hesabın var mı? giriş yap

  • kaliteli türk yazılımcılar yurtdışına göçünce türkiye'de yazılımcı kalmayacak zannediliyor. 80 milyonluk memlekette mutlaka yazılımcı bulursunuz ama verilen işi kaliteli yapamazlar, kısa sürede yapamazlar, yapsalar bile maintain edilemez bir iş çıkarırlar.

    "7-8 kişiyi çağırdım, istediğim kodu yazamadılar. o kadar gaza gelmeyin yazılımcılar" diye entry girilmiş. bu başlığın ana mesajı da bu zaten... daha sen konuyu anlamamışsın ki güzel kardeşim

    ben şu an yurtdışında yaşayan, daha önce türk savunma sanayisinde çalışmış deneyimli bir yazılımcıyım. gelin size bir yazılımevi nasıl çalışır anlatayım. türkiyedeki yazılım ekiplerinde genelde 1-2 tane 10 senelik deneyimli yazılımcı, 2-3 tane 4 senelik uzman yazılımcı, 4-5 tane de yeni mezun yazılımcı bulunur. yeni mezun yazılımcılara, genelde en basit işler verilir. yeni mezun yazılımcılar, deneyimli ve uzman yazılımcılar tarafından düzenli olarak gözden geçirilir, yaptıkları hatalar kendilerine anlatılır ve nasıl yapmaları gerektiği kendilerine gösterilir. iş öyle bir raddeye varır ki, gözden geçirme bittiğinde kod baştan yazılmış gibi olur. uzman arkadaşlar genelde kendi kendilerine iş yapacak noktaya gelmişlerdir ama deneyimli yazılımcılardan gene destek alırlar. deneyimli yazılımcılar ise projenin asıl sorumlularıdır. işler kötüye giderse deneyimli yazılımcılara hesap sorulur. yıllar içinde deneyimli yazılımcıların tecrübesi uzmanlara, uzmanların tecrübesi yeni mezunlara geçer ve türk yazılım sektöründeki insan kalitesi giderek artar.

    şimdi bu zincirden deneyimli yazılımcıların büyük çoğunluğunu ve uzman yazılımcıların en kalitelilerini çıkarırsanız ne olur? afedersiniz b.k olur. yılların deneyimi gittiği için yeni mezun yazılımcılara ve uzman yazılımcılara yol gösterecek kişi kalmaz. profesyonel projeler, üniversite dönem ödevi gibi yazılmaya başlanır. deneyimli yazılımcıların yol göstermesinden faydalanamayan yeni mezunlar, 10 yıl iş tecrübesi kazanınca eski deneyimli yazılımcılar kadar kaliteli iş çıkaramaz.

    şimdi bu cümleyi bir çok kişi anlamayacak. "10 yıl çalışınca ikisi de aynı miktarda tecrübe kazanır" diye düşüneceklerdir. bu nedenle bu konuyu biraz daha irdeleyeceğim. yazılımevlerinin çalışma biçimleri vardır. buna kimi yerlerde süreç, kimi yerlerde process denir, kimi yerlerde way of working denir. bu çalışma biçimi insanların mabatlarından uydurdukları şeyler değildir. yıllar önce bir projede büyük ve muhtemelen şirkete maliyeti yüksek bir hata yapılmıştır ve şirket bu hatanın kök sebebini araştırıp, tekrarlanmaması için bir çalışma yöntemi geliştirmiştir. bu nedenle deneyimli yazılımcıların yol göstericiliği altında 10 yıl çalışan bir yazılımcı aslında 10 yıl kendi tecrübesi ve kendinden önceki 30-40 sene boyunca çalışan onlarca deneyimli yazılımcının tecrübelerine sahip olur. bu nedenle çok sayıda deneyimli ve uzman yazılımcı zincirden çıkınca, yeni mezun yazılımcı bir nevi amerikayı yeni baştan keşfetmek zorunda kalır ve daha önce yapılmış hataları tekrar eder durur.

    bakın mesela işe alımlarda bile çalışanın daha önce nerelerde çalıştığına çok dikkat edilir. yozgatta ne olduğu belli olmayan bir şirkette çalışan birisini mi işe almak istersiniz, amazon'da çalışan birisini mi işe almak istersiniz? amazon'da çalışmış olan yazılımcı yanında amazon'un know-how'ını da getiriyor. bu çok değerli...

    neyse bu konular zaten (bkz: aselsan sagem ve tai'den mühendis göçü) başlığında 2018 civarında tartışıldı, hatta chp'li milletvekilleri bu konuyu meclise taşıyıp "yazılımcılar neden gidiyor, türkiyede kalmalarını nasıl sağlarız, gelin bir konuşalım" demişti ve akp+mhp oyları ile reddedilmişti. sonra akp bir milyon yazılımcı yetiştireceğiz diye yola çıkıp k.çının üstüne oturdu. yani 2022 yazılımcı krizi 2013'lü yıllarda başladı aslında.

    bu problemi bu zihin yapısı ile çözmemiz imkansız. eğer sloganınız 1 milyon yazılımcı ise yol planına bakmadan başarısız olacağınızı çok rahat bir şekilde söyleyebilirim. abd'de bile 3.8 milyon yazılımcı çalışıyor. türkiyenin eni ne, boyu ne ki 1 milyon yazılımcı çalışsın? işte bunlar hep avrupanın en büyük adalet sarayını yapalım, en uzun gökdelenini dikelim, en uzağa işeyelim zihniyetinden geliyor. tam bir arap mentalitesi. altın varaklı makam odalarında bu sloganı geliştirdikleri o kadar belli ki...

    bakın türkiye bu mentaliteyle bir arpa boyu yol katedemez. bu vasatlıktan çıkışın tek bir yolu var. ekrem imamoğlu gibi yüzü avrupaya dönük, medeni bir siyasetçinin cb seçilmesi ve eğitimsiz kesimin ülke yönetiminden uzak tutulması. 1900'lerde yaşadığını zanneden, komplo teorisi bağımlısı, köylü kurnazı, vasat insanlar ülkeyi yönettiği müddetçe türkiye en iyi yetiştirdiği evlatlarını yurtdışına kaptırmaya devam edecek ve krizlerden hiç bir zaman kurtulamayacak.

  • garip şekilde hoşlandığım yorgandır. ağır olsun, sıcak olsun hatta bir de kundak olayım oh mis.

  • şu anki ev sahibimin içinde bulunduğu keyif verici durum.

    bizim sülale hep artist, okumuş insanlar. kanundan korkarlar, nizama uygun harekette bulunurlar hep. böyle ahlaki, (namuslu) davranarak vatan için, millet için toplum için faydalı bireyler olduklarını düşünürler. beni de maalesef böyle yetiştirdiler. bunların hepsini "medeniyet" çatısı altında yaptılar.

    ama ben şu an kimin evine kira veriyorum?

    60-70 li yıllarda istanbula gelip, hazine arazisine gecekondu dikip ilk seçimde tapu alan ve şu an bu arsa yüzünden 26 dairesi olan malatyalı ilkokulu bitirmemiş birine. 3000 lira da kiram var. ev sahibimi görseniz gider bir lokantada karnını doyurursunuz.

    ben kimim? yüksek lisansını yapmış biri maaşımın yarısı direkt bu insana gidiyor yani. evet bazılarınızın o meşhur vergileriyle aldığım maaş.

    peki bu insanın vatana millete ne gibi bir katma dağeri var, ben görmedim. belki gizliden gizliye bir şeyler yapıyordur ama şahit olmadım.

    şimdi aileme dönelim, medeniyet çatısı altında vatana millete hayırlı olsun diye yetiştirdikleri çocuk, kirasıdır marketidir yoludur yemeğidir bir tiyatroya bir sinemaya bile ayıracak bütçeye sahip değil. hayatı metroda, metrobüste, tramvayda ayakta yolculuk yaparak geçiyor. çok meraklı olduğu tarih için türkiye dışına dişinden tırnağından arttırarak nadiren çıkabilmiş, vatana millete bir entelektüel olarak dahi katkıda bulunamıyor. fikirleri hiç olmuş öyle solup gidiyor.

    bunu kendim için söylemiyorum, burada bu yazıyı okuyan binlerce insan benim gibi. benden çok daha kaliteli insanlar ulan akşam ne yiyeceğim diye düşünüyor. ticari, ekonomik fikirleriyle istihdam yaratacak, ülke ekonomisine katkı sağlayacak pırıl pırıl binlerce genç, beylikdüzünden levent'e metrobüsle geliyor.

    her neyse başlığa dönelim.
    harika bir olaydır evet.
    istanbul'da 26 evim olsa ne olurdu? aylık 80 bin lira kazanç demek. hadi 10bini düşelim aylık 70 bin. kendi açımdan söylüyorum, ben dünyayı gezerdim. sağlığım oldukça da harika bir hayat sürerdim.
    bunları neden yapamıyorum. ailem medeni, kanuna saygılı bir aile olduğu için.

    hayat mı merhametsiz, biz mi, bilemedim.

    herkese, başar sabuncu'nun namuslu filmini önererek entrymi sonlandırıyorum.

  • kadının %100 haklı olduğu durumdur.

    sizce iş gücü maliyeti ürüne yansımayacak mı?

    deniz zeyrek bundan üretici şikayetçi mi demiş üreticinin tuzu kuru kardeşim umrunda olur mu işçinin maaşını %40 arttırsa ürüne %70 zam yapar işine bakar.

    laf olsun torba dolsun diye atılmış bir tweet ve üzerine bunu entryleştiren bir yazar olması bile komik

    ekleme: başlığı açan şahıs şöyle bir entry daha girmiş başlığa #131090409 bilal'e anlatır gibi yazıyım.

    biz kimsenin maaşına zam gelmesin demiyoruz, nevşin hanım da aynı şekilde. bizim dediğimiz sistem ve düzen öyle bir batış batmış ki maaşa gelen zam misliyle yine o maaşı alana girecek. bu sefer 2800 lira maaşla aldığı şeyleri 5000 lirayla alacak yani emeği değer kazanmayacak. kadın maaşa zam yapmakla mı kurtulacak bu ülke tek sıkıntı maaşların düşük olması mı yoksa o maaşlar niye gün geçtikçe azalıyor köklü bir çözüm bulunmalı diyor asıl ama senin gibilere her şeyi kelimesi kelimesine anlatmak gerektiği için anlamıyorsunuz.

  • annem babam işsizdi. bir evden başka bir şeyimiz yoktu. aylık gelirimiz 300 lira oluyor belki olmuyordu. cidden yarı aç yaşıyorduk. ve sevgili devlet bana ve kardeşime kredi verirken babası kuyumcu olan arkadaşıma bursu layık görmüştü. neyin ülkesi, neyin adaleti. pırıl pırıl 10000 lira borcum var kendisine.