hesabın var mı? giriş yap

  • sayıştay raporlarına göre iski'ye ait cliolar 100 km'de 63 litre yakıt yakarak adeta akaryakıtı içmiş.

    iski'nin diğer araçlarının yakıt tüketim ortalamaları;

    1-renault clio: 100 km’de 63,19 litre
    2- fiat doblo: 100 km’de 34 litre,
    3- fiat doblo: 100 km’de 33 litre
    4- fiat doblo: 100 km’de 27 litre
    5- fiat doblo: 100 km’de 24 litre
    6- ford tourneo: 100 km’de 42 litre
    7- ford tourneo: 100 km’de 37, 45 litre
    8- renault fluence: 100 km’de 22,32 km

    link

  • isveç'te profesör olamayacak adamın beyanatıdır. isveç'te burhan kuzu'ye benzeyen adamlar baya vardır. türk ve kürt kökenli bu arkadaşların isveç'te ne işler yaptığı da malumdur. burhan da isveç'e gitse bırak profesörü, çöpçü olamaz.

    burhan kuzu cebinde milletvekilliği sayesinde aldığı pasaport olmasa isveç'ten vize alamaz.

  • edit: (bkz: hadi bilgi yarışması dolandırıcılık rezaleti) bunu da buraya koyayım da belki birkaç kişiye fazladan ulaşır, sizi her platformda rezil edicem türkcell ve şürekası.. insanları dolandırmak neymiş görün, çiftlikbank bile sizden iyiydi be!

    bu arada pejmürde etmek ne diye sormuşlar

    pejmürde etmek: kazanamadığı belediyeleri kayyum yoluyla teröre destek verdi bahanesi ile ele geçirme işi...

    hadi et la...
    valla et... et de bak bi daha ki seçimde barajı geçebiliyor musunuz görelim hadi!

    çırpının bakalım nereye kadar çırpınacaksınız, ders almıyor da adam... bu söylemlere belediyeleri komple kaybettiler, şimdi kayyumlar ile geri alırız zannediyor, e genel seçimlerde ne yapacaksın?

    böyle devam et arkadaş, hiç bozma, bence görevden de al gücün yetiyorsa imamoğlunu, al da kendi ellerinle 2023 e cumhurbaşkanını tayin et ;)

  • yurtdışından daha önce yanımda benzer cihazlar getirdim. o yüzden bilgim dahilinde bu konuya biraz açıklık getireyim, bazı kafa karışıklıkları var çünkü.

    öncelikle güvenlik ve gümrük kontrolü birbirinden farklı şeyler. kabin içine aldığınız veya uçak altına verdiğiniz bagajlar güvenlik kontrolünden geçerler. bu da uçağa kurallar dışında tehlikeli ve yasak (uyuşturucu/silah vesair...) eşyaları almamaya yöneliktir. kimse xray'de sizin playstation'ınızla ilgilenmez.

    gümrük kontrolü ise havayolu ile girişlerde havalimanı çıkış kapısında olur. ya 'gümrüğe beyanım var' diye kendi isteğinizle girersiniz, ya da gümrük görevlisi tarafından 'davet' edilirsiniz. hakkınızda özel bir ihbar ya da tahkikat yoksa bu davet rastgele yapılır. gümrük alanının kralı da kuralı da yönetmelik değil gümrük görevlisinin kendisidir ve her şey o memurun iki dudağı arasındadır. isterse donunuza gümrük vergisi çıkarır. yönetmelik falan samimi olarak bilmez zaten, o konularda yapacağınız 'yönetmelik şu kadar hakkım var diyor' savunması çoğu zaman idam fermanınızı imzalamak olur. o yüzden hal hareket ve tavırlar önemli.

    diyelim davet edildiniz ve bavulunuzdan 1 tane ps5 çıktı, 'kendime oynamak için aldım', çoğu durumda yeterli bir cevap olacaktır. iki cihaz olursa açıklamak daha zor olur, 2'den fazla cihazı ise açıklamak imkansıza yakın olur. bu durumda gerçekçi olursak en mantıklı yol rüşvettir. 50-100 euro duruma göre iş görür. tüm dünya ülkelerinin gümrüklerinde rüşvet çatır çatır geçer.

    rastgele gümrük kontrolüne yakalanmak düşük bir ihtimaldir ama ihtimal dahilindedir.

    motorlu araçla gelirken de gene ülkeye giriş yapınca ve yine rastgele gibi bir oranda detaylı gümrük arama için davet edilirsiniz. bazen 'var mı bir şey' diye sorulur geçer gidersiniz. ama detaylı arama oranı uçak yolculuğuna göre hayli fazladır ve eğer balkan ülkelerinden geçiyorsanız her sınırda benzer durumu yaşarsınız. avantajlı yanı buradaki rüşvet tarifesi çok daha ucuzdur. 10-20 euro her kapıyı açar.

  • ''ibrahimovic erkan'ı aradı iyi ki trabzon'u seçtin dedi'' diyebilen bir mafya kılıklı adamın lafıyla ''defolsun gitsin'' diyecek dengesizleri ortaya çıkaran reis.

  • hentbol, bir takımın 6’sı saha, 1’i kalede olmak üzere 7’şer oyuncu ile iki takım halinde oynadığı bir spor oyunudur. çok eski yıllarda, domuzların sidik torbalarının şişirilerek top olarak kullanıldığı belirtilmektedir. tarih öncesi zamanlarda bugünkü kurallarla olmasa da iki takım halinde oynandığı bilinmektedir.
    hentbol, ilk yıllarda, futbol sahasına benzer ölçülerde olarak açık sahalarda oynanmıştır. dünya şampiyonaları ve ülkeler arasında dostluk karşılaşmaları şeklinde organize edilmiştir. bu zamanlarda özellikle, almanya, macaristan, danimarka, isveç, norveç, polonya, bulgaristan, yugoslavya, çekoslovakya, sovyetler birliği gibi, bugün bazılarının isimlerinin değiştiği bu ülkelerde çok yaygın bir biçimde oynanmıştır.
    olimpiyat oyunlarına baktığımızda, 1936 yılındaki berlin olimpiyat oyunlarında yer aldığını görüyoruz. yaz olimpiyat oyunlarında ilk kez 1972 yılındaki münih olimpiyat oyunları programına alınan hentbolun ilk olimpiyat madalyasını yugoslavya erkek hentbol milli takımı kazanmıştır. bayanların olimpiyatlara katılması 1976 yılındaki montreal olimpiyat oyunlarıdır.
    hentbol, öncelikle avrupa kıtasında taraftar kazanmış ve bu kıtadaki bir çok ülke tarafından oynatılan bir spor oyunu olmuştur.açık sahalarda oynanmasına rağmen özellikle soğuk kış aylarında bu sporun oynanması zor hale gelince kuzey avrupa’da yer alan ülkeler, oyun kurallarında bazı değişiklikler yaparak işi salona taşımışlardır. böylelikle hentbol yılın 12 ayında oynanabilen bir spor haline gelmiştir.
    bu çabaların yanında hentbolun uluslararası bir boyut kazanmasını görüyoruz. 1946 yılında kısa adı ile ihf olan uluslararası hentbol federasyonu 8 kurucu ülkenin katılımı ile kurulmuştur. bu federasyonun oluşumundan sonra, oyun kuralları, oyun sahası ölçüleri, oyuncu sayıları, oyuncu süreleri gibi konular daha netlik kazanmıştır. kuruluş sonrası üye olan her ülke federasyonu bu oyun kurallarına göre kendi ülkelerinde hentbolun oynanmasını sağlamışlardır.
    bunlardan başka, uluslararası şampiyonaların düzenlenmesi ve maç yönetmelikleri hazırlanmış, geliştirilen maç sistemlerine göre, kıta şampiyonaları, olimpiyat oyunları ve dünya şampiyonalarının kural ve uygulamalarına açıklık getirilmiştir.
    hentbol türkiye’de 04 şubat 1976 yılında kurulmuştur. o günkü sayı ile türk spor teşkilatı içerisinde 22. federasyon olmuştur. federasyon başkanlığına atanan ilk kişi yaşar sevim olmuştur. thf’nin kurulmasından iki sene sonrasında türkiye hentbol federasyonu uluslararası hentbol federasyonu’na üye olmuştur.
    avrupa hentbol federasyonu ise 1991 yılında aralarında türkiye’nin de bulunduğu ülkeler tarafında berlin’de yapılan kuruluş kongresinde kurulmuştur. bu oluşum öncesinde isviçre’de, portekiz’de ve almanya’da birkaç yıl süren hazırlık çalışmaları sonrası ortaya çıkan bu federasyon bugün avrupa kıtasındaki 46 üye ile çalışmalarını sürdürmektedir.
    hentbol maçı büyük bayanlar ve erkeklerde 30’ar dakikalık 2 devre halinde oynanır. arada 10 dk süren bir mola verilir. ikinci devrede takımlar sahalarını değişirler. hentbol oyun sahası 20 x 40 m ölçülerinde, bir çizgi ile ortadan ikiye ayrılmış ve atışın yapılabilmesinin 6 metrelik birer çeyrek yarım dairenin önünden gerçekleştiği kale sahalarından oluşur. serbest atışlar için kale çizgisinde 9 m uzaklıkta 15’er cm’lik aralıklı çizgilerden oluşmuş serbest atış çizgisi bulunur. ceza atışlarının yapıldığı yer ise kaleden 7 m uzaklıktaki ve boyu 1 m olan yedi metre çizgisidir. bir takım 12 oyuncu ile sahaya çıkabilmektedir. son yıllarda 14 oyuncunun sahaya çıkmasına izin verilmektedir. oyuncular forma şort giyerek ve üzerlerinde forma numarası taşıyarak oynarlar. forma numaraları 1’den 100’e kadar olabilmektedir. eskiden 1, 12 ve 16 nolu formaları yalnızca kaleciler kullanabilirdi. şimdi bu zorunluluk kalkmıştır. maç esnasında oyuncularla kalecilerin forma renklerinin farklı olmak zorundadır.
    hentbol maçları, iki saha ve iki masa hakemi tarafından yönetilir. saha hakemleri maç esnasında oyun ve kale sahası hakemi olarak eşit koşullarda görev yaparlar. hakemler maç esnasında bu pozisyonları değişirler. maç esnasında her takımda kaleci dahil 7 oyuncu bulunur. kenardaki değişme bankında toplam 5 adet oyuncu bekler. bu oyuncular hakeme haber vermeden, oyun sahasındaki oyuncu değişme koridorundan serbestçe oyun sahasına girip çıkabilirler. ancak bu değişme için önce oyun sahası içerisindeki oyuncunun dışarıya çıkması gerekir.

  • of. su cumleyi ben kullansam "kamil" derler. "komodo ejderi" derler. ama teoman deyince "oo super". kirildim lan.

  • an itibariyle sictigim tespit. bu ne olum la soruyorum bugun ayin kaci 22 diyonuz dun sordum 21 dediniz bugun yine 26 miymis neymis.

    olum niye bitmiyor la bu temmuz?

  • sahra'nın bilezik gibi geçirdiği yarışma. kağıda direk çizip "bu direkte dans etmeni bekliyorum" diyerek turabi'yi yazdı hahahahah

  • mail yoluyla bana ulaşan, sahibinin belirtilmemiş olduğu bir anı:

    ben askerligimi ankara etimesgutta pek kisa donem olarak (6 ay) yaparken ve cuma gununden evci cikarken bile mutlu degildim.

    ama allahin sopasi yok ki...

    bir gun bize kurtulus dizisinde rol alacagimiz soylendi. konu memleket meselesi olunca tabii, sahsi cikarlarimizi bir yana birakip senaryoyu okumadan kabul ettik teklifi.

    sahnelerin polatlida cekilecegini soylediklerinde icime biraz kurt dusmedi degil.

    polatli topcu okuluna bir geldik ki belene kampindan farksiz bir yer. 2000 kisiyi cole saldilar ve cadirlarinizi kurun dediler.

    ertesi gun bir kismimiza kuvva-i milliye, bir kismimiza yunan, ve diger gavur askeri kiyafetlerini dagittilar. tabii bizim kuvva-i milliye kiyafetleri yirtik pirtik. ayni kiyafetle cekim yapip, yatip kalkip yasiyoruz. sabah bir matara su veriyorlar ve bir matara suyla her turlu ihtiyacimizi karsiliyoruz.

    saat 08:00 de otobuslerle sete gidiyoruz. set dediysem yanlis anlasilmasin yildiz tepe. sakarya meydan muharebesinin gectigi yer.
    rivayete gore (resmi tarihte boyle bir bilgi yok) tepe daha once bizimmis. bizimkiler yeterince stratejik gormeyip birakmislar ve yunanlilar aldiktan sonra da aymislar ve tepeyi geri almak icin taarruza gecmisler. (bu konuda tarih bilgisi olan varsa ve beni aydinlatirsa cok sevinirim).

    neyse, cekimler baslamadan once trt nin citir kizlari 2000 kisiye makyaj yapiyorlar ve tabii ki 1999 abaza makyajlarini silip yeniden yaptirmak icin siraya giriyor.

    makyozlerden biri tanidik cikti ve kizcagiza bizimkilere ulasmasini ve bana temiz camasir vs. gondermelerini soyledim.

    savasmak pis bir is. insanin ustu basi batiyor. tepenin basinda bir komutan. asagidan pire gibi gorunuyor ve asagida biz yani 2000 asker.

    komutan megafonla hucum diye bagirgyor ve biz allah allah nidalarıyla gavurun ustune yildirimlar gibi cakiyoruz. tabii bu sirada birilerinin olmesi gerekiyor ve herkes daha az kosmak icin olmek istiyor.

    olume talep cok olunca komutan (cakmak cakmak bir teğmen-enteresan
    birisi) bu isi siraya soktu. bu sefer kim olecek diyince herkes elini kaldiriyor. ama bizim bir kisa donem var, her defasinda siyatik, dalak sismesi, koroner kalp yetmezligi gibi hastaliklar bahane ederek olmek istiyor ve adamin tum saydigim ve sayamadigim hastaliklari icin raporu var. komutan kim olecek diyince herif her defasinda bir rapor ibraz ediyor ve olme hakki kazaniyor. e n sonunda komutan "lan ne bicim herifisin be, sen zaten olusun olum"
    diyerek ona her cekimde olme hakki tanidi.

    bir keresinde de ben olmeye hak kazandim ve olme yerim de yunan siperine 5 metre kala. yaklaşık 300 metre tirmanmamiz gerekiyor yani. neyse hucum emirini aldik ve allah allah allah... tirmanmaya basladik, tabii ben savasmayali yillar olmus biraz hamlamisiz.
    nefes kesiliyor. buffaloda top kosturmaya benzemiyor.

    benim olme mekanima daha cok var ve benim gozum karardi ve artik bacagim cekmedi.

    ben de erken olmeye karar verdim.

    ve yandim allah diyerek goge yukseldim, silahimla havada bir yay gibi gerildim ve koca bir dag gibi devrildim ve en yuce kata erme serefine nail oldum.

    buraya kadar olayin butun hamasi yonu bir anda traji-komik bir hal aldi. tabii olduk ve devrildik ama; yildiz tepe, dik bir tepe hafiften.

    olduk ama basladik yuvarlanmaya. her taraf tas, kaya, cakil. oramiz buramiz yirtiliyor. zaten elbise dedigin caput parcasi.

    yirtiklardan filan don paca geziyoruz. ben bir taraftan yuvarlanirken bir taraftan tutunmaya calisiyorum . tufek bir tarafa, matara ve diger techizatlarim bir tarafa, ben bir tarafa yuvarlanip duruyoruz.

    durmak mumkun degil. guya olduk rol icabi; ama can tatli tabii.
    velhasil olsen bir turlu olmesen bir turlu.

    ertesi gun biz yunanli olduk ve temmuz sicaginda bize kase elbiseleri giydirdiler. uzun donemlerden biri tutturdu ben yunanli olmam diye.
    "abi ben yunanli olursam koye donemem, anamin babamin yuzune nasil bakarim" diyor. olum ulan rol icabi bir sey olmaz dedikse de dinletemedik ve herif ictimaya cikmadi.

    tabii bizim bolukten biri yunan olmayi kabul etmeyip cekimlere katilmadigi icin ceza yedik. bu ara tuvaletleri cukur acip bez paravanlarla insa ettik.

    gece bir ruzgar cikiyor, colun ortasinda comelmis yuzlerce ay parcasi ortaligi aydinlatiyor.

    yunanli oldugumuz gun yine yayilmisiz ortaya hucum emri bekliyoruz. hucum emri geldi ve basladik taarruza. bu sefer gavur olarak.

    ve bizim boluk salak gibi yine allah allah nidalariyla saldiriyor.
    tepeden yakin cekim de yaptiklari icin son derece dikkatli olmak gerekiyor aksi taktirde cekim tekrar ediliyor ve bir cekimin hazirligi 3 saat filan suruyor.

    ulan dedim "manyak misiniz olum biz yunanliyiz ne allah allahi".
    demez olaydim. cekim devam ederken bizim boluk durdu. oradan biri peki ne diyecegiz diye ortaya son derece kritik bir soru atti. boluk konuyu tartismaya basladi.

    bu arada yuzlerce at yanimizdan gok gurultusu halinde geciyor.
    ortalikta bombalar patliyor. gurultuyu ve arbedeyi anlatamam.

    diger yunan bolukleri yanimizdan allah allah diye geciyorlar ve gecerken bizim boluge bakip ulan bunlar ne yapiyor savasin ortasinda diye anlamsiz anlamsiz bakiyorlar.

    olum birakin tartismayi hicbir sey demenize gerek yok kosun yeter diyorum ama bomba sesleri ve at kisnemelerinin arasinda beni pek sallayan yok. dallamanin teki bir dakika diye kukredi, beb buldum "makarios" diye bagiralim dedi. bu olaganustu fikir de bir sure tartisilmaya deger goruldu ve sonuc tahmin ettiginiz gibi sahne yeniden cekildi.

    cunku yukaridaki kameralar bizi ayna gibi cekmisler. savasin ortasinda bir grup yunanl hararetli bir sekilde tartisiyor.

    bu arada mayinlarin daha iyi patlamasi icin icine at pisligi koyuyorlarmis ve bunu kimseye soylemediler.

    daha ilk cekimde basladik kosmaya ve yanimizda, sagimizda solumuzda bombalar patliyor. ortalik bir anda bok gibi kokmaya basladi ve gokten basimiza at boku yagiyor. ensemizden at boku oldugu gibi iceri. herkes durdu ve uyuz gibi elini sirtina sokup basladi kasinmaya.

    sonuc yine tahmin ettiginiz gibi. cekim sil bastan.