hesabın var mı? giriş yap

  • tam olarak ılık bir bahar öğleden sonrasında, buz gibi bir zywiec ve yanında çerezle birlikte izlenesi bir 'colin trevorrow' romantik komedi bilim kurgusudur ..

    yapım yılı olan 2012'yi düşünüyorum da zaman gerçekten hızlı akıyor ..

    (spoiler değil belki ama filmin konusuna atıf içerir)

    filme konu olan ilanın gerçek hikayesi :

    'backwoods home magazine', abd'de üç ayda bir yayınlanan bir dergidir .. dergi genel yaşama, ev dekorasyonuna, mutfak ve yemek kültürüne dair içeriğe sahiptir .. başlangıçta evinin garajında bu dergiyi çıkarmakta olan 'dave duffy', derginin hem editörü, hem sahibi, kısaca herşeyidir .. 'john silviera', 'dave duffy' için part-time çalışan biridir ve dergi reklam almakta sıkıntı çektiği için 'silviera'nın bir görevi de reklam sayfasında boş kalan kısımları gündelik yazılar, komik anekdotlar ve fıkralarla doldurmaktır .. yine boş reklam köşesini doldurması gereken bir sayıda 'silviera', üzerinde çalıştığı, kendi taslak hikayesinde yer alan ve tamamiyle kendisinin uydurduğu şu ilanı basar dergide : görsel ..

    tercüme etmek gerekirse : " eleman aranıyor - özellikler : zamanda geçmişe yapacağım yolculukta bana eşlik edecek. bu bir şaka değildir. posta kutusu 322, oakview, ca 93022. ödeme dönüşte yapılacaktır. kendi silahını kendin getireceksin. emniyet garanti edilemez. bunu daha önce yalnızca bir defa yaptım"

    kimsenin ilanı farketmeyeceğini düşünen 'silveira'nın sonradan anlattığına göre ilana binlerce kişiden yanıt gelir .. ilanın gerçekliğine inananların sayısı patlamıştır .. o sırada hapiste olan kişilerden bile kendisine başvuranlar olmuş ve geçmişe gitmesi halinde o zaman dilimindeki kendi gençlik hallerine suça bulaşmamayı önermesi için ona yalvaranlar çıkmıştır ..

    ve nihayetinde ünlü talk-show üstadı jay leno, bir gece programında ilanı gösterir ve ilan amerika'da fenomen haline dönüşür ..

    filmin senaryosu, bu ilandan esinlenilerek kurgulanmıştır .. görsel

  • (bkz: ixir.com)
    bir zamanlar kokoreççi ve kestaneci reklamlarıyla az kulağımızı tırmalamamıştı bu internet şirketi.
    sonra bağlantılar rezalet olup müşteri kaybedince kendini superonline'a devredip yok oldu gitti.
    peşin edit: bırak liseliyi çoğu üniversiteli bilmez bu şirketi.
    (bkz: ben bunu gördüm)

  • babasını aramaktan yorulmuş, vazgeçmiş troll kehaneti.
    gerçek bir depremde yakınlarını, sevdiklerini kaybetmenin acısını hiç yaşamamış puştlar ve piçler ancak böyle trollük yaparlar.

  • - biz sizi oss'ye çalışın, test cozun diye rahat bırakalım diyoruz, siz boş kalınca florasanlara tırmanıyor, kapı kollarından sarkıyorsunuz*!

  • jules payot'nun tespit üzerine tespit kondurduğu harika kitabı irade terbiyesi'nde yer alan satırlar adeta "bir hayat nasıl ziyan edilir" tarifi gibi...

    "bir genç yirmi yedi yaşına kadar hiç düşündürülmeksizin idare edilir. hayatının istikametini tayin etmeğe başlamak arzu edince hayatın bin türlü ihtiyaç tekerlekleri arasına sıkışmış olur. uyku hayatın üçte birini alır. giyinmek, yemek, hazmetmek gibi olağan ihtiyaçlar, vazifenin esaretleri, rahatsızlıklar ve keyifsizlikler, hastalıklar... yüksek hayat için pek az zaman bırakırlar! günler geçer ve insan hayatının gidişini açıkça göz önüne getirince artık ihtiyarlamış olur."

  • ben bu adamı çok seviyorum. sevdiğim için de kendisini uyarmak istiyorum: bak vedat abi, gözünün yağını yiyeyim şu yöresel ustaların hiçbir şey anlamadığı muhabbetleri kısa tut.

    gidiyorsun rizeli kuru fasulyeciye virginia'daki hububat üretiminden bahsediyorsun, diyarbakır'daki paçacı fazıl'a fransa'nın güneyinde koyunun yanağını nasıl pişirdiklerini anlatıyorsun, çanakkaleli balıkçıya "italyan köylerindeki ancelotti dolması da buna benzer" diye muhabbet açıyorsun, urfalı kebap ustasına marsilya sığırların beslenme saatini anlatıyorsun. allahını peygamberini seviyorsan kısa tut şu muhabbetleri ya da hiç açma... adam yöresel adam vedat abi, ateşin harında dura dura yaz sıcağında zebani siniri yapmıştır o. bir de "televizyoncular gelecekmiş" stresi... valla bir gün milano danası, lancaster koçu, paris billuru derken konuştuğun ustaya/tükkan sahibine balatayı contayı yaktıracaksın. tamam izleyiciler öğrensin diye de açıyorsun bu muhabbetleri ama karşısındaki ustayı da düşün. sen "kosta rika'da koyunun kellesini meşe odunuyla tütsülerler", "güney carolina'yda koçun yağlı kısmını ekmek arası ederler" derken sırf kibarlıktan "doğrudur efendim" diyen adamın dramını düşün. düşün ve insafa gel.

    vedat abi seni seviyorum ama tehlikedesin bunu bil...