hesabın var mı? giriş yap

  • d: defne, a: anneannesi, olay saniyeler önce gerçekleşti:

    a: defnecim elma yemek ister misin?
    d: istemem.
    a: haydi bak soyuyorum ama!
    d: istemiyorum.
    a: tabağa mı koyayım elinde mi yersin?
    d: ye-miy-cem.
    a: ama haydi son kez soruyorum istiyor musun istemiyor musun?
    d: is-te-mi-yo-rum!
    a: sen bilirsin. bak ama ne güzel elm..
    d: istemiyoruuum!
    a: yani yemeyecek misin?
    d: yemiyceeeeeem!
    a: ama bak elma yersen ne sağlıklı...
    d: *ciyaaaaaaak*

    hemen ardından koşarak yanıma geldi, yüz kıpkırmızı, kaşlar alabildiğine çatık:

    - baba! elma yemek istemiyorum!
    - öyleyse yeme.

    böyle deyince bir an için dondu kaldı, ardından küçücük kollarıyla öyle bir sarıldı ki boynum kırılacak sandım.

  • geçen kendisine terlik fırlattım, tuttu terliği geri bana fırlattı.canımı zor kurtardım dostlar.

    tanım: şu sıralar iskenderun semalarında bolca bulunan yaratık.

  • kemal doğulu diyor ki; ben anlayamadığım insanları severim.

    sanki benim başıma hep stephen hawking'lerle, einstein'larla takılıyor. hande yener'in kankasısın işte ne anlayamadığım insanı?

    hande yener'i bile anlayamadıysan o da ayrı bir dram tabi.

    edit: diğer enteller gibi 'ya ben hep felsefe entrysi giriyorum ama bu saçma entrym debe oldu ühü' demeyeceğim. diyemem zaten son 5-6 entrym bu başlığa :( sadece şunu diyeyim, senin ben osmanlıcana sokayım uzun it. geber artık.

  • (bkz: mamba out)

    “20 yılın nasıl geçtiğini hiç anlamadım. tam bir delilik. burada, lakers’ta geçirdiğim yılları hiçbir şeye değişmem. siz taraftarlara desteğiniz ve bana kattıklarınız için teşekkür ederim. 20 yıl önce herkes ‘bana pas ver’ derken, bu gece ‘sakın pas verme’ dediler. her şeyin sona erdiğine inanamıyorum. siz taraftarlar her zaman kalbimde olacaksınız. ne diyebilirim ki, artık mamba gider…”

  • aşırı gerçekçi bir bilgisayar oyunu. yapay zekası o kadar gelişmiş ki karakterler bile gerçek olduklarını düşünüyorlar. uygarlıklar kuruyorlar, maden işliyor, ticaret yapıp, teknoloji geliştiriyorlar. hatta bazıları onlarla oynayan oyuncuya tapıyor bile. oyunun da belli sınırları var tabi. mesela oyundaki harita dışına çıkınca nefes alamıyorlar. ilerlemeleri çevresel koşullardan dolayı aniden güçleşiyor. bunun nedeni oyunun sınırlarına ulaştıklarında aslında tümüyle kurgusal bir evrende yaşadıklarını öğrenip umutsuzluğa düşmelerini engellemek. oyuncu arada canı sıkıldığında doğal afet falan gönderip eğleniyor. tam tersi karakterler birbirini öldürmeye çalıştığında anında kitap, peygamber falan geliyor. eldeki peygamber upgrade'i bitince fetullah, cübbeli falan gönderiyor. aslında farklı ülkelerin ve kıtaların farklı oyuncular tarafından yönetildiği multiplayer bir oyun da olabilir bu (mesela amerikanın sahibi iyi oynuyor). ama ne olursa olsun oyuncu bir gün oynamaktan sıkılacak ve fişi çekip tatile, kız arkadaşına falan gidecek.

    (bkz: işte biz o gün tükeneceğiz)

    edit: aklıma şimdi geldi de zaten dna'mız da kodlama şeklindeydi dimi lan? valla bizi çok pis kodladılar olum, demedi demeyin.

    kaynaklar:
    (bkz: the sims)
    (bkz: truman show)
    (bkz: matrix)
    (bkz: age of empires)
    (bkz: kıçım)

  • "ercan abi işe gideceği için kadının kim olduğunu öğrenememiş"

    kahraman da olsan mesai saatlerine uyacaksın.

  • hala cekilmemis olmasi saskinlik verici. ben dizici arkadaslara yardimci olayim.

    dizinin adi: mapushane gulleri
    yonetmen: osman sinav
    oyuncular:
    andy : kivanc tatlitug
    red : mansur ark
    hapishane muduru: zafer ergin
    rita hayworth posteri: turkan soray posteri.
    muzik : grup yorum

    hadi gerisini de siz halledin artik. kib. optm. bye.

  • bir marka bir anda ancak bu kadar yükseltilebilir.
    reklam ajansını ayrı, marka yöneticilerini ayrı takdir ediyorum.
    önümü ilikliyorum.