hesabın var mı? giriş yap

  • şaşılacak bir durum değildir. niye gerim gerim geriliyorsunuz anlamak zor. malatya'nın doğusunda kalan her yerde sadece bijiler mi var sanıyorsunuz?

  • her yerde kendilerini "çocukken sokakta çok oynadık, diz, dirsek kanatarak hayatı öğrendik, ama bilgisayara, teknolojiye de ayak uydurduk, ustası olduk, son şanslı nesil biziz, bizden sonraki nesiller bok gibi" şeklinde ifade eden, benim de dahil olduğum bu nesil, araştırmalar sonucunda "xennials" (generation x- millenials karışımı) olarak adlandırılmış.

    http://www.dailymail.co.uk/…ion-born-1977-1983.html

  • domatesin bilimsel olarak meyve olduğu tartışamaya kapalı olsa da yasal olarak (en azından abd için) sebze olduğu kabul edilmiştir. konu 1800'lü yıllarda amerika birleşik devletleri yüksek mahkemesi'ne taşınmış ve sonucunda domates sebze olarak sınıflandırılmıştır.

    domatesin sebze olduğunu savunanların en büyük savı domatesin mutfaktaki kullanım şeklidir. mutfak dünyasında sebzeler, meyvelerden daha az tatlıdır ve genellikle tatlı yapımında kullanılmazlar. daha çok salata, garnitür ve çorba yapmak için kullanılırlar.

    botanikçiler ise sebzeleri yenilebilen bitki parçaları olarak tanımlar. bunlar; havuç ve patates gibi kök ve yumrular, marul gibi yapraklar, brokoli ve enginar gibi çiçekler, fasulye ve bezelye gibi tohumlardır.

    yine botanikçilerin meyve tanımına göre meyveler, bitkinin tohumları için koruyucu bir çevre oluşturan bitki parçasıdır. bu tanıma göre bakıldığında domatesin meyve olduğu barizdir.

    ancak mutfak dünyasındaki tanıma bakıldığında bu sav bir işe yaramamaktadır. domates tatlı değildir ve tatlı yapımında kullanılmaz. pişirme açısından da daha çok sebzeler gibi kullanılırlar. bu tanım, amerika birleşik devletleri yüksek mahkemesi'nde görülen davada çıkan kararın temelini oluşturmuştur.

    1883 yılında amerika birleşik devletleri hükümeti, satış ve dağıtım için abd'ye getirilen tüm sebzelere vergi uygulayan bir vergi tarifesi hazırladı. başkan chester a. arthur, bu tarifeyi 3 mart 1883'te kanun haline getirdi. bu vergi tarifesi meyveleri kapsamıyor, sadece sebzelerden vergi alınmasını şart koşuyordu.

    görsel
    john nix & co. meyve komisyonu'nun kurucusu john nix, new york'taki en büyük kabzımallık şirketlerinden birine sahipti. nix'in 1839'da kurduğu şirket, florida ve bermuda gibi sıcak iklim olan bölgelerdeki çiftliklerinden ve meyve bahçelerinden taze meyve ve sebzeleri new york'a getiriyordu. şirketi büyüdükçe nix oldukça zengin hale geldi. ancak, 3 mart 1883 yürürlüğe giren vergi yasası nix'i mali olarak etkilemeye başladı.

    ithal edilen sebzelerin vergilerini toplamak, new york limanı'nı tahsildarı edward l. hedden'ın işiydi. nix, ithal ettiği sebzelerin vergilerini gönüllü olarak ödedi, ancak hedden domatesler için de vergi ödenmesini talep ettiğinde bu talebe karşı çıktı. domatesin meyve olduğunu ve vergiden muaf olduğunu açıkladı. hedden ise kendisiyle aynı fikirde değildi. sonunda bu anlaşmazlık, amerika birleşik devletleri yüksek mahkemesi'ne kadar uzanan bir dava sürecine dönüştü.

    mahkemenin vereceği karar, meyvenin doğru tanımının bulunmasına bağlıydı. her iki taraf da domatesin kendi lehlerine sınıflandırılması için savlarını sundular. kanıt olarak üç farklı sözlük'ten (imparatorluk sözlüğü, webster sözlüğü ve worcester sözlüğü) meyve ve sebze tanımlarına bakıldı.

    nix'in avukatları şahit olarak botanik uzmanlarını çağırdı ve domatesin neden meyve olarak kabul edilmesi gerektiğini açıklattı. tahsildar hedden'in avukatları ise uzman görüşü sunmaları için uzun süredir kabzımallık yapan iki kişiyi şahit gösterdi.

    yargıç horace gray, her iki tarafın savunmalarını dinledikten sonra kararını açıkladı ve domatesin bir sebze olduğunu ilan etti. karar bilimsel tanıma değil domatesin yaygın olarak kabul edilen tanımına ve kullanım şekline dayanıyordu. mahkeme kararı sonucunda nix geriye dönük olarak ithal ettiği domatesler için sebze vergisi ödemek zorunda kaldı.

    domates bilimsel olarak meyvedir ve bu tartışılacak bir konu değildir ancak söz konusu vergi toplamak olduğunda yasal olarak (en azından abd'de) sebzedir.

    kaynak: historydaily

  • zımba gibi beyanat. yemin ediyorum başlığa tıklarken birisi başbakanı övmek için "dünyayı güneş değil adeta başbakan aydınlatıyor" dedi sandım.

    işin kötüsü de şu: böyle olsa şaşırmayacaktım.

  • akp izmir mitingine katilacaklar icin :
    -saat kulesini görün
    -kemeralti'ni mutlaka ziyaret edin
    -kumru yemeden dönmeyin
    -pasaport'ta cay icin

  • 2,5 yaşındaki kızımla şu şekilde bir diyalog yaşamama sebep olan program;

    ben: bu programda ne oluyor?
    kızım: ağlıyolar.
    ben: neden?
    kızım: elbise giyiyolar, ağlıyolar.

  • hz. muhammed'in "istanbul mutlak fethedilecektir. onu fetheden komutan ne güzel komutandır. onu fetheden asker ne güzel askerdir." sözünü yıllarca yanlış anlamışız. "kafası ne güzel" manasındaymış meğer. ayrıca ben hayatımda bu kadar büyük bir tevazu görmedim.

  • tuhaf günlerden biri. dünyanın bir kısmını neşelendirirken bir kısmına travma yaşatan türden.

    dayımın eşi öldüğünde 35 yaşındaydı, ben de şu an 35 yaşındayım. agresif bir beyin tümörü yüzünden üçüncü ameliyata girmesi gerekiyordu, bir gece öncesinde bana "korkuyorum, ölürsem çocuklarıma ne olacak" demişti. "anneler günü, bayram, hep buruk olacaklar" demişti. ameliyatının işe yaramayacağını herkes biliyordu zaten de, bir umut diye çırpınış... ne cevap verdim hatırlamıyorum, kesin saçmalamışımdır. ölmek üzere olan birini avutabilecek kadar soğukkanlı değilim.

    bu konuşmadan birkaç ay sonra öldü. çocukları büyüyor, zaman akıyor. büyük çocuğu (kız) ortaokulda, ufak olan (erkek) ilkokul. kız çocuklarıyla erkek çocukları farklı yapıdadır derler, ondan mı bilmem ama erkek olan hayatına normal şekilde devam ediyor gibi görünürken kız olan annesini bir kez bile anmadı. hiç. ne fotoğrafına baktı, ne ismini andı. biz de bu yüzden hep o yanında yokken aradık anneannemi, anneler günü'nü kutlarken duymasın istedik. sosyal medyada paylaşmadık. kendi çapımızda önlem aldık işte, ne faydası olacaksa...

    yaşadıkları şehir tutucu. sanırım ramazan yüzünden arkadaşlarından ve çevreden gördüğü oruç tutma baskısına isyan etmiş. ilk defa dün gece annemle kardeşimi arayıp ağlamış. "allah'a inanmıyorum ben, olsaydı annemi bir kerecik rüyamda görürdüm. zaten bizi ufacıkken bıraktı, allah'tan nefret ediyorum" diye bağırmış. birkaç gün önce de ilk defa kendisini büyüten anneannemin anneler günü'nü erkenden kutlayıp hediye vermiş. yıllarca tek bir kez anneler günün kutlu olsun demedi, bu yıl içinde ne biriktirdiyse hepsini kusuyor. o kadar öfkeli ki, çocuk değil marvel filmlerinden çıkmış kötü karakterler gibi konuşuyor. allah'tan nefret ediyorum diyor sürekli. sanırım inanıp inanmadığını da sorguluyor kendince. annesinin ölümüne açıklama bulmaya çalışıyor. allah öldürdüyse neden öldürdü, neden annesini öldüren allah için oruç tutması gerekiyor türü sorular... aslında cevap da istemiyor, sadece öfkesini her konuştuğu insana söylemeye çalışıyor. anneler günü olmasa başka bir meseleyle bu kadar tetiklenir miydi kafasındakiler bilmiyorum.

    demem o ki, bir yetişkin olmama rağmen 5 yıldır babalar günü benim için bile kabus. sabah mide krampıyla uyanıp gün boyunca her reklamda ağlamaklı oluyorum. bir de bu reklamların haftalar önceden başladığını varsayarsak... bazı çocuklar için anneler günü, babalar günü kavramları travma.

    bazen dünyadaki bütün özel günlerin kaldırılmasının daha iyi olacağını düşünüyorum. haftalar öncesinden bannerlarla, videolarla babam yaşasaydı alabileceğim hediyeleri görmektense ölüm yıl dönümünde anmayı tercih ederdim. bugün annesini kaybedenler de böyle hissediyor. işçi bayramı veya öğretmenler günü gibi mesleki türde olanlar neyse de; bence anneler günü, babalar günü gibi kişisel bağları zorlayan günler olmasaydı eksikliğini çekmezdik.