hesabın var mı? giriş yap

  • köpekbalıklarının bir balıktan daha fazlası olarak anılmasını ve insan avcısı olarak görülmesini sağlayan saldırılardır.

    bugünlerde köpekbalıkları hakkında konuşmak dahi birçok kişinin korkuyu hissetmesi için yeterli olsa da bu, her zaman bu şekilde değildi. steven spielberg'in jaws'ı (1975) insanları okyanusta yüzmemeye ikna etmeden önce bir dizi köpekbalığı saldırısı paniğe yol açtı ve köpekbalıklarına kötü bir ün kazandırdı.

    1916 yazıydı, okyanusta yüzmek insanlar için halen yeni bir zaman geçirme deneyimiydi. oluşan sıcak hava dalgası daha çok insanı sahile çekiyordu. insanlar okyanusta köpekbalıklarının olduğundan haberdardı ancak bu konuda oldukça umursamazlardı. yaygın görüşe göre köpekbalıklarının büyük ve sivri dişleri insanları avlanmak için olsa da insanlar av olamayacak kadar büyüktü. ancak, 12 gün boyunca new jersey kıyılarında gerçekleşen bir dizi köpekbalığı saldırısı sonucunda 4 kişinin ölmesi 1 kişinin de ağır yaralanmasıyla her şey değişti.

    ilk kurban, beach haven'da akşam yüzmek için denize giren 25 yaşındaki charles vansant'tı. bir şey bacağını ısırdı ve büyük bir parça kopardı. sonunda kan kaybından hayatını kaybetti.

    bu ilk saldırının ardından insan yiyen yaratığın köpekbalığı olup olmadığı hakkında bir belirsizlik mevcuttu. bazıları bunun bir deniz kaplumbağası olduğunu ya da insanlara saldırma eğilimli başka bir hayvan olduğunu iddia ettiler. çoğu insan bu kıyılardaki köpekbalıklarının zararsız olduğu bilgisine sahipti bu nedenle de saldırının köpekbalığı tarafından yapıldığına şüpheyle yaklaşıldı.

    ilk saldırının üzerinden henüz beş gün geçmişken spring lake'deki beach haven'ın 70 kilometre kuzeyinde, bir köpekbalığı (muhtemelen aynısı) başka bir kurban daha aldı. bu noktadan sonra korku yayılmaya başladı. gazete manşetlerinde köpekbalıklarından bahsedilmeye başladı. sahil sakinleri suya tereddütler yaşayarak girdiler.

    ancak saldırılar henüz sona ermemişti, iki kişi daha hayatını kaybedecekti. bir sonraki saldırı en yakın koydan 2 kilometre uzaklıktaki bir derede gerçekleşti. 11 yaşındaki bir çocuk köpekbalığı tarafından yutuldu. arama kurtarma ekibinde görevli bir adam da ölümcül bir saldırıya uğradı ve hayatını kaybetti. aynı günün ilerleyen saldırıda bir genç bacağından yaralandı. saldırılardan tek kurtulan kişi olarak kayda geçti.

    iki gün sonra matawan deresi yakınlarında balık tutmaya giden iki adam nefsi müdafaa için bir köpekbalığını öldürmesi ile saldırılar son buldu. saldırıların son bulması, tümünü aynı köpekbalığının yaptığı düşüncesine neden oldu.

    bilim insanları, balıkçılar tarafından yakalanan ölümcül balığın bir beyaz köpekbalığı olduğunu doğruladı. köpekbalığının mideni incelediklerinde 15 kilo kadar insan eti buldukları bildirildi. (bu iddia tartışmalıdır.)

    o yaz yaşanan saldırılar sona erse de yarattığı korku ve endişeler bugün de devam etmektedir. köpekbalığı saldırılarının nadir olmasına ve insanları avlaması pek olası olmasa da okyanus kıyılarında yüzenler halen tetiktedir. bilim insanları köpekbalıklarının olumsuz anılmasını önlemeye çalışsa da, bu saldırılar, köpekbalıklarının tekrar sadece balık olarak görülmesi ihtimalini belki de sonsuza kadar ortadan kaldırmış gibi gözükmektedir.

    kaynak: britannica

  • (bkz: yav he he)

    kilosu 30 tl olan domatesin kırmızısı,
    kutusu 35 tl olan küp şekerin beyazı,
    tanesi 25 tl olan avakadonun yeşili,
    kilosu 35 tl olan patlıcanın eflatunu,
    kilosu 40 tl olan muzun sarısı.
    kilosu 30 tl olan kapya biberin bordosu,
    kilosu 125 tl olan yaban merisinin laciverdi,

  • ekonomisi yerlerde surunen afrika ulkelerinden yilda 500 milyar dolar harac aliyor denmi$ fransa icin. o ulkelerden degil yilda, yuzyilda toplayamazsin o parayi. fakat okuduguna sorgulamadan zart diye inanmak insanin icini ferahlatir tabi. serin serin boyle.

  • yaklaşık 10 senedir merkezi ab üyesi bir ülke olan bir şirketin türkiye bölümünde çalışıyorum. neredeyse herşey o ülkenin dilinde ve ingilizce. schengen ülkesi.

    işe ilk başladığım vakitlerde sık sık eğitim amaçlı o ülkeye giderdim. haliyle vize başvurusu evraklar falan filan...pasaport bir tek o ülkenin vizesi ile dolardı.

    ilk başladığım vakitlerde, yani bundan 10 sene evvel,
    - gerekli evrakları tamamlamam yeterliydi, şahsen başvurma zorunluluğu yoktu, vize ücreti 60€ civarı bir şeydi, 2 günlük seyahat için vize isterdim onlar 2 senelik vize verirlerdi. daha sonra o 2 senelik vizeyi kullanıp, italya turu paris turu amsterdam turu deyip tüm schengen ülkelerini gezerdim. tüm avrupayı işten aldığım 2 senelik bu vizeler ile dolaştım.

    aradan 10 sene geçti, aynı şirkette 10 sene dile kolay, nerdeyse o ülkenin yarı vatandaşı sayılırım di mi ama. adeta onlardan biri oldum çıktım...

    fakat, kazın ayağı öyle değil, daha geçenlerde 5 günlük bir ziyaret için vize istedim buyrun başıma gelenler:

    - evrakları tamamlamak yetmiyor, şahsen başvurmam gerekiyor, vize ücreti 85€ oldu, gittiğimde hayatımda ilk kez vize için parmak izi verdim, zaten 4 tane vize fotoğrafı ile gitmiş olmama rağmen orda bi daha resmimi çektiler, yeni kayıt açtılar....birkaç gün sonra pasaportu almaya şahsen gittim... ve sürpriiiz 1 aylık vize vermişler...

    aynı yerde 10 senedir çalışıyorum, 10 senedir ziyaret sebebim belli, kalacağım otel hatta 10 senedir eğitim adresi bile belli, 3 aylık maaş bordrosu verdim, şirketten antetli kağıda imzalı belge verdim. verilen vize 1 aylık...

    o 10 seneden beri, en az 6 ayda bir, yandaş gazetelerde vize müjdesi haberlerini okuduğumu söylemiş miydim?

  • tipik bir akpli çomarın sözüdür.

    bunlarda ahlak, şeref, haysiyet diye bir şey yok. bunlar aşağılık yaratıklar.