ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
ayvatoğlu'nu kınamak yerine ona ulaşmak gerek
-
canım benim ya. ne kadar babacan insanlar görüyor musunuz? evet, bundan sonra oyum size. işte aradığım huzurlu, şefkatli yönetici.
yazılı olmayan facebook kuralları
-
hergün facebook'ta 100 paylaşım yapan insanın, doğumgününde o gün hiç facebook'a girmemiş gibi yapması, paylaşım yapmaması, cool takılması, duvarına yazılanların sonlanmasını beklemesi.
10 çocuk annesi fin kadın
-
son bebeğin adı enough olabilir.
yapılmış en aptalca dalgınlık
-
gecen pazar babamin bir yakinin olum haberini aldik. derhal hasteneye gittik tabi, malum islemler bitti ertesi sabah ciktik yola erkenden, koye defnedecegiz merhumu. koye en yakin kasabanin morguna goturduk cenazeyi, ogle namazina mutekip kilinacak namazi. sonra tabutu yukledik cenaze arabasi arkada biz onde vardik koye. hoca onde cemaat arkada kilindi rahmetlinin namazi. omuzlandi, mezara dogru yola konuldu. mezara vardik gomulecek, bir ses duydum onden:
- tabut bos lan!
herkes saskin tabi, ugultular, kendini tutamiyor tabi millet gulmeye basladi, bir yandan agliyor bir yandan guluyor herkes. isin garibi olen amca da kasabanin en neseli en komik insanlarindan biriydi.
sen tut kasabanin morgun da unut cenazeyi, bos tabutu onca yol getir, omuzla hic farketmeden -ulan hic kimse mi cenaze tasimadi bir kisi mi demez bu tabut hafif diye- ustune bir de cenaze namazini kil!
ancak necati amca'ya yarasirdi boyle bir cenaze. nur icinde yatsin!
edit: haber bile olmusuz bu arada http://www.milliyet.com.tr/…010/1186362/default.htm
( tesekkurler awlmi)
hatırladıkça iç burkan garibanlık anıları
-
5-6 yaşlarında iken [1992-93] yaşadığım ve hayatta garibanlık sebebiyle başıma gelen en acı olaylardan birini paylaşmak isterim.
izmir'in küçük bir ilçesinde yaşayan 5 çocuklu fakir bir aileydik. babam iş bulunca çalışan ama beş çocuğa yetişeyemen bir badanacı [duvar boyacısı] ydı.
elektriksiz, susuz farklı evlerde aralıklarla 7-8 sene kadar rezilce yaşadık. ailecek yoksulluğun ve muhtaçlığın her türlüsünü gördük. camiden, mezarlıktan su taşıdık, pazar bitimi ucuz sebze meyve almaya, toplamaya gittik. daha neler neler...
neyse, bir yaz akşamı annem ve 5 kardeşimle parktan eve dönmüştük. koşup oynadık derken o kadar susamışım ki, eve girer girmez hemen koşup tahta dolabın içindeki bulduğum ilk şişeyi kafama diktim. zira evde buzdolabı bile yoktu.
ansızın içime bir ateş düştü, boğazıma bir bıçak saplanmış gibi oldu. can acısından ve boğazımdaki yanmadan sesim bile çıkmadı, gözlerimden kanlı bir yaş gelmeye başladı, boğuk sesler çıkara çıkara köpürmeye başladım. meğer evde aydınlanmak için kullandığımız gaz yağı bitmiş, annem de bakkaldan gazyağını yeni alıp gelmiş ancak aceleyle evden çıkarkan ulaşamayacağımız bir yere koymayı unutmuş.
içtiğim suya benzer sıvı gazyağıymış. gırtlağım ve ses tellerim oracıkta parçalandı...
annem durumu farkedince çığlık çığlığa beni kucağına alıp büyük ablamla birlikte hastanaye koştu, taksi vs çevrede yok, arabalarsa tek tük geçiyor. yolda babama ve sarhoş bir arkadaşına rastladık, onlar da geri dönüyorlarmış. bu kez onlar da peşimize takıldı bir süre sonra acil servise vardık. ben olanı biteni fragmanlar halinde hatırlıyorum. acilde önce litrelerce suyla midemi yıkadılar, daha sonra yine belki bir litre kadar zeytinyağını mideme bastılar ve ambulansla behçet uz çocuk hastanesi'ne bizi sevk ettiler.
birkaç gün hastanede yatmışım, uyandığımda babam ve ablamın çok acıktıkları, simit alacak kadar bile paraları olmadığı ve benim kurtulduğuma dair sevindirici haberi ilçedeki anneme verecek bir telefonu edemediklerine dair bir yürek burkan bir konuşmaya şahit oldum. ikisi de yoksulluktan canlarindan öyle bezmişlerdi ki ben ayılınca önce usul usul sonra da hüngür hüngür ağlamaya başladılar. zavallı annem kim bilir o iki gün zarfında ne hissetti, nasıl kendini teskin etti bilemiyorum.
kendimi toparladıktan sonra hastaneye babamın bir senet imzalayıp bırakarak bizi çıkardığını, ilçeye giden dolmuşlara yalvar yakar veresiye binerek eve geldiğimizi hatırlıyorum. boğazım ve ses tellerim aylarca kendine gelemedi, konuşamadım. az buçuk sesler çıkarmaya başladığımda da sesim ergenlik çağına yeni girmiş akordsuz bir oğlan çocuğu gibi çıkıyordu. fakat katı gıdaları belki bir sene kadar rahatça çiğneyip yutamadım.
sonraki yıllarda hayatı toparlamak ve ailemin güçsüzlüğüne inat güçlenmek için elimden geleni yaptım, babamın babası, ablalarımın abisi rolüne büründüm, küçük yaşta çalışmaya başladım. para, pul, itibar, kariyer vs hepsini tek tek söke söke kimsenin de hakkına girmeden çekip aldım. ailemi yoksulluk girdabından bir şekilde çıkardım.
ramazan ayları başta olmak üzere büyüdüğüm semtlerde tıpkı bizim gibi yoksul ailelere elimden geldiğince son 8-10 senedir yardım etmeye çalışacak bir hale geldim.
kurt kışı geçirir ama yediği ayazı unutmazmış derler. soğuk su işi bende yıllar geçtikçe takıntıya dönüştü, o günden sonra asla ılık ve sıcak su içmedim, içemedim. yaz kış dolapta her daim soğuk su bulundurdum. beni yakından tanıyan evine gittiğim veya evime gelen herkes mutlaka soğuk su ikram etmeye yoksa da mutlaka ılık su dolu bardağın içine buz atıp getirmeye başladılar. zira kimseye açıklayamasam da o soğuk suyu içmezsem sanki yine içimin yanması başlayacakmış gibi hissediyorum...
kıssadan hisse çevrenizde yardıma muhtaç birileri varsa mutlaka bir şeyler yapmaya çalışın, kimin hayatına nasıl dokunacağınızı bilemezsiniz...
marmaray'da su sızıntısı
-
üzerine sakız yapıstırmak suretiyle basitçe halledilecek sorun. hic mi cizgi film izlemediniz amk!
bu tipinle mi bana yürüyorsun
-
daha iyi tipim olsa sana mi yururum amk.. diyerek nakavt edebilirsiniz. biraz hazir cevap olun olm..
2 milyon liranın aylık faizinin 45 bin lira olması
-
bu dahiyane fikir gecen sene bi arkadaşımın da aklına geldi. 1 milyon ty'ye evini satılığa çıkardı. ayda 3 bin tl kira alacağıma vadeli hesaba yatırıp ayda 18 bin tl alırım dedi.
sonuç: evin fiyatı şu an 2.4 milyon tl oldu. arkadaşın parası ise 1 milyon 216 bin tl!
yanı artık sattığı evin anca yarısını alabiliyor!
edit: o evi 2.4 milyona satamaz, fiyatlar balon minvalinde milyorlarca mesaj geldi. arkadaşlar piyasanın 1 milyon altına yani 1.4 milyona satılsa bile arkadaşın yaklaşık 200 bin tl zararı var. bizler 200 bin tl için yaklaşık 12 ay (hatta asgari ücretliler 24 ay) işe gitmek zorunda olan insanlarız !
misafir olunan evde erken uyanıp tavanı seyretmek
-
dünyanın en sefil olayı. lan kalksanız olmaz, uyusanız uyanmışsınız bi' kere o hiç olmaz. mal gibi tavanı seyredersiniz, boyası falan dökülmüşse dökülen yerlerden şekiller üretirsiniz zihninizde... zor yani. evet.
baran
-
iran sinemasının dikkat çeken filmlerinin başında gelmekte. filmde iran'ın farklı etnik kimliklerinin birbirleriyle ilişkileri dahil birçok konuya değinilmekte. iran azerilerinin türkçe konuşmasıda insanın hoşuna gidebilecek bir diğer ayrıntı. filmin konusu standartın çok dışına çıkamasa da işleniş ve çekim açısından kaçırılmaması gereken bir yapıt.