hesabın var mı? giriş yap

  • ulan galatasaraylıyım, evde çığlık attım her üçlükte. gurur duydum ülkemden böyle bir takım çıktığı için.

  • zengin ile fakir'in en küçük ortak böleni coca cola , en büyük ortak böleni ıphone

  • aşağıdaki diyalogda, telefon surata kapatılmadan az önce söylenmiş tümcedir:

    - iyi akşamlar hanımefendi, istanbul hyatt otelinin telefonunun alabilir miyim lütfen?
    - istanbul'da 194 adet hayat oteli var efendim, hangisi?
    - hayat değil hyatt, kodlayayım mı?
    - hayır gerek yok, semt söyleyin?
    - emin değilim, harbiye galiba...
    - harbiyede yok.... çatt!
    ...
    - iyi akşamlar hanımefendi, ben az önce istanbul hyatt'ın telefonunu sormuştum, kodlayayım otelin adını daha kolay olur..
    - istanbul'da hayat oteli mi? hangi semte hanfendi? (hırgh)
    - otelin adını kodlasam ben, öyle hayat değil çünkü...
    - nasıl hayat peki? çatt!
    ...
    - hanfendi, istanbul hyatt'ın telefonunu verir misiniz?
    - hanfendi nasıl bulcaz iki yüz tane otel var diyorum ya!
    - kodlayayım: hakkari'nin h'si, yozgat'ın y'si, ankara'nın a'sı;
    çaykovski nin t si.
    - çatt!

  • sözlüğün sözlük olduğu başlıklardan biri.

    toplum 5.0 felsefesi teknolojiyi içselleştirmiş bir toplumu ifade etmekte, peki teknolojiyi nasıl içselleştireceğiz? işsiz kalarak mı?

    belki de evet. buna demonetizing yani parasızlaşma deniyor.

    kısaca şöyle ifade edelim, bir şeyin üretim maliyeti yeterince ucuzlarsa bedava dağıtılır mı?

    30 yıl önce bir bilgisayar, video kamera, ses kayıt cihazı, navigasyon aleti, telefon, müzik çalar vb bir çok aleti aynı anda almak için belki 100bin dolar ödemek ve hepsini taşımak için de kamyonete ihtiyaç vardı. bugün hepsi 1000 doların altında cebimizde.

    bir şirket olduğunuzu düşünün, kendi ürettiğiniz bilgiyi arşivlemek ve yönetmek için dahi onlarca çalışan, odalarca dolap ve evrak gerekirdi, şimdi sadece 1 muhasebe elemanının elindeki bir yazılımla halloluyor.

    30 yıl önce sağ dikiz aynası bile opsiyonelken bugün geri görüş kamerası standart paketlerde yer almaya başladı.

    15 yıl önce bir mesaja 2 kontör öderken şimdi binlercesini harcıalem olarak veriyorlar, yüzüne bakmıyoruz.

    dünyanın en pahalı şeyi olan bilgi dahi bugün çok ucuz çoğu zaman bedava. enstruman çalmayı öğrenmek mi istiyorsun? kendi mobilyanı kendin mi yapmak istiyorsun? finans öğrenip borsa oynamak mı istiyorsun? hepsi bedava.

    üretim yeterince ucuzladığı zaman ücretsiz dağıtılabilir. endüstri 4.0 devrimi gerçekleştiği zaman insanlara çalışsınlar diye değil, çalışmasınlar diye para ödenmesi gündeme gelebilir. işsizlik oranlarını düşürmek için uğraşmak yerine işsizliği kabullenmek de bir yöntem olabilir mi?

    birkaç yıl önce isviçre'nin vatandaşlık maaşı verme düşüncesi vardı. bu o kadar uzak bir şey değil. aynı zamanda o kadar iyi de değil, kendi dinamiklerini getirecek bir şey olurdu.

    vatandaşlık maaşı verildiği durumlarda çalışmayan insanlar toplumda dışlanırdı. sistemin kaynaklarını tüketmek ama katkıda bulunmamak toplum açısından yanlış karşılanacaktır. bunun örneğini almanya'da görebiliriz. sürekli işlerinden çıkıp işsizlik maaşı haklarını sonuna kadar kullanan, mümkün olan her yolla vergi ödemekten kaçan türkler almanlar tarafından bu yüzden sevilmiyor.

    gelecekte, insanların barınma, yiyecek, iletişim gibi ihtiyaçları için endişelenmeyeceği standart vatandaşlık maaşlarının gelmesi (gelişmiş ülkelerde) mümkün olabilir. bu durumda insanlar çalışmayacak mı? elbette çalışacak. öncelikle lüks istekler için, ikincil olarak sosyal statü için, toplum tarafından dışlanmamak için insanlar çalışacak ve maaş alacaklar. aldıkları maaşı dünyayı gezmek, lüks yat almak, daha dev ekran bir tv için harcamaya devam edecekler.

    bu aynı zamanda bir tersine göç etkisi de yaratabilir. neden? çünkü böyle bir ortamda sadece kalifiye insanların iş bulması mümkün olacak. fabrikada forklift operatörüne, montaj elemanına, sokakta çöpçüye ihtiyaç yoksa ve bu insanlar toplumda kabul görmüyorsa ne yapacaklar? elbette gelişmiş ülkeden vatandaşlık maaşını alıp kendilerine iş sağlayabilecek olan, üstelik o maaşla çok daha fazlasına sahip olabilecekleri gelişmekte olan ülkelere gidecekler. ne o? son birkaç satır çok mu tanıdık geldi?

    5. jenerasyon toplumda insanlar sadece üretmenin verdiği haz ve getirdiği sosyal statü için çalışacaklar. hayat mücadelesinin içinde kaybolmak yerine bilim yapacaklar, sanat üretecekler, icat yapacaklar. evini geçindirmek için değil, geliştirdiği yeni projenin finansmanını biriktirmek için çalışacaklar. toplumsal gelişim açısından harika bir zaman dilimi olacak ama buna ayak uyduramayan insanların topluma yeni bir alt tabaka yaratması söz konusu olabilir.

  • sanırım 13-14 senedir kullandığım browser, chrome vb yokken firefox bizi internet explorer gibi bi kamyon tekeri browserdan kurtarmıştır, o browser kıtlığında firefox sayesinde insan gibi internet'te gezmeyi başardık.

    şimdi chrome gelince herkes firefox'u sattı, vefasız ipneler, hala süper ötesi browserdir, ipneliğin luzumu yok şimdi gidip yükleyin kullanın.

  • yıllardır kullandığım, eğer belli takıntılarınız yoksa ve kafası eser miktarda çalışan biri iseniz faydasını göreceğiniz platform. en büyük dezavantajı ise, belli takıntıları olan ve kafası eser miktarda çalışmayan kimi tüketicilerin ceremesini çekiyor oluşunuz.

    nadirkitap'a yönelik şikayetlerinizin hiçbiri bu platforma özel değil. türkiye'de sahafçılık (elbette istisnaları tenzih ederek söylüyorum) ayakta adam öpme sanatıdır.

    temel sorunları şöyle özetleyebilirim:

    baskısı olmayan eserlerde fiyat meselesi çok sıkıntılı. "baskısı yok, fiyatı da bu" dayatmasının asıl sebebi, baskısı olmayan kitabın ederinin gerçekten o olması değil, sahafların biçtiği abuk fiyatı veren donanımsızların olması. misal atlas vazgeçti... seti 1200 liraya falan gidiyor en ucuz. neden bu fiyata bu kitabı alırsınız, sahiden izahı yok. benim kişisel olarak en sevdiğim eserlerden biridir ve keşke herkes okusa. ama 1200 lira mı? saçmalamayın gözünüzü seveyim. kitapta bir rayiciniz olmalı. o rayiç de karamazov kardeşler'dir.

    dünya edebiyat tarihinin en büyük eseri tartışmasız karamzov kardeşler ise ve türkiye'de bu eseri iyi bir yayınevinden, iyi bir çeviri ile 35-40 tl'ye alabiliyorsanız, bir kitaba vermeniz gereken en yüksek bedel budur. (yazıldığı dilde 1. baskı vs. değil ise) bir kitaba 300-400 lira ve-ril-mez. vermeyin. ölümsüzlüğün sırrı yok hiçbir kitapta. olsa karamazov kardeşler'de olurdu o sır. okumak zorunda değilsiniz.

    yukarıda istisna olarak altını çizdiğim bu eserin birinci baskısı olayı da türk sahaflarının büyük çakallıklarından biri. bakın bir eserin sadece orjinal dilinde 1. baskısı değerlidir. yüzyıllık yalnızlık'ın değerli olan 1. baskısı yalnızca 1967 yılında kolombiya'da basılanıdır. bizdeki sahaflar ise türkçe çevirilerinin birinci baskılarını değerli gibi gösterip, ona göre fahiş fiyatlar çekiyorlar. pek çok önemli eserde bu böyle. düşmeyin bu tuzağa. değerli ya da koleksiyonluk bir kitap almıyorsunuz, paranızı çöpe atıyorsunuz.

    kitap konusunda ilk paragrafta "takıntılı okuyucu" değil de "takıntılı tüketici" nitelemesini yapmamın sebebi de, kimilerinin saçma obsesyonlarının olması ve sahafların bunları kullanması. misal otostopçunun galaksi rehberi... bu kitabın geçmişte kabalcı yayınları'ndan yapılmış olan baskısı, alfa yayıncılık'tan yapılmış baskısından 100 lira daha fazlaya satılıyor. üstelik çevirmen aynı. benim kitaplığımda kabalcı baskısı olsun takıntısı, cebinizden 100 lira fazla para çıkmasına sebep oluyor. sahaflar da sizin bu takıntınızı kullanıyorlar.

    bir diğer takıntı aynı yayınevinin farklı kapaklarında ortaya çıkıyor ki, sahiden akıl alır gibi değil. sahaf'a gidip (yine örneğin) can yayınları'dan saramago'nun körlük'ünün fiyatını sorduğunuzda size "70-80 lira der" insaflıysa (!), hele 1. baskı ise 200 lira bile ister. sebebi de bunun hem can yayınları olması, hem de beyaz kapaklı edisyonlarından olması. can yayınları'nın aynı çevirmenden çıkan kitapları beyaz kapaklı olduğunda sahaflarda fahiş fiyatlara satışa sunulur. neden?.. çünkü "kitaplığımda beyaz kapaklı olsun" diye kendine dert edinen tüketiciler var. aynı şey kapak stilini değişirdiğinden beri yky'de de yaşanıyor.

    sahaftan alışveriş yaparken 2 şeye dikkat edeceksiniz:

    1) halihazırda baskısı olan kitapların sıfırı internet alışveriş sitelerinde %30-35'lik indirimlerle, sahaftaki ikinci elinden daha ucuz olur. oradan tercih edin. çünkü hem daha yeni kitap almış olursunuz, hem daha ucuz olur, hem de vergi/telif katkısı yapmış olursunuz alışverişiniz ile.

    2) bilhassa klasiklerde yayınevi değil, çevirmen peşinde olun. bu prensip sizi nadirkitap'ta çok karlı hale getirir. örneğin engin yayıncılık diye bir firma vardır. bunların kitapları kitapçılarda satılmaz. bildiğim kadarıyla bu set hazırlayıp okul, iş yeri dolaşan pazarlama firmalarından biri. ve fakat bugün büyük yayınevlerinden çıkan çevirileri kullanırlar baskılarında. tam metin ve nitelikli çevirileri basarlar. ve pek kimse bu yayınevini bilmediği için nadirkitap'ta ve sahaflarda çok daha ucuza satılır onların klasikleri.

    türkiye'de sahafçılık, ülkedeki her sektör gibi esnaflık kültürünü içselleştirmiş değildir. bu yüzden siz de uyanık olacaksınız. elbette ilk başta belirrttiğim gibi istisnaları tenzih ederim.

    not: bizdeki sahafların fiyat politikası dışında eleştirilecek bir başka noktası da, dükkan hacimleridir. türkiye'deki 100 sahaftan 98'inin dükkanında, kitaplardan başka bir de sahafın kendisinin sığacağı kadar yer vardır. girip içeride kitap bile karıştıramazsınız. sahaflar bizde gidip kapısından aradığınız kitabı soracağınız depolar şeklinde dizayn edilmiştir.

  • tarihimizi yanlis tanitiyorlar... banyodan yeni cikmis, saci islak kiz zorla yatirilip uyutulur mu lan? sinuzit olur, ecdadimizda var mi sinuzit ? hainler.