hesabın var mı? giriş yap

  • çanakkaleden istanbul'a gelen arkadaşımı, mecidiyeköy metrobüse almaya gitmiştim. aramızda geçen muhabbet;

    -nasıl kolay oldu mu yolculuk?
    +güzeldi. birde istanbul'da kimseye güvenme derler.metrobüse binmek için istanbul kart alacakken bir adam “gel boşuna kart ücreti ödeme, benim karttan basarız sen bana ödersin” dedi. öyle yaptık. insanlık ölmemiş.

    o gün istanbul'un kurtuluş yıldönümü nedeniyle metrobüsün bedava olması dışında her şey normal.

  • çoğu zaman ise yarar.

    işe yeni baslamisim, hepi topu iki ay filan olmuş. acemilik atlatilmis, hatun kişiler gözlenmektedir. şirkette çok az hoş hatun var bizim tipte ortalama yani işimiz zor.

    sonra ise yeni biri başladı, ilk görüşte etkilendim, ne kadar şirin, ne kadar kibar ama bizim birimler farklı ortak işimiz yok, ortak arkadaş yok, askerden yeni gelmişim topluma yeni yeni ayak uyduruyorum.

    bize kaldı kizi uzaktan izlemek, onunda pek arkadaşı yok benim de.

    birgün baktim yalnız başına şirketin kafeteryasinda mutsuz mutsuz oturuyor.

    hemen gaza gelip bodoslama sordum, yeni mi başladınız? evet dedi su birimde çalışıyorum dedi. ne güzel bende yeni başladım dedim yaklaşık on dakika havadan sudan okullardan ve şirketten bahsettik.

    birden sordum:

    -sevgilin var mi? 1 dakika boyunca yüzüme bakti
    -yok ki. dedi
    ardından öldürücü vurusu yaptim. en karizmatik bakisimla sordum:

    -ben olurum.

    ilk olarak gülümsedi sonra cevap vermeden masadan kalktı.

    bir hafta boyunca beni görmezden geldi. ben de depresyona girdim ben ne mal adamın diye..

    yemekhanede pilav üstü kuru yerken yanıma oturdu. ciddiysen seni tanımak isterim dedi.

    kalbim yerinden çıktı, afalladim, tabi dedim ve başladık.

    su an beraberiz ve çok mutluyuz.

    herkese bol şans.

    simdi durum ne diye merak edenler olmuş. nişanlıyız.

    vee mutlu son evlendik (:

    bir edit daha: evli, mutlu veee çocuklu.

  • yanlış anlaşılmasın, yaşar usta gibi dürüst, çalışkan, ömründe bir karıncayı bile incitmemiş bir adama saygısızlık
    etmek istemem. ancak kızını çeşitli açılardan yetersiz gördüğü bir insanla evlendirmek istememesi konusunda çok üstüne gidildiğini düşünüyorum saim bey'in. yani kendimi onun yerine koyuyorum da; yıllarca çalışmışım, didinmişim, çarçakal dolu şu sektörde ayakta kalmayı başarıp belli bir birikime sahip olmuşum, yıllardan sonra yanımda ne bir hayat arkadaşım ne de başka çocuklarım kalmış. sadece ve sadece biricik kızım var. hayatımı adadığım servetimi bırakacağım tek bir kızım. e tabi ki biraz ince eleyip sık dokuyacağım. elin ne idüğü belirsiz çulsuzu neden gelip benim servetime konsun ki? allahınızı severseniz -hadi koca serveti göz ardı ediyorum- hanginiz daha okulunu bitirmemiş, aklı bir karış havada kızınızı işi gücü olmayan, okulu bitmemiş bir adama ve onca kişinin yaşadığı bir eve gelin olarak verir? lütfen fakir edebiyatını, pulsuz romantizminizi bir kenara bırakarak bir cevap verin!

    saim bey de aynen bu şekilde realist bir bakış açısıyla yaklaştı olaya aslında. sanki zengin piçi bulup başgöz etmek istiyormuş gibi bir algı yaratıldı. kesinlikle katılmıyorum. adamın istediği sadece kızının okulunu bitirip kendi ayakları üstünde durabilmesi ve kendi öldükten sonra maddi manevi emanet edebileceği bir damattı.

    hoş kız da tam bir hayırsız. koca dağ gibi adam üzgün, perişan, tamam diyor; git hadi kızım o güzel insanların yanına diyor, mutlu ol diyor bir gece yarısı arabada. bizim kız napıyor? açıyor arabanın kapısını basıp gidiyor. bu mudur mutlu son? bu mudur lan onca senenin karşılığı? bi sarıl teşekkür et, gel babacım sen de, her şeye yeniden başlayalım de. 11. tabağı da senin için çıkarırlar bu güzel insanlar de. baban lan o senin. hayatındaki tek kişi sensin o adamın. yemin ediyorum benim kızım olsan ne halin varsa gör der fabrikayı mabrikayı satıp dünya turuna çıkıp karılarlan kızlarlan yerdim parayı. yelloz!

    türlü adi, pislik, güvenilmez insan dolu şu dünyada tek varlığı kızı olan bu hassas adamın yıllarca çok üstüne gidildi. birazcık kendinizi onun yerine koyarak olaya bir de bu açıdan bakmanızı ve yıllar sonra bu koca yürekli ve yalnız adama iade-i itibar etmenizi istiyorum hepsi bu.

  • vay vay vay...
    önce nike tiempo.
    sonra modeli hatırlamıyorum ama metalik renk nike.
    metalik dediysem, ayakkabı bildiğin ayna.
    izliyorduk öyle uzaktan.

    içimde kalmasın; bir çocuğun halı saha ayakkabısı ne kadar güzelse, o kadar kötü top oynardı o zamanlar. zengin çocuğu.

  • durup durup zaytung'un esprilerine hislenen, ağlak duygusalları ortaya çıkaran espridir.

    sloganı dürüst, tarafsız, ahlahsız haber olan bir yerden ne okumayı bekliyordunuz? okuma kardeşim adamların tarzlarını beğenmiyorsan. oturup sözlükte başlık açıp duyarlı vatandaş numarası yapmak niye?

    çatır çatır gülümsediğimiz espridir. anlayamazsınız.

    not: bir kanser hastası yakınıyım. dergiyi beraber okuduk ve güldük. zira, adamların mizah tarzlarını biliyoruz. biz alınmıyoruz, size ne oluyor?

  • 2 sene önce istanbul-stockholm arasıydı benimki. uçuş boyunca en korktuğum an tuvalette işimi hallettikten sonra sifona benzeyen bir şeye basmam sonrası kopan gürültüydü. o kadar derinden, o kadar dehşet vericiydi ki "uçağı düşür düğmesine mi bastım lan!!!?" diye sırtımdan kıçımın arasına doğru anında bir ter süzülmüştü. gürültünün sürdüğü o 5,6 saniye içerisinde national geographic'deki "uçak kazası raporu" programının bizim uçağın düşüşünü konu alan bölümünü bile kafamda canlandırmıştım. hem bok yoluna gidecek, hem de uçağı benim düşürdüğüm ortaya çıkınca "dünyanın en gerzek uçak yolcusu" olarak anılacaktım. sesler kesildiğinde yanlış bir şey yapmadığımı anlayıp, 40 yıllık uçak yolcusu gibi gözüm kapalı sifona basabildiğim için övündüm kendimle. tuvaletten çıkıp koltuğuma doğru yürürken de herkesin suratına "işte bu iş böyle yapılır. tuvaleti yaptıysan sifonu çekecen abi." gibisinden bakarak gururlu bir tavır takındım.

  • bütün aile gün içinde aranır. mümkünse akşam erken gelin, konuşmamız lazım gerek denir.

    kızım söyle işte diye baskılar gelirken, öyle telefonda söylenecek gibi değil denir, gözden iki üç damla yaş düşer.
    akşam herkes geldiğinde "boşanmaya karar verdim" denir.
    derin bir sessizlik yerini yavaş yavaş dozu artan bir gürültüye bırakır.

    son sözüm "sizden bu konuda izin istemiyorum, bilgi veriyorum" olmuştu. sağlam durun. ailenizin "millet ne der" baskısına aldırmayın. sizi mutlu görünce, onlar boşanmanın ne kadar normal ve aslında mutlu eden bir şey olduğunu görecekler.

    sabredin ve aileniz hayatta olduğu için şükredin...