hesabın var mı? giriş yap

  • supreme courtun, abd'nin en kati silah kontrol yasasina sahip dc'nin silah edinme yasagini kaldirmasiyla tekrar gundeme geldi, cunku diger eyaletlerin bunu ornek gostererek karar vermeleri kacinilmaz.

    yasagi kaldirdi derken kastedilen su: halen herkes istedigi gibi silah satin alamayacak ama temelde silahlanma bireysel bir haktir, kulliyen yasaklanamaz. isin garip tarafi karsi cikan yargiclarin temel argumani yasanin daha cok olume yolacabilecegi degil, tamamen bu second amendment uzerinden bir arguman, yani bunun bireysel bir hak degil de milis kuvvetleri baglaminda kollektif bir hak oldugu fikri.

    iste muhendis kafasina sahip birinin nicin bu hukuk surecine gicik olacaginin en acik orneklerinden biri bu: adamlar orada taa zamane amerikasinin zayif federal hukumeti ile yerel milisler arasindaki guc dengesini olusturan bir anayasa maddesinin semantik ayrintilari ustunde kafa yoruyorlar, "burada milis dedi ama burada people demisler, ne denmek istenmis".

    yahu kime ne onlar ne demek istemislerse, 200 sene gecmis aradan, bambaska bir dunyada bambaska gercekliklerle yasiyorsun. demek supreme court gunumuz insanlarinin cikar catismalarinin pragmatik arbitrasyonundan ziyade tarihsel dokuman yorumculugunu seviyor. nedir isin asli? biri diyor ki ailemi korumam icin silahlanmam lazim. ornegin bu davaya neden olan yerel davalardan birine katilan kisi, mahalle sakinlerini orgutlemis uyusuturucu saticilarini ihbar etmeleri icin. mahallenin uyusturucudan sorumlu bakani da bunun kapisina dayanmis, iceri girip oldurmek istemis. sen efendi bir vatandas oldugun icin yasaga uyup silah edinmemissin, adaminsa ruhsatsiz silahi var, kapini birkac saniye icinde kiracak, ne yapacaksin, ninja gibi uzaktan bicak atacak degilsin. digeri de diyor ki delisi var manyagi var, normalde kufurle veya yumrukla bitecek kavgalar olumle sonuclaniyor.

    denilebilir ki, kardesim kac kisi hayatini savunma amacli silah tasidigi/bulundurdugu icin kurtarmis (diger sehirlerde mesela)? buna karsin kac kisi salt bir "normal vatandas" kolayca silah edinebildigi icin oldurulmus? benim okdugum kadariyla bu "shooting spree"leri birak *, sirf evde bulundurulan silahlarin neden oldugu kazalar bile, nefsi mudafaa ile kurtarilan hayattan fazlasini goturuyor. bir de tabii tek parametre ortadaki ceset ve kursun sayisi degil, korku gibi olculemeyen sonuclar da var. calisanini hizaya getirmeye korkuyorsun ertesi gun isyerini basacak diye, komsunun kapisini calamiyorsun cifteyle kafani ucuracak diye.

    hah, simdi is ilginclesiyor. diyelim silahlarin yasaklanmasi hakikaten suc oranlarini ve olu sayisini dusurdu. bu mudur tek kriter? yani boyle bir durumun maliyeti, demin bahsettigim mahalle organizatorunun goz gore gore oldurulmesidir, sehrin/eyaletin/ulkenin kanunu geregi kendini savunmasi yasaklanmis. bu, bir manyagin okulu basip etrafi tarayip on kat daha fazla insani oldurmesine kiyasla hukuki acidan daha zor savunulacak bir durum.

    cunku ikincisinde bireyin digerlerine isledigi bir suc var, yani devlet seni korumak icin ne kadar polis de koysa, silah da yasaklasa, bireylerin birbiriyle catismalari kaniksanmis birsey. otomatik silah okul basilmasi da bir nevi piyango gibi algilaniyor, "napalim, onleyemiyoruz, 300 milyon kisi arasinda manyak cikiyor iste" diye kabul edilebiliyor (o silahlara kolayca erisemese boyle birseyin olmayacagini bilsek bile, adam hep manyak kalacak ama herhalde catal bicakla okula gelip 20 kisiyi oldurecek degil).

    ilkinde ise, sayilar ne kadar avantajli olursa olsun, devletin bireyi kisitlamasi var ve bu daha cok hinca neden oluyor. psikopat bir katil piyango olabilir ama yasak yuzunden kendini savunamamak ve oldurulmek "sans iste" deyip gecilebilecek birsey degil.

    bunun oluru orta yolu tutturmak. silah almak mi istiyorsun? eyvallah. ama background check zorunlu olacak. kafadan bir rahatsizlik icin tedavi goruyorsan alamayacaksin. komsularina, arkadaslarina gidip danisalacak, onlar senden korkuyorlarsa alamayacaksin. otomatik hucum silahlarini ise ister mother teresa ol, yine alamayacaksin, bunlarin zaten sehirlerde isleri ne. ciddi bir sabikan varsa alamamayi birak, yakinlarin da alamayacak.

    efendi gibi regule edersen hem masum ve ideal vatandaslarin yasak yuzunden caresizce oldurulmesi gibi anti-statist travmalara yolacan ornekleri engellemis olursun hem de istatistiklerde kazanirsin. bu konuda da genel bir yasak/kanun olmamasi lazim, her yorenin sartlari farkli; west virginiada adamin cerez niyetine 5 tane shotgun'i olmasi dogaldir da new yorkta bunu yasaklarsin, fare deligi kadar apartman dairende kendini savunman icin illa suclunun beynini tek vurusta patlatmana gerek yok ne de olsa.

    bunlari tartismak icin second amendmenta da, ozgurluk/hak konulu soyut panellere de gerek yok

  • biz balik hafizalilar cok hatirlamayiz ama ben unutmuyorum. su takimi hocasindan personeline kuran zeki onder ozen sana sonsuz minnetimi sunuyorum. ayilarin gorev yaptigi yerde en buyuk hizmeti fenerbahce backround'la sen verdin. umuyorum yeniden su takimda yer alacaksin. iyilerin mutlaka kazandigina bizi inandir.

  • gidebilir, boşandıktan sonra.

    istanbul sözleşmesine laf atmaya çalışmış başlığı açan kıt akıllı yazar, olmayan aklı sıra. sözleşme olmasa ne yapacaksın, kafasına mı sıkacaksın yoksa zincirle mi bağlayacaksın? çıkar içindeki teröristi de hepimiz görelim. kıvırma dansöz gibi.

    edit : başlık başa kalmış, konuyu açan [(bkz: gulerken dusunen adam)gulerken dusunen adam] tüm sözlük ahalisinden lafı yedikten sonra mesajını silmiş, korkup kaçmış.

  • "zaman cizelgesinde x noktasinda eve alinacak iyi konfigurasyonlu o gunku populer teknolojinin cogunu iceren bir bilgisayarin fiyati sabit olarak 1000$'dir" onermesinin asla degi$meyecegini ongoren teorem..

  • yazarın "umutsuzluğun doruklarında" adlı kitabından, okurken dikkatimi çeken ve not aldığım bazı bölümleri türkçe'ye çevirmeye devam ediyorum.

    "en derin ve en hakiki ölüm, yalnızlık içinde vuku bulan ölümdür; o an geldiğinde, ışık bile ölüme ait bir öze dönüşür. öyle anlar gelecek ki, hayattan, aşktan, gülümsemelerden, dostlardan ve hatta ölümden bile kopacaksın. işte o zaman, dünyanın anlamsızlığının ve kendi hiçliğinin ötesinde bir şey olup olmadığını kendine soracaksın."
    (s. 6-7)

    "ölmek istediğiniz anlarda bile, bunu üstü örtülü bir pişmanlıkla arzularsınız. ölmek istiyorum ve ölmek istediğim için üzgünüm. bu, kendilerini boşluğa bırakanların yaşadığı türden bir duygudur. en ahlaksız duygu ise ölüm duygusudur. ölümle ilgili olan sapıkça saplantılarından dolayı uyuyamayan insanların olduğunu bir düşünün! kendim ve bu dünya hakkında hiçbir şey bilmemeyi ne çok isterdim!"
    (s. 17)

    "eğer tamamen dürüst olsaydım, kendi kendime şu soruyu sorardım: yaşamaya neden devam ettiğimi bilmiyorum ve buna karşın yaşamakta neden bu kadar diretiyorum? bu sorunun cevabı muhtemelen, hayatın içindeki irrasyonel özün ortada herhangi bir neden yokken onu korumasında yatıyor. peki ya yaşamak için yalnızca saçma nedenler mevcutsa? bu nedenler bizi hâlâ yaşamak için motive etmeye devam edebilirler mi? bu dünya, bir inanç ya da bir fikir uğrunda tek bir kurban bile vermeye değmez. selametimiz ve aydınlanmamız uğrunda kendilerini feda edip ölenlere karşın, bugün ne derece mutluyuz? selamet mi? aydınlanma mı? benim mutluluğum için birisi canını feda etseydi, ben bundan dolayı daha da fazla mutsuz olurdum. çünkü, hayatımı bir mezarlık üzerine inşa etmek istemiyorum."
    (s. 33)

    "hakiki itiraflar, yalnızca gözyaşları ile yazılan itiraflardır. oysa, benim gözyaşlarım dünyaları boğardı, ve içimdeki bir ateş gibi onları küllere çevirirdi."
    (s. 48)

    kitabın rumence aslı: pe culmile disperarii - emil michel cioran
    ingilizce baskısı: on the heights of despair - the university of chicago - ilinca zarifopol-johnston

    kitabın "on the heights of despair" başlıklı ingilizce edisyonundan, elimden geldiğince dikkat ederek türkçe'ye çevirdim. bu kitaptan, daha önce çevirdiğim bir başka bölümü de şu entryde bulabilirsiniz: (bkz: #68620823)

    23.11.2017 güncellemesi: bloguma, bu entrye ek olarak yeni çeviriler ekledim. en güncel haline şu linkten ulaşabilirsiniz. iyi okumalar.

  • dünyanın en normal tivitidir. haklıdır da sokaktaki köpek çetesinin tehlikeli olmadığını düşünenler hiç saldırıya uğramamıştır.

  • itiraf ediyorum:

    o devlerden biriyim ve mağaraya interneti yeni bağlattım.

    tarihi geçmiş bir konuya sözlükte her el atışımda "kardeş hayırlı olsun mağaraya internet bağlatmışsın" yazan tüm o cüceleri 2023'te çıktığımda ziyaret edicem.

  • elektriğin kesilmesi sebebiyle yakılan muma, hiç dikkat çekmeden yaklaşan kedinin ''bu alev nası kokuyo la acaba?'' diye merak etmesi.

    ''annaaam yancak ciyaakk pissst paşaa hööö'' diye yerimden zıpladığımda çok geçti. o iki saniyede bizimki çoktan yüzünün sol tarafındaki bıyık ve kaşlarını yakıp, korkuyla kaçmıştı. üç buçuk yaşında eşek kadar adam oldu halbuki... çok korumacı davrandım galiba bu yaşına kadar. gerizekalı çok komik görünüyor şimdi. yüzüne karşı gülünce saldırma huyu olduğundan, kuytuda köşede çaktırmadan gülüyorum. üç yıldır uzattığı pala bıyıklar gitti, üzerine tek kaş kaldı yavrucak. gergin biraz tabii.