hesabın var mı? giriş yap

  • yer vermek zorunda olmadığı halde, vermek zorundaymış gibi aşağılanmayı gerektirmeyen insandır. vermediğinde arkasından hakaret eden de ayrı bir lümpendir.

  • babam 7 yaşındayken babası ölmüş. annesi de kısa bir süre sonra başka bir adamla evlenip onun yanına taşınmış. bir gün okuldan evine geldiğinde kapıyı kapalı bulmuş babam. camdan tırmanıp eşyalarını almış ve yuva diyebileceği tek yerden böylece sürülmüş.

    hayatı yurtlarda ya da amcalarının yanında geçmiş. aile nedir bilmemiş pek. kimsenin evladı olmamış. ama kızkardeşime ve bana muhteşem bir baba olmuştu, yattığı yerde dinlensin...

    1.75 boyunda 56 kilo bir adamdı, mide geliştirememiş ki zavallı, çabucak doyardı. yine de, evimizin bir geleneği olarak, yemeğin en güzel yerleri kardeşime ve bana verilirken şaka yollu şöyle derdi:

    "biz küçükken yemeğin iyi tarafı büyüklere verilirdi. biz büyüdük, şimdi de çocuklara veriliyor. şu yemeğin iyi tarafından yemek nasip olmayacak bu gidişle."

  • pek hinzir anne babanin minicik yavrusuna yaptigi en dusuncesizce sakadir. niye mi dusuncesiz? kendimden biliyorum.

    olay soyle baslar. 80 darbesinin yasandigi yillar... tek cocuk olma saltanatı sona ermistir. evet anne 9 ay karni sis gezdikten sonra bir gun ortadan kaybolup ertesi gun kucaginda minik bi kardesle eve gelmistir. tum ilgi kardesin uzerinde toplanmistir. ve her gelen ya anneye ya babaya benzetmeye baslar ufakligi... "aa burnu anneye benziyooo" "yoook canim bak tıpkı babası" miriltilari arasinda evin 5 yasindaki artik pabucu dama atilmis olan cocugu uzuntu ve kiskanclikla izlemeye baslar durumu. kimse ablaya benzetmez cunku bebegi. dislaniverir aileden bi anda... sonra kendini incelemeye baslar. yahu benim burnum kime benziyo? gozlerimmm??? peki annem beyaz tenli ben niye bu kadar esmerim? annemin saclari dümdüz benimki niye kivircik? sorularini takiben minicik beyni soru isaretleriyle siser. paranoyaya ilk adım atisidir.

    acaba bunlar benim gercek anne babam mi diye dusunmeye baslar kiz. bi kac gun boyunca delirecek kadar suphe eder anne babasindan. dayanamaz ve bi gun babaya sorar.

    - baba annem beyaz tenli ben niye esmerim? benim saclarim niye kivircik? ben hanginize benziyorum? anneme mi, sana mi?
    (anne de bi taraftan dinlemektedir. ve babayla gozgoze gelirler. baba cocugun sorusunu yanitlamak yerine espiri yapmayi tercih eder. duraklar. cok onemli bi seyi aciklayacak gibi derin bi nefes alir)
    - kizim... sen, evet bize benzemiyorsun... biz seni cingenelerden aldik yavrum!
    - ???

    kiz boynunu buker. kulaklarinda seni cingenelerden aldik yavrum cumlesi yankilanir, yankilanir, yankilanir. artik iyice emindir. tum supheleri dogrulanmistir. gercek anne babam kim acaba diye dusunmeye baslar. hayati bi film seridi gibi gozunun onunden gecer... anneannesi dayi kizini aman da pamuk prensesim, karbeyaz kizim diye severken, gel gel seni de seviyorum sen benim karabocugumsun diyorsa... karabiberim diye seviyorsa teyzeler. gel bakalim cimcime diyorlarsa hep. cimcime nedir ki? cingene gibi bi sey mi acaba??? eveeeet parcalar iyice tamamlanmaya baslar. offff artik kesindir. emindir. o bir cingenedir. kuzenlerin teni de beyazdir. yeni gelen bebegin de. hepsinin saclari pirasa gibiyken onunki kivircik mi kivirciktir.

    baba yaptigi sakayi unutmustur. ama gel gelelim kiz cingene yavrusu oldugunu kabullenmistir. gercek anne babasini dusunmekten kendini alamaz duruma gelmistir.

    kosebasindaki cingene cicekci teyze ona pek bi yakin gelmeye baslar. cicekcinin yalinayak gezen, kacaman gözlü, sümüklü yavrusuna bakip bakip kendine benzetmek kacinilmazdir. eve gelen bebekle hic bi ortak noktalari yokken cicekcinin oglunun kocaman gozleri onunki gibidir. rengi de aynidir. o da miniciktir. cicekci teyezeye daha bi isinir ici, yavrusuna da korkulu ve sorgulayici gozlerle bakmaktan vazgecer sanki kardesiymis gibi hissetmeye baslar.

    gece yatagina yattigi zaman cicekci teyzenin catlak patlak elleri gelir gozunun onüne. basma etegi, kirli bluzu... ciceklerin guzel kokusuna ragmen yanina yaklasinca beliriveren keskin ter kokusu... gercek kardesi diye benimsedigi cocugun ayakkabisiz ayaklari... sonra yillardir anne dedigi kisinin yumuşacik ellerini dusunur. mis gibi kokusunu... kendi ayaklarina bakar, topuklari pespembedir. bi suru de ayakkabisi vardir. gidip gelir bi kosebasina bi evine... sonra yine sorgulamaya baslar. e bu insanlarin cocugu oluyorsa niye cingenelerden alsinlar beni... yooook bana saka yaptilar diye dusunur. dusunmeye calisir... cünkü kabullenmek istemez cingeneligi... dogrusu sokaklarda yasamak zor gelir.

    kendini bu sacma dusunceden uzaklastirmaya calisir. cesaretini toplar ve babaya tekrar sormaya karar verir ayni soruyu. bu kez daha mantikli cumleler kuracaktir. evde yeni kardes nedeniyle teyze, amca bilimum tanidik vardir. herkesin ortasinda sormayi tercih eder. ve baslar konusmaya...

    - baba, beni cingenelerden mi aldiniz?
    (baba sasirir. )
    - ???
    - gecen gün oyle soylemistin de... sizin cocugunuz muyum ben?
    (baba nedense sakayi kaka yapmayi tercih eder. yine espirituel bi gunundedir demek ki!)
    - evet. seni cingenelerden aldik yavrum.
    (kizin gozleri dolar, dudaklar bukulur. aglamamak icin direnir)
    - peki madem cocugunuz olabiliyor, neden aldiniz? yalan soyleme.
    (baba pek sogukkanlidir, devam eder)
    - sokakta gorduk. cok sevimliydin. minnaciktin. yerdeki taslarla oynuyordun. burnundan sümükler akmiss. cok sevdik seni. sorduk aldik.
    (kiz arkasinda sakladigi bebeklik fotografini cikarir. sesi titrer.
    - peki bu ne? (der) cingeneler fotograf cektirmez. (nerden ciktiysa oyle der iste...)

    artik anne kizin aglamak uzere oldugunu hisseder ve olaya mudahale eder. amca, teyze, dede karisir lafa... kiz salya sümük aglamaya baslar. ve ikna sureci baslamistir. oh olsundur, kardes unutulmus herkes onla ilgilenip “bak senin gözlerin annene benziyor.” demeye baslamıstir bile... “bak dudaginin ustundeki minik ben anneninkinin aynisi... gördün mü?” “bidir bidir bidir”... “bla bla bla” veeee kiz ikna olur. olmak ister cunku butun mucadelesi bunun icindir. biraz daha uzatirsa baba yine yeni bi sey yumurtlayabilirdir cunku. sokaklarda yasamak istemez. dogum saatinden itibaren tutulan hayat agaci albumu cikar ortaya. "bak bu senin ilk dogdugun gun. annen yazmis." "bak bu 3 aylikken elinin izi." "bak su zaman asi olmussun." "bak fotografin da var. "

    ve tamamen yok olmasa da soru isaretleri kiz gercek anne ve babaya tekrar kavusmanin sevincini yasar. kardesi de ona benzemektedir iste kim ne derse desindir.

    seneler gectikce anneye benzemeye baslar sekli semali... esmerdir yine olsundur. arnavut damari anne tarafindandir. detayci ve iddiaci tarafi tamamen babadan gelmistir. evet dudaginin ustundeki ben annesininki gibidir. gözler anne. babasinin boynundaki minik lekenin aynisi onda da vardir. hem de ayni yerde. ici rahattir.

    ancak hala cozemedigi bir detay vardir 30 yasina ragmen.. bu cingene pazarligi dedikleri ve gercekten basarili oldugu sey nedir? bu huyu nerden kapmistiiiirr? bilinmez.

    (bkz: based on a true story)

  • askerin biri hızla kaçarken bir rahibe ile karşılaşır ve "lütfen beni eteğinizin altında saklayın başka bir ülkeye gidip savaşmak istemiyorum" der. rahibe askeri saklar tam o sırada bir gurup asker koşarak gelip sorar "burdan geçen bir asker gördünüz mü?" rahibe "evet şu tarafa kaçtı" der. askerler uzaklaşınca asker çıkar ve rahibeye teşekkür eder, rahibe "önemli değil" der ve tam giderken asker rahibeye yavşamaya başlar "bu arada bacaklarınız da çok güzelmiş". rahibe "eğer başını biraz yukarı kaldırsaydın taşşaklarımın da güzel olduğunu görürdün, başka ülkede savaşmak istemeyen bir tek sen değilsin". :)

    debe editi: ne mutlu gülümsediyseniz, sizde birilerini gülümsetin hadi.

  • ''belki de şimdi gökte 3 elmacı (steve jobs, newton ve adem) oturmuş, hangi elmanın insan hayatını ne kadar değiştirdiğini konuşuyorlardır.''

  • büyük depremlerden sonra ölümlerin yaklaşık %20'si kurtarmadan hemen sonra ortaya çıkar. depremlerden sonra hastanın enkaz altından çıkarılması ya da kurtarılmasından hemen sonra gelişen ölüme kurtuluş ölümü denir.

    rescue death adı da verilen bu tabloya, ilk kez 30 yıl önce kuzey italya depreminin ardından santangelo ve arkadaşları dikkat çekmiştir (santangelo ml, usberti m, di salvo e, belli g, romano g, sassaroli c, zotti g. a study of the pathology of the crush syndrome. surg gyn obs 1982, 154: 372-374). daha sonra benzer tablolar 1988 ermenistan ve 199 marmara depreminde rastlanmıştır.

    1- çok sayıda rabdomiyoliz'li olgunun ortaya çıktığı depremlerden sonra, hemen erken dönemde gözlenebilen ilginç (ve üzücü) bir nokta şudur: hasta enkaz altında kaldığı sürece oldukça iyidir, ancak kurtarılmanın (yıkıntı altından çıkarılmanın) hemen ardından hızla kompartman sendromu, hipovolemik şok ve hemokonsantrasyon gelişir; hatta hasta ölebilir (kurtuluş ölümü). enkaz altındaki iyiliğin temel nedeni, molozun kasları tampone edici etkisi ve toksik maddelerin (proton, potasyum, sitokinler) dolaşıma geçmesini önlemesidir. basıncın ortadan kalkması ile hem plazma sıvısı hızla hasara uğrayan kasların içine süzülerek hipovolemiye ve şoka yol açar; hem de reperfüzyon hasarı gelişir. bu sebeple felaketzedelerin tedavisine enkazın altında bulundukları dönemde başlanması önem kazanır.

    2- ilginç bir şekilde, felaketzedeler enkaz altında kaldıkları süre içinde rabdomiyolizin sistemik ve hemodinamik etkilerinden bir dereceye kadar korunmuş durumdadır. ancak kurtarıldıktan sonra, ekstremiteler dekompresyona uğrayınca, (kurtarma ekiplerince beklenmeyen bir şekilde) şok tablosu ortaya çıkar ve hastalar hızla kaybedilebilir (kurtuluş ölümü), (santangelo, 1982; noji, 1992). bu nedenle, hastalar henüz enkaz altında iken tedaviye başlanması büyük önem taşır.
    kurtuluş ölümünün önlenmesi için felaketzede çıkarılmadan önce turnike uygulanması çok tartışılan bir konudur; kuzey amerika ekolü bu uygulamayı desteklerken; avrupa ekolü, amputasyon riskini çok artırabileceği öngörüsü ile turnike uygulamaya karşı çıkar.

    3-italya ve ermenistan depremleri sırasında dikkat çeken kritik bir tablo, enkaz altında iken veya kurtarıldıktan hemen sonra iyi görünen bazı hastaların hızla kötüleşerek ölmesidir; kurtuluş ölümü olarak isimlendirilen bu tabloya muhtemelen travma sırasında ortaya çıkan ağır metabolik asidoz ve bu asidozun ağırlaştırdığı hiperpotasemi yol açmaktadır.
    varsayımlara göre, hasta henüz enkazın altında iken ekstremiteye baskı yapan moloz yığını veya ev eşyaları kastaki dolaşımı engellemiş ve rabdomiyolizin sistemik komplikasyonlarını önlemiştir; ancak hasta kurtarıldıktan sonra kas içindeki metabolitlerin kan dolaşımına geçmesi ölüme yol açabilir (santangelo, 1982; better, 1990; noji, 1992).
    bu anlatılanlara göre, kurtarma ekipleri felaketzedelerin enkazın altından çıkartıldıktan çok kısa bir süre sonra daha fazla kötüleşebileceğinin bilincinde olmalı, mümkünse tedaviye enkaz altında başlanmalı ve ilk saatlerde bu hastaları çok yakından izlemelidir. hasta kurtarılınca, hiperpotaseminin etkilerini kontrol altına almak için sodyum bikarbonat, kalsiyum klorür veya kalsiyum glukonat, insülin ve glukoz infüzyonları hemen gerekli olabilir (noji, 1992).

    kaynak: prof. dr. mehmet şükrü sever / türk nefroloji derneği renal afet koordinatörü / crush (ezilme) sendromu ve marmara depreminden çıkarılan dersler başlıklı kitabı.