiçbir şey beni mutlu olmaktan alıkoyamayacak. o an dünyanın en güzel danslarını kimsenin beni görmediği yerlerde edeceğim, herkes şöleni kaçıracak, davullar çalacak, başlarında çiçekten taçlar olan dünyanın en güzel kadınları dünyanın en güzel arabistanından çıkıp gelecekler, oyun bitecek, kazananlar kazandıklarıyla, ölenler öldükleriyle kalacaklar. belle and sebastian yeni bir şarkıya başlayacak.

  • bu organizasyondan para kazanmakla övünen insanlar için

    çok güzel bir söz var;

    şecaat arz ederken merd-i kıpti sirkatin söyler.

    bakın şimdi size network marketing ile zengin olmamızı sağlayacak yepyeni bir organizasyon sunuyorum. hem de web sitesi gibi karmaşık, anlatması zahmetli bir ürün de koymayacağım ortaya. her şey çok daha kolay olacak.

    çünkü satacağımız ürün herkesin ihtiyacı olan
    hep kullandığımız
    hayati bir ürün

    üstelik sattığımız ürünü isterseniz işleyebilir
    işlediğiniz halini daha yüksek fiyatlara satabilir
    ekstra gelir elde edebilirsiniz

    ürünümüz patates.

    sistem şöyle işliyor, siz bana 200 lira veriyorsunuz ben de size bir patates veriyorum. patatesin yanında kişisel gelişiminize etki edecek sizi motive edecek kitaplar da vereceğim seminerler de düzenleyeceğim.

    siz de iki kişi bularak onlara birer patates sattığınızda sistem size 20 lira verecek. onlar ikişer kişi bulduklarında sistem size 60 lira verecek. bu böyle 20 basamak altınıza kadar devam edecek. eğer her şey düzgün ilerlerse 6 ayda evinizi arabanızı alıp sadece yatarak emekli olabilirsiniz.

    düşünsenize günümüzde kimin patatese ihtiyacı yok ki. satmak için uğraşmanıza bile gerek yok.

    eğer siz de yeni kurulacak holdingimde yer almak isterseniz bana mesajla ulaşın. 200 liraya bundan daha kolay patron olamazsınız.

    piramit düzeni (ponzi şeması) işte böyle harika bir sistem.
    buna karşı çıkanlar da gerizekalı.

    önemli not:
    şirketimizde takım elbise zorunluluğu da yok.
    al patatesi ver 200ü yürü git.

  • şuna fenomen menomen diyip sempatikleştirmeyin amk. ergen sürüsünün lideri olur anca. hakan hepcana gülenin hakan hepcan kadar aklı yoktur

  • müş. adınız neydi sizin
    ben: ozan efendim
    müş. okan
    ben. hayır ozan
    müş. ohan?
    ben.( oha) ozan
    müş. ogan
    ben . bakın efendim zonguldakın z si ozzan
    müş. peki zogan bey
    ben. ordu zonguldak adana niğdeee
    müş. benim problemim sizin adınızdan daha önemli zogan bey
    ben. peki efendim neydi problem?

  • şüphesiz;

    -hahaha merhaba başkanım.
    -ne o lan bayrammı var?
    -seni uğurluyoruz ya başkanım bundan iyi bayrammı olur.yalnız sizden bir ricam var babama selam söyle oda gideceğin yerde.
    -ben ananın bulunduğu kısma gidiyorum ona söylerim.

    (bkz: üç kağıtçı / kemal sunal)