hesabın var mı? giriş yap

  • bu gece boston celtics potasına 70 sayı atmış çılgın basketbolcu.

    ve bunu 20 yaşında yaptı.

    tarihte bunu yapan 6 oyuncu var ve michael jordan bunlardan biri değil.

    wilt chamberlain (60'larda oynadı)
    kobe bryant (çılgın, diyecek lafım yok)
    david thompson (70'lerde oynadı)
    elgin baylor (60'larda oynadı)
    david robinson (sezonun son maçında sayı kralı olması için buna attırdılar 71 sayıyı, yoksa shaq oluyordu, jordan ara vermişti)

    ve

    devin booker. ve boston'a kaybettiler.

  • iş telefonu olarak 7 yıllık giriş seviyesi sayılabilecek samsung j5 kullanıyorum; gün boyu telefon görüşmesi + gün boyu aktif whatsapp kullanımı ile şarjı 3 günü zorluyor. annem 4 yıllık yine giriş seviyesi redmi note 8 kullanıyor; gün boyu candy crush oynuyor yine şarjı bitmiyor, herhangi bir uygulamada kasma-takılma yaşamıyor. iş arkadaşım 4 yıllık orta segment samsung a51 ile çılgınlar gibi pubg oynuyor. bakın iphone ile denk amiral gemisi modelleri saymıyorum bile. onların zaten alayı 2015'ten beri aktif olarak kullanılıyor.

    bu gariban apple fanboyları sanıyor ki sadece iphone uzun yıllar kullanılabiliyor. uzun yıllardan kasıtları da 3-4 yıl ha, onun da yarısı serum takar gibi powerbank'la dolanarak geçiyor. insanları 2023 yılında 60hz ekranla usb type-c 2.0'ı övmek zorunda bırakan apple'ı da ayrıca tebrik ediyorum. herkesin yapabileceği bir iş değil bu.

  • edit:

    gelen mesajlardan sonra anladım ki bu insanımsı varlıklara müstehak bir toplumuz. içimizdeki gerçekten iyi insanlar kusura bakmasınlar.
    bizim toplumumuz bu insanlıktan nasibini alamamış, görmemiş şempanzelere layık maalesef.

    diyorum ki su veren itfaiyenin hortumunu. pılımı pırtımı toplayıp en kısa zamanda defolup gideceğim buradan. aklınız varsa siz de yapın bunu.

    edit2: şunu da söylemeden gidemeyeceğim. "bana dokunmayan yılan bin yaşasın" kafasıyla olmaz. o yılan döner bir gün sizi de ısırır.

  • türk emeklilere 3500 tl maaşı reva gören adamın sözü.

    asgari ücret 8500 tl iken türk öğretmenlere 9bin tl (pardon 11 bin tl oldu müthiş arttı) maaşı reva gören şahsın sözü.

    asgari ücret 8500 tl olurken okumuş eğitim almış ve tonla sınavı başarıyla geçmiş türk memurlara 10bin tl maaşı reva gören adamın sözü.

    inşaat patronlarından vergi silerken, akşam üstü bir içki içeyim diyen türk vatandaşına %400 vergi kitleyen şahsın sözü.

    iyi kötü bir maaşım var araba alıp ulaşımımı kolaylaştırayım diyen türk'e, önce bana iki araba al sonra kendine bir araba alırsın diyen kişi.

    ülkeye 10 milyon tane vasıfsız arap kişiyi doldurup onlar 50 milyar dolar harcarken, türkleri yok sayan kişinin sözüdür.

  • yaşam fikrinin insanları çıldırtmıyor oluşundan daha ilginç değildir. her an ölüme daha da yaklaşıldığı için her gün dünden daha iyi, yarından daha kötüdür. insanı rahatsız edecek olan şey, insana sıkıntı veren şey ölüm olmamalıdır. yaşıyor olmak, tüm sıkıntıların kaynağıdır.

    heinrich heine der ki;
    "uyku iyidir. ölüm daha iyi. ama en iyi şey aslında hiç doğmamış olmaktır."

  • 7 şubat khk'si ile görevden uzaklaştırılan türkiye'ye klinik nöropsikolojiyi getiren prof. öget öktem'in cv sini inceleyip çöp olduğuna karar veren primat.
    kendi ne yaptı derseniz zeykurun fikri olan bir sözlüğe çöküp 1 sene içinde ortaokullu mekanına çevirdi.

    ülkenin en büyük sorunu bu, herkes her şeyi biliyor. herkes büyük resmi görüyor.

  • g.tten g.te değişen durum. tamamen kişisel bi sorundur bence. yok askerde ilk 3 gün sıçamayacaksın, yok yurt dışında sıçamayacaksın. b.kunu çıkarmayın oğlum, ben askerde de sıçtım her gün, uçak aktarması yapacakken 2 saatlik arada italya'da da sıçtım. eğer uslu bir çocuk olursanız siz de sıçabilirsiniz.

  • pos makinası çalışmıyorsa, pos ile ödeme seçeneğini kapatabilirsiniz. nakit para taşımak zorunda değilim.

    ızıcık ınsın ılın nıkıt ıdıyın.

    esnafın karını ve zararını düşünmekle mükellef değilim!! eğer nakit çalışacaksa da bunu ifade etmeli.

    ha nakitle çalışırken ne kadar vergi veriyor orası da ayrı muamma tabi.

  • ne zaman düşünsem tüylerim diken diken..

    geçen hafta dolan otuz beş yıldan beri otuz beş kuruşla ev geçindiriyorlar. üç çocuk büyütmüşler, okutup adam etmişler. üç çocuklarına da aynı sevgi ile bakmışlar hep, gözlerinde hala o sevgi. hani olmaz da, göstermek istemeseler bile ele verecekler kendilerini, naif bir sevgi sızıyor gözlerinden. işe gitmek için evden çıkarken, arkamdan usulca aralanan perdenin arkasındaki annemin gözünde görüyorum, her sabah.

    nasıl başladığı değil nasıl yaşandığı önemli; onca yıl nasıl büyüdüğü, bizi büyüttüğü. onlar dolu dolu da yaşamışlar, damdan düşer gibi de. tepeden tırnağa sevdalılar, sevda nedir biliyorlar çünkü.

    çünkü yaşamışlar, yaşıyorlar bu hayatı. tüpsüz kalmışlar, vesikayla ekmek almışlar, kuru üzümle çay içmişler herkes gibi. kaç ihtilal kaç kriz görmüşler. ve hala, sabahın yedisinden gecenin körüne kadar haberlerde gördükleri "dünyaya" üzülüyorlar. yirmi dokuz yıldır onları sabır ve umut ederken gördükçe tüylerim diken diken oluyor benim.

    keyif almasını da bilmişler. uğrak lokantası’nda kızarmış yarım piliç ve haydari ile içmişler rakıyı, tam cam kenarındaki masada hem de. bizim gibi rakının yanına pırasa getiren, fasıl diye taverna müziği çalan, damsız girilemeyen yerlere, olmadığı gibi görünen insanların arasındaki masada birkaç arkadaş mahkum kalmamışlar. en son ne zaman sinemaya gitmişler hatırlamıyorlar, dilleri dönmüyor hatırlayınca da zaten filmin adını. o akşam televizyonda ne varsa, bir bardak da çay yanına, en seyredilir eser oluyor o akşam.

    bu sevgiyi anlamak istiyorsanız, görmeniz lazım. birbirine güzel söz söylemez, çarçur etmezler iltifatlarını. sevgilim, bir tanem bunlar sahte laflar, yer yok onların lugatında. her gün milyonlarcası gırla giden gerçek sevgi sözleriniz gerçek kıymetini biliyorlar.

    yıllarca işten gelirken kesik ankara soğuğunda yüzü kızaran emekli memur babam gibi yüzüm, aşk hakkında düşünürken, utancımdan. hayat bana daha ne öğretebilir? onlarla karşılaştırınca, hokkabazın ağzındaki yalancı alev gibi yabancıyım aşka. oysa onlar, birbirlerine sarılıp kenetlenmişler. ve kalbime bıçak sokar gibi kirpikleri bana, bize doğru dönmüş soruyorlar:

    "ya siz?"

  • jamaika'da ortaya çıkmış ve sonrasında ingiltere ve abd'de farklı farklı dönemlerde yeniden canlanmış, şimdilerdeyse eski popülaritesinden çok uzak ve az sayıda grup tarafından icra edilen eğlenceli bir müzik türü.

    türü tanımamızı sağlayacak en belirgin müziksel özellik, bir 4'lük notayı "8'lik sus/8'lik çal" şeklinde bölen gitar ritmidir. bu ritim aslında ska'nın geleneksel ritmidir ve türün üç döneminde de karşımıza çıkar. ska müziğini oluşturan diğer müziksel bileşenler bu ritmik yapı üzerine kurulur. bu müziğin karakteristik özelliklerinden bir diğeri de saksafon, trombon ve trompet gibi üflemeli çalgıların kullanımıdır.

    ska, aslen jamaika'nın geleneksel tınılarından biridir. jamaika'yı kasıp kavuran (bkz: reggae) fırtınasından önce ortaya çıkan, hatta reggae türünün temellerini atan bir müzik türüdür. türün adada geçirdiği süreç literatürde birinci dalga ska olarak adlandırılır.

    birinci dalga döneminde icra edilen ska müziği; jazz, blues, swing, r&b gibi türlerin etkisindedir. 1950'li yıllarda amerika'dan bu müzik türlerinin plaklarını getirip meydanlarda düzenledikleri eğlence ortamlarında çalan jamaikalı müzisyenler, 50'lerin sonlarına doğru bu türleri kendi müzikal aksanlarıyla yorumlamaya başlamışlar ve böylece ska müziği ortaya çıkmış. (bkz: skatalites) (bkz: prince buster) gibi usta isimler türün bölgedeki ilk temsilcileridir.

    ancak ülkece benimsenen bir tını olmasına rağmen ska'nın adadaki macerası çok uzun sürmemiş. toplumun ve ska müzisyenlerinin (bkz: rastafari) topluluğunun yaşayış biçimlerinden etkilenmesi, bu erken sonun en önemli sebeplerinden biri olarak gösterilir.

    jamaika'nın 1962'de ingiliz sömürgesinden kurtulmasında önemli payı olan rastafariler, bu şekilde ülkede sevilen ve kitleleri peşinden sürükleyen bir topluluk hâline gelmişler. rastafarilerin yoğun marijuana kullanımından etkilenen ska müzisyenleri, 60'ların ortasında birbirini takip eden yoğun sıcaklıkta birkaç yaz mevsimi de geçirmeleriyle birlikte daha düşük tempolu müzikler icra etmeye yönelmişler ve ska müziği yerini (bkz: reggae) (bkz: rocksteady) gibi türlere bırakarak adadaki serüvenini tamamlamış ve birinci dalga ska dönemi bu şekilde son bulmuş.

    ikinci dalga ska ingiltere'de patlamış. ingilizler, ingiltere'ye göç eden jamaikalılar sayesinde ska müziğini yavaş yavaş tanımaya başlamışlar. ancak türün ingiltere'de icra edilmesi 70'lerin sonlarını bulmuş.

    70'li yılların başlarında ingiltere'de artan göçmen nüfusunun ülkedeki ırkçı kesimi günden güne rahatsız etmesiyle birlikte dönemin ulusalcı partisine verilen destek de iyiden iyiye artmış. 1976 yılında eric clapton'ın birmingham konserinde ulusalcılara açıkça destek verdiğini söylemesi ve siyahilerin ülkelerine dönmesi gerektiğini ifade etmesiyle beraber bu kriz iyice alevlenmiş. clapton'ın bu açıklamasını takip eden süreçte 1976-1981 yılları arasında varlığını aktif olarak sürdürecek olan (bkz: rock against racism) isimli hareketin temelleri atılmış.

    dönemin önemli gruplarının destek verdiği bu harekete ilişkin etkinliklerde pek çok ingiliz ve jamaikalı müzisyen bir araya gelmişler. tam da bu dönemde punk akımının popülaritesini kaybetmesiyle birlikte yeni müzikal arayışlar içerisine giren (bkz: the specials) grubunun kurucusu ve klavyecisi (bkz: jerry dammers) (bkz: 2 tone records) adında bir plak şirketi kurmuş ve bu şekilde ikinci dalga ska dönemi başlamış. ikinci dalga ska döneminde icra edilen ska müziği, literatürde 2-tone ska olarak da karşımıza çıkar.

    2-tone tarzı ska'nın en belirgin özelliği, bu türü icra eden müzisyenlerin, ırkların kardeşliğine ve birliğine vurgu yapan politik bir söylem etrafında birleşmesidir. yani bu kültürün ortaya çıkış sebebi, ingiltere'de dönemin en önemli gündem maddesi olan ırkçılığa karşı muhalif bir ses olmaktır. öyle ki 2-tone ska gruplarının tamamı siyahi ve beyazlardan oluşan gruplardır. ska kültüründe giyim kuşam dahilinde veya albüm kapaklarında görsel kod olarak sıklıkla karşımıza çıkan dama sembolü de esasında bu dönemde ortaya çıkan siyahi ve beyazların bir arada olduğunu ifade eden ırkçılık karşıtı bir semboldür.

    bu dönemde icra edilen ska müziği eğer kendi yorumumu katmam gerekirse, müziksel özellikleri bakımından birinci döneme kıyasla daha tempolu olsa da diğer iki döneme göre daha duygu doludur. gitarda kirli ve temiz tonların bir arada kullanılması 2-tone ska'yı jamaican ska'dan ayıran özelliklerden bir diğeridir. davul, rock geleneğinde olduğu gibi sert bir tuşeyle ve asi bir çalım şekliyle icra edilmiştir. klavye tonları birinci dalga dönemine kıyasla daha ön plandadır. ska geleneğindeki üflemeli çalgı kullanımı yer yer devam etse de birçok şarkıda üflemeli çalgı kullanılmadığını; hatta bazı gruplarda klavyenin, üflemeli grubunun rolünü üstlendiğini de görmek mümkündür. rock kavramı her ne kadar ucu bucağı olmayan oldukça geniş bir kavram olsa da 2-tone ska'yı ska ile rock geleneklerinin birleşimi olarak kabul edebiliriz.

    1981 yılına gelindiğinde yani türün ortaya çıkışından 2 sene sonra, ikinci dalga ska müziğini sahiplenen iki farklı alt kültürün çatışması konser alanlarında büyük olaylar çıkmasına sebep olmuş. (bkz: madness) grubunun bir konserinde çok büyük olayların çıkması grubun kara listeye alınmasına neden olmuş. çıkan bu olaylar ska gruplarının imajını olumsuz yönde etkilemiş ve gruplar bir süre sonra çalacak organizasyon bulmakta zorlanmaya başlamışlar. olayların büyümesinden endişe duyan ska grupları birer birer dağılmışlar ve ikinci dalga ska dönemi de bu şekilde son bulmuş. bu dönemin önde gelen temsilcileri; (bkz: the specials) (bkz: the english beat) (bkz: the selecter) (bkz: madness) gibi gruplardır.

    üçüncü dalga ska dönemi, ska'nın birçok türle etkileşime girdiği dönemdir. 1980 sonlarında amerika'da patlamıştır. bu dönemin müzisyenlerinin, içeriklerinde ortak bir politik kaygı taşımadıkları görülür. esasen ska'nın eğlenceli ritmini ve ska geleneğinde sıklıkla görülen üflemeli grubunu müziklerine monte etmişlerdir. bu dönemde jamaican ska ve 2-tone ska tarzına sadık kalarak bu türü icra eden (bkz: skavoovie) (bkz: rancid) gibi gruplar da olmuştur.

    dönemin bilinen diğer temsilcileri ise (bkz: reel big fish) (bkz: the toasters) (bkz: goldfinger) gibi gruplardır.

    türün türkiye'deki yansımalarına baktığımız zaman karşımıza çok zengin bir tablo çıkmıyor. ilk ve popüler olan tek temsilcisi hepimizin de bildiği gibi (bkz: athena) grubu. 1998 yılında (bkz: holigan) isimli ska albümüyle türkiye'deki müzik listelerine üst perdeden giriş yapıyorlar. ülke, ska müziği ile birlikte punk kültüründen de haberdar oluyor athena ile birlikte.

    athena dışında türü ülkemizde temsil eden ve alternatif/indie sahnenin dışına taşamamış (bkz: skastika) ve (bkz: istanbul ska foundation) gibi gruplar da var.

    bu grupların dışında; (bkz: padme) (bkz: 100 derece) (bkz: katl-i vacib) (bkz: second) gibi punk rock grupları da zaman zaman (bkz: ska punk) tarzında üretimler gerçekleştirerek türün ülkedeki serüvenine kıyıdan köşeden de olsa katkıda bulunmuş isimlerdir.

    edit: imlâ

  • köleleştirilen bireyin baskılara ve faşizme karşı olan duruşunu pencere ferforjelerini cezaevi penceresiyle simgesellestirerek kurtuluşunu dinamik bir süreç icerisinde imgelemek isteyen bir özgür kadının otantik müzik vurgusuyla burdayiz biz dercesine yakarışiylariyla var olma çabası.
    şaka lan şaka, delirmiş.