hesabın var mı? giriş yap

  • hic geri donmeyle falan ugrasilmamasi gereken olay. birakicaksin kendi haline, tumsekten son hiz gecicen, turbulansa bos vitesle giricen yerden tavana vursun gorsun hanfendi.

    oha bu neden silinmis lan.

  • eve gidince ara diyen bi arkadaşım vardı. asla yapmam ama ilk kez eve gidince aradım. telefonu kapalıydı (saat 23 suları). ertesi gün akşamüstü beni aramışsın diye aradı geri. eve geldim dedim. daha yeni mi dedi. hee dedim kapattım.

  • yavuz: "topal bir adama da yenilmem".*

    timur bu savaşı çokça kan dökerek alırdı. bu arada doğrusunu söylemek adına timür diyeceğim (bkz: demir) (bkz: büyük ünlü uyumu). timür, sarayının bahçesinde zevkine filleri oynattıran, tepiştirten bir adamdı. altın orda gibi bir cengiz devletini parlak dönemindeyken ezdi geçti, geldi döndü osmanlı'yı ezdi geçti. hani fetret devri diyoruz ya fetret devri dememizin nedeni osmanlı'nın bir şekilde yeniden kurulmasıdır. adam osmanlı'yı yükselişe geçtiği dönemde yıktı.

    yavuz'un en büyük olayı topları kullanmasıydı. toplar kale kuşatmalarında çok işe yarar ancak timür gibi göçebe ordusuna karşı şansı olmazdı. osmanlı'nın ordusu başlarda atlı birliklerden oluşurken ilerleyen dönemlerde kale kuşatmalarında işe yarayan piyade birliklerine dönmüştür. piyadelerin bozkır atlılarına karşı şansı olmaz. o nedenledir ki osmanlılar tarihi boyunca azerbaycan'ın ötesini görememiştir.

    edit: hala daha yavuz şöyle böyle iyiydi, alırdı diyen var. illa detaylıca anlattıracaksınız adama. neyse gelin tane tane anlatalım:

    yavuz'un ordusu:
    yavuz'un en başat dönemindeki ordusu ortalama 60 bin kişiydi ve çoğu da yayan adamlardı. bunların da yaklaşık 10 bin kadarı devşirmeydi, yani yeniçeriden oluşmaktaydı. osmanlı ordusunun en gözde adamları bunlardır. sebebi de kale kuşatmalarında iyi iş yapmalarıdır. yeniçeriler özellikle o dönemde tamamen devşirmeydi. ancak 3. murad zamanında müslümanlar da alınmaya başlamıştır. bunlar 3 aydan 3 aya ulufe maaşı alır, bu maaşla karınlarını doyurur, savaşırdı. yani bir nevi paralı askerlerdi bunlar. bilhassa balkanlarda iş görürdüler ancak bunlar mevsime göre çarpışırlardı. mevsim kışa döndüğünde yiyecek bulamaz, kapıkulundan geldiği için paraları biter, geri dönmek isterlerdi, dönemezlerse de isyan çıkartırlardı. osmanlı'nın balkanların ötesini görememesinin nedeni de bu yeniçerilerin durumudur.

    ordunun geri kalanı ise yine kapıkuluna bağlı kapıkulu süvarileri ile cebeciler, topçular, arabacılar bulunurdu. kapıkulu süvarileri atlı birliklerdi. atlı dediysek gözünüzde öyle cengiz hanın ordusu gibi önden yardıran atlı birliklerden canlanmasın; bunlar sultanı, hazineyi, sancağı falan koruyan adamlardı. cebeciler ise silahlardan sorumlu adamlardı. cepheye silah, erzak falan taşırdı bunlar. bunların içinde kuşatmalarda kullanılan lağımcılar da bulunurdu.

    yavuz dönemindeki teknoloji ise öyle ahım şahım bir teknoloji değildi, bilhassa meydan savaşlarında işe yaramazdı. bunun nedeni ateşli silahların erken dönemlerinde olmalarıdır. bugünkü ateşli silahlar gibi düşünmeyin, öyle dakikada 50-60 mermi atamazlardı. bir örnek olması için o dönemin en baba tüfekleri şu şekilde ateşleniyordu: https://youtube.com/…5bioybkvly?si=omwjqwvaz5zyq-c3

    sen mermiyi doldurup düşmana atana kadar atlı birlik seni çoktan ok yağmuruna tutar, hatta dibine kadar gelip kılıçtan geçirirdi. kaldı ki o dönemin tüfekleri yivsizdi, yani 20 metre sonra kurşunun nereye gideceği de belli olmazdı. yavuz dönemindeki teknolojiyi öyle gözünüzde büyütmeyin, o dönemde okçuluk hala daha etkiliydi. şunu da unutmayın: okçu yetiştirmek, yeniçeri yetiştirmekten daha zordur. okçu yetiştirmek için, hele atın üstünde okçu yetiştirmek için yıllar süren bir emek gerekirdi. çocukluktan itibaren bu adamlar ömrünü ok atarak geçiriyordu.

    timür'ün ordusu:
    osmanlı da dahil o dönemki kaynaklar sayı konusunda gerçekleri tam olarak vermese de (sonuçta nüfus sayımı yapmıyorlar tek tek) timür'ün 200 bine yakın sayıda (belki de fazla) bir orduya sahip olduğu düşünülmektedir. osmanlı'dan (yavuz veya yıldırım) kesin olarak sayıca fazlalar. bu ordunun sayıca çok önemli bir bölümü atlı birliklerden oluşmaktaydı. adamların sadece çapavul birliğinde 40 bin atlı birlik bulunuyor. üstelik orduda irili ufaklı bunlardan onlarcası vardı. düşünün sadece sağ taraftan savaşan barangar, sol taraftan savaşan carangar birlikleri vardı (bu isimler moğolcadır). haddinden fazla planlı programlı savaşıyorlardı adamlar. dahası bu ordu atla maaş alan bir orduydu, yani savaşın karşılığında at alırlardı. öyle osmanlı'daki gibi kapıkulundan para gelmezdi. kabiliyetli olanlara döndüklerinde gösterdikleri başarıya göre arazi gelirlerinden, arazi gelirleri yetmezse şehirlerden alınan vergilerden para verilirdi. timür'ün yayan birlikleri de bulunurdu, bunlara da döndüklerinde aynı şekilde para verilirdi. bunlar savaşmak için dünyaya gelen adamlardı.

    anlayacağınız bu iki ordunun savaş motivasyonları ve anlayışları çok farklıydı. iki ordu karşı karşıya gelseydi, yıldırım'ın başına gelen yavuz'un da başına gelirdi. bu kaçınılmaz bir son. atları bu denli iyi kullanan bir orduya karşı yapabileceğin pek bir şey yoktur. piyadeler sayıca fazla bile olsa atlı birlikler savaş meydanlarındaki piyadeleri dağıtmak konusunda çok etkilidir, hele de ellerinde yay varsa.

    şunu da son olarak söylemiş olalım: mevcut durumda da timür'ün ordusu avrupa'da tutunamazdı. atlı birlikler kale kuşatmalarında iş görmez. osmanlı'nın askeri politikası bilhassa balkanlar olmak üzere tam olarak avrupa savaşlarına uygundu. güneyde memlükleri yenmeleri ve sami topraklarında tutunmalarının nedeni ise o bölgede de yeterli sayıda at yetiştirilemiyor olmasıydı.

    sami toprakları ile orta asya arasında çok önemli bir fark vardır: iki taraf da çöl gibi ağaç bitmeyen düzlüklerden oluşur ancak orta asya'nın hemen her yeri, o kültür dairesinde yaşama uygundur; otlaklarda at yetiştirir, inek yetiştirir sütünü içer, etini yer yine yaşar ama sami topraklarında su olmadan hayvan bile yaşayamaz. dolayısıyla sami topraklarında zapt edilecek yerler belliyken orta asya'da veya o kültürdeki adamlarda zapt edilecek bir yer yoktur, adamın toprağı hemen her yerdir. bu da osmanlı'nın savaş anlayışına taban tabana aykırıdır. osmanlılar, bir bölgeye gider ve o bölgenin yönetim yerlerini, kentlerini alır ve savaş biter. öyle geniş bölgelerde savaşlar dönmez, savaşılacak yerler bellidir. orta asya'da ise mevsimine göre alan savaşları vardır. coğrafya bilmeden buralarda savaşamayacağın gibi atların olmadan da savaşı kazanamazsın. yayan birlikler alan savaşlarında iş görmez. bu nedenle timür, anadolu'ya geldiğinde yıldırım'ın ordusuyla fare gibi oynamıştır. halbuki yıldırım bir kalede savunma yapsaydı daha çok şansı olurdu ama yine kaybederdi. timür'ün ordusu öyle "mevsim bitti dönelim ağabey" ordusu değildir. adamlar kuşatmada bile civar yerleşkeleri yağmalayarak aylarca yaşar, mevsim geçirir.

    osmanlılar, avrupa tipi, hatta direkt doğu roma modeli ordu anlayışını benimsemiştir. bunu yalnız ben değil, tarihçilerin babası halil inalcık da söylemektedir. başta türk modeli atlı birliklerden oluşan akıncılardı bunlar ancak bilhassa osmanlı beyliği, doğu roma ile olan ilişkileri vesilesiyle doğu roma anlayışı orduyu sahiplenmiştir. osmanlı padişahları, bilhassa fatih ve kanuni kendilerini roma'nın devamı olarak görürdü. ordu anlayışları da avrupa'ya uygundur bu nedenle. orta asya'daki gibi öyle at sırtında uyuyan adamlar buralarda bulunmaz, buralarda savaş kazanmak için o adamlara gerek de yoktur amma velakin bu at sırtında uyuyan adamlar da piyade ordularına karşı cehennem zebanisi gibidir.

    birçokları timür'ün esas gücünün filler olduğunu zannetmiş, filleri övmüş. timür'ün esas gücü hiçbir zaman filler olmamıştır. filleri adam eğlencesine kullanıyor, düşman korksun etsin diye. savaş meydanına 30 tane fille geliyordu zaten öyle on binlerce filler yoktu. psikolojik olarak etkiliydi, bir de düşman birliklerini dağıtmakta etkiliydi ama öyle sanıldığı gibi timür'ün atom bombası da değildi. timür'ün esas gücü bu bitmek tükenmek bilmeyen atlı birlikleridir.

    timür'ü daha iyi anlatabilmek adına bir şey daha söyleyeyim: timür karşısında kanuni olsaydı kanuni de yenilirdi. hem de öyle zorlanarak, ucu ucuna yenilmezdi; baya sağlam ezilerek yenilirdi. bunun nedeni bahsettiğim gibi ordu anlayışlarının farklılığıdır.

    konuyu daha da açarsak: kanuni'nin elinde yavuz'dan farklı olarak sipahi birlikleri bulunurdu. bunlar avrupa'daki şövalye tipi atlı birliklerin osmanlı karşılığıdır. bu birlikler görece kalabalık olsa da sayıca yayan birliklerden azdır. kanuni'nin mohaç'taki sipahi sayısı aşağı yukarı 10 bin civarındadır. bunlara 10 bin kadar da süvari birlikleri eşlik ederdi. gelgelelim bu birlikler atlı okçuluğu altay toplumları (türk, moğol vs.) gibi bilmezlerdi. altay toplumlarının atla yaptığı, nesilden nesile aktardığı türlü savaş oyunlarından, taktiklerinden bihaberlerdi. timür'ün ordusu ise tam da böyle atlı birliklerle çarpışarak yetişmiş bir orduydu. esas olayları adamların bu.

    okçuluk diyip duruyoruz, türkler neden okçuluk temelli ordu anlayışına sahiptir biliyor musunuz? bunun nedeni türklerin çok geniş alanlarda bölge savaşları vermesidir. buna az biraz değinmiştik ancak savaşları da geniş alanlarda döner. bu geniş alanlarda savaşılmasından dolayı adamlar daha hızlı giden atları eğitmiş, uzaktaki adamları öldürmeye yarayan yayları icat etmiştir. bunu yapmasının tek nedeni geniş alanlarda savaşılmasıdır. atlı okçular, repeating rifle'lar çıkana kadar savaş meydanlarındaki üstün güçtür. özetle kanuni'nin kısıtlı sayıdaki paralı atlıları da bu gelenekten gelen adamlar karşısında işe yaramazdı.

  • en fazla satan albümü 100.000 satamamış, en fazla izlenen filmi 500.000 izlenememiş hülya avşar'ın 12.5 milyon insanın oyunu kazamayı başarmış kemal kılıçdaroğlu'na attığı taş. ahahahahahahahaha.

    edit: abla sen haklıymışsın biz bilemedik :(

  • 31.05.2013 cuma : gitme oğlum ne işin var eylemde, ya bir şey olursa, hakkımı helal etmem bak

    01.06.2013 cumartesi: dün gittin yeter işte,daha yeni geldin eve, her gün her gün ne işin var, anarşist misin sen?

    02.06.2013 pazar: tamam git ama polise bulaşma. taksime git, orada kavga gürültü yok

    03.06.2013 pazartesi : nasıldı dün? işten sonra gidicek misin yine?

    04.06.2013 salı : akşam sen taksimdeyken biz de burada dışarıdaydık. görmeliydin ortalığı, gurur duyuyorum hepinizle. nebahat teyzenler bile vardı.

    05.06.2013 çarşamba : bugün tüm öğretmen arkadaşlar işe gitmiyoruz, taksime gideceğiz. akşam gelince ara beni

  • hakkında rahatlıkla 5-6 ciltlik ansiklopedi yazılabilecek konu. avrupa tarihinde ortaçağ, her ne kadar bir nevi duraklama dönemi gibi yansıtılsa da mimari açıdan romanesk sonrası gotik mimarinin ortaya çıktığı ve aslında çok görkemli bir dönemdir. o dönemde kasabalar, şehirler, en yüksek kiliseye/katedrale sahip olmak için birbirleriyle rekabet halindeydiler. özellikle ingiltere, fransa, almanya gibi bölgelerde her köşe başında yüksek gotik yapıların görülmesi esasen bundandır. inşa edilen kilisenin parası kasaba halkı tarafından toplanırdı, bir nevi imece. bina yüksek olunca yapımı hem daha zor hem daha maliyetli. o yüzden avrupa'daki gotik kiliselerin yapım tarihlerine baktığınızda genelde 100-200 yıl, bazen 600 yıl sürdüğünü görürsünüz. bunun nedeni, halkın topladığı para bittiğinde inşaatın durması, uzun sürdüğü için ustanın ölmesi, bir süre için yerine yenisinin bulunamaması vb. durumlardır. aslında tam da bu nedenlerden romanesk başlayıp barok biten çok bina vardır. konu hakkında temel bilgiye sahip gözler birinci katla üçüncü kat arasındaki farkı rahatlıkla görür. neyse... gotik mimari içine gireni cüceleştirir. gerçekten heybetlidir ve insanı ezer. zaten amaç da budur zira dönemin tanrı inancı budur.

    gotik mimaride binayı yükseltmek için payandalar kullanılırdı. şimdi, burayı okuyorsanız büyük ihtimal notre dame'ı bildiniz. onun yan ve arka tarafına geçince her pencerenin yanından destek amaçlı yay benzeri yarım kemerlerin çıktığını görecekseiniz. işte onlar uçan payandadır. dönemin elverdiği koşullarda, en uzun yüksekliğe ancak bu tip destekler sayesinde ulaşılabiliyordu. gotik mimarinin en gösterişli örneklerinde bol bol bulursunuz bunlardan.

    gotik mimariyi sadece ortaçağ ile sınırlamak büyük haksızlık olur. o zamanlar doğmuştur ama mimaride gotik unsurlar hala kullanılır. tek tek vermeye üşeniyorum ancak "modern gothic architecture" "21st cent gothic architecture" vb yazıp ararsanız şahane örneklerini görürsünüz.. mesela 20. yy ny gökdelenlerinde çokça vardır gotik unsurlar.

    son olarak, türkiye'yede de görürüsünüz gotik mimari. doğrudan, katıksız bir örnek var mı emin değilim ancak özellikle 19. yy sonrası cami ve kiliselerde çokça gotik pencere, süsleme mevcuttur.

    çok güzel yaw.. izlemeye doyulmuyor...

    edit: barok sonrası gotik unsurların geri döndüğü dönemi "gothic revival", "victorian gothic" veya "neo-gothic" olarak arayabilirsiniz.

    edit 2: anlatım bozukluğu vardı, el attım.

  • islam'ın, imanın şartları gibi... çekilmesi usulden ve zaruri birkaç kare var. bunları çekmeyene fotoğrafçı demiyorlar cemiyette.

    - çürümüş ahşap eski ev fotoğrafı
    - ekstra buruşmuş yaşlı fotoğrafı(portre)
    - buruşuk yaşlıyı iş yaparken gösteren bir fotoğraf,
    - gün batımında şehir manzarası,
    - varoş mahalle karesi
    - ufak, pis, sümüklü erkek çocuk fotoğrafı(böyle bana yardım edin gibi objektife baktırarak)

  • başlık karakter sınırına takıldığı için tam anlatamadım ama sayın fahrettin koca twitterda az önce demiş ki;

    "almanya'da, beyin ölümü gerçekleştiği söylenerek hastaneden evine gönderilen, fakat göz işaretleriyle iletişim kurabilen vatandaşımız osman bey, az önce uçakla ankara’ya getirildi. 59 yaşındaki hastaya, cumhurbaşkanımızın olaydan haberdar olmasıyla “evi”, yani ülkesi sahip çıktı!"

    ilgili twite burdan ulaşabilirsiniz.

    ben türkiye cumhuriyeti vatandaşı olarak yıllarca almanyada veya avrupada huzur içinde yaşadıktan sonra en ufak bir sağlık sorununda ülkeye getirilip şov yapılmasını kabullenemiyorum. kaldı ki twitte epey tutarsızlık var. göz işaretleriyle iletişim kurabilen birinin beyin ölümü gerçekleşmesi de mümkün değil diye biliyorum. ülke kaynaklarını bu tarz şeylere harcamaktansa keşke ülkemizdeki sağlık sistemini iyileştirerici adımlar atılsa, aylar sonraya bile randevu alamayan insanlar tanıyorum.