hesabın var mı? giriş yap

  • ben anlamıyorum lan. 35 yaşındayım, kendimi bildim bileli her yıl atatürk'ün yeni görüntüleri çıkıyor.

    olm napıyosunuz, tüm arşivi buldunuz da parça parça mı piyasaya sürüyorsunuz, yoksa harbiden yeni yeni mi keşfediyorsunuz? yemin ederim tsk pazarlamanın dibine vurmuş.

  • bugün gelen haberler türkiye’den mi, kuzey kore’den mi belli değil. sonumuz iyi değil.

  • bence istanbul'u sonunda doğru kişilere emanet ettiğimizin göstergesidir.

    hiçbir başarısı olmayan, ne idüğü belirsiz "kartal imam hatip mezunları" yerine sonunda türkiye'nin en büyük şirketinin ceo'su vs. gibi adamlar yönetecek şehri.

  • ortada yaşanan bir dram. 16 yaşında çocuk gelin olmuş, yıllarca şiddet görmüş hamile bir kadın var ve sizin gördüğünüz güzellik mi? bravo.

  • vizyona girdikten seneler sonra izleme şerefine eriştiğim, hem kafamı duvarlara vurduğum hem de izlemiş olmaktan mutluluk duyduğum film. çok şeyler anlatan film. shyamalan'ın her filminde olduğu gibi, izledikten sonra gene bir kafa toplama süresi geçirmem gerekti. filmin o masalsı atmosferinde kaybolmak yine harika bir tecrübeydi. film bittiğinde başka neler anlatmış olabilieceğini irdelemek te öyle.

    filmdeki aşkın sessiz ve derinden anlatımı mükemmeldi. sadece bir elin bir başka eli tutmasının bu kadar güçlü bir etki yarattığı başka film de hatırlayamadım vallahi. lucius'un elinin, ivy'nin elini yakaladığı o sahneler, bir de james newton howard'ın müzikleriyle birleşince ortaya çıkan şeyi anlatmaya kelimeler yetmedi şimdi...

    shyamalan her filmiyle gözümdeki yerini daha da yüceltiyor. the sixth sense ve signs haricinde her filmini çok geç izledim ama yarattıkları etkiler hiç değişmedi, her film önce "bu neydi be?" tepkisi ile karşılandı tarafımdan, sonrasında düşünüp durdukça çok sevdiğimi farkettim.

    --- spoiler ---

    lucius: why can you not stop saying what is in yours? why must you lead, when i want to lead? if i want to dance, i will ask you to dance. if i want to speak, i will open my mouth and speak. everyone is forever plaguing me to speak further. why? what... good is it to tell you you are in my every thought from the time i wake? what good can come from my saying i-- i sometimes cannot think clearly, or- or do my work properly? what gain can rise from my telling you... the only time i feel fear as others do, is when i think of you in harm? that is why i am on this porch, ivy walker. i fear for your safety above all others. and yes... i will dance with you on our wedding night...

    --- spoiler ---

  • imkansız karşılaştırmalardan bir tanesi daha. tabi belki en zevklisi.

    kimin daha iyi olduğuna karar vermek için, izole edilemeyecek sayısız değişken etken arasında (takım arkadaşları, rakipler, yaş vs.)benim açımdan en önemli olanı ise basketbol kuralları.

    şu anki nba, 1.88 m uzunluğunda, güvenilir şutu olmayan bir fransız oyuncunun, yani tony parker'ın saha içi şut yüzdesinin yüzde 50'leri geçebildiği bir lig. bilmiyorum nba takipçilerinden kaçı son 4-5 senedir ligin skor ortalamasının ne durumlarda olduğunun farkında. jordan basketbolu bıraktığında ligin ortalama sayı ortalaması takım başına 91.6'ydı. 2007-2008 sezonunda bu ortalama 99.9 ve ligin en düşük sayı ortalamasına sahip takımı miami heat dışında tüm takımlar 93'ün üzerinde bir maç başına sayı ortalaması tutturmuş.

    jordan'ın nba'i uzunların domine ettiği bir ligdi. bugün ise gardların ligindeyiz. gerçek ve yıldız bir pivot ise neredeyse yok.jordan'ın zamanında bir oyuncunun 30 sayı atması manşetlik haberdi. bugünün yıldızları için 30 sayılık maçlar neredeyse standart oldu.

    nba seyirci çekebilmek için kuralları değiştirdi. handcheck kuralı kalktığından beri yıldız oyuncuları savunmak imkansız oldu. detroit-chicago serilerinde jordan her boyalı alana girişinde kendini yerde bulurdu. bugün 1.80'lik oyuncular pota dibinde cirit atıyor. 90'ların sonunda, new york-miami serilerinde pota altında kan çıkmadan faul verilmezdi. bugünün basketbolu çok daha zerafet oyununa dönüştü.

    bu dengesizliği sunduktan sonra şunu da sormak istiyorum: tam olarak neyi karşılaştırıyoruz?

    kimin kariyeri daha çok başarıyla mı dolu?
    bire bir maçta kim yener mi?
    kim daha yetenekli mi?
    bir takım kuracak olsak önce kimi seçeriz mi?
    kimi seyretmek daha zevkli mi?
    1 sayı gerideyken ve maçın bitimine 5 saniye kalmışken topun kimin elinde olmasını tercih ederiz mi?
    kim yanındaki oyuncuları daha iyi oynatabiliyor mu?

    benim için bu soruların çoğunun cevabı aynı. ama hepsinin değil. sonuçta her karar gibi bu da duygularla verilecek bir karar. objektif ve tek bir cevabı yok.

  • işte bu dediğim twitter tag'i.

    bu ülkede bişeylerin değişebileceğine dair ümitleri arttıran tag.

    izlemem bilmem ama iddialara gire geçen yilın kazananı en başından belliymiş. öyle yada değil insan zekasıyla alay eden bu program , ve bu programda sms'lerden gelen parayla seyma subaşı'nın lükslerinin karşılanması salaklıktır.