hesabın var mı? giriş yap

  • lisedeyken, yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmeyen, okul hatıralarında her daim adı geçen, kankam diye seslendiğim, öğretmenden bile beraber tokat yediğimiz, sıra arkadaşım, can yoldaşım, dost bildiğim, sinan isminde bir arkadaşım vardı. liseden mezun olduğumuz yıl trafik kazasında kaybettik kendisini. çok acı bir ölüm yaşadık. cenaze evinde annesinin ve babasının bana, kendi oğullarıymışım gibi sarılışını asla unutamam.

    sinan bir ara hırka almıştı kendisine. üst kısmı açık gri, alt kısmı ise koyu gri olan, bu iki gri geçişin arasında ise üç tane beyaz çizgi vardı. çakma adidas hırkalı diye dalga geçerdim hep.

    bugün sinanın babası dükkanın önünden geçti. 20 yıl sonra ilk kez gördüm. tanımadı beni. ağzı hareket halindeydi. sanırım dua ediyordu içinden. ve üzeride sol kolunun bir kısmı delinmiş olan rahmetli sinan’ın hırkası. kahroldum. babasının hala acı çektiğini düşündükçe ve kendi oğlum aklıma geldikçe iyice kahroldum.

    limited edition : debe listesine 50.sıradan girmişiz. ilginiz için teşekkürler.

  • gençler hatırlamaz. cem yılmaz doksanlarda levent kırca'ya isim vermeden sürekli bir konuda dokundurmaya çalışırdı. "bazıları güldürürken düşündürmeye çalıştı hep bu ülkede" diye girerdi lafa... "ben mi? ne düşündürücem lan ben dümdüz kırar geçiririm alayınızı" derdi. hatta yanlış hatırlamıyorsam doğru düzgün güldüremedikten sonra düşündürsen ne olur gibi şeyler de söylerdi. vardır eski şovlarında. açın bakın.

    başka konular da vardı aralarında gerçi. pek yakında filminin intihal olduğu iddiası üzerine de bi davaları oldu sanırım. ayrıca gezi sürecinde cem yılmaz'ın bazı tweetleri'ni silmesi üzerine levent kırca'nın tepkileri de haberlere konu olmuştu.

    bu olaylardaki haklıyı haksızı bilmem. ama yıldızları pek barışmadı senelerce bu iki komedyenin. benim anlatmak istediğim ise başka bi konu.

    insan yaşlanırken bazı şeyleri eskisi gibi yapamaz. bu doğanın kanunu... ben cem yılmaz'ı, bazı konularda çok büyük konuştuğu için her zaman biraz endişeyle izlerdim. "güldürürken düşündürmek ne lan ehehehe" diyen hallerinden, o isim vermeden eleştirdiği adamların yaşlarına geleceğini de bilirdim. rahatsız olurdum o cüretkarlıktan.

    nitekim o günler geldi. hatta cem yılmaz şu an levent kırca'nın prime döneminden daha bile genç bir yaşta. ona rağmen "ne düşündürücem lan kırar geçiririm dümdüz" hallerinden çok uzakta. kaldı ki son gösterilerinde bir şeyler düşündürme derdi de olan bi adam izlenimi veriyor açık açık...

    demek ki hayat seni öyle bir yere eviriyor ki eleştirdiğin şeyin ta kendisi haline gelebiliyorsun.

    şimdi gelelim asıl meseleye. levent kırca hayatı boyunca kime ne söyleyecekse çatır çatır karşısına çıkıp lafını ağzının içine gömmüştür. sonrasında "ben onu kastetmedim, siz anlamamışsınız" diyeceği hiçbir polemiği yoktur.

    bugünkü paylaşımında cem yılmaz'ın açık açık birine bir şey anlatmadığı ortada. ancak bir şeylerle dalga geçmiş olabileceği hissine kapılabiliyoruz.

    ama işin kötüsü, hissettiğimiz şeyde levent kırca'nın; en avam skecinde bile böyle bir basitlik kullanmayacağını biliyoruz.

    yani ne bir alenen diyeceğini deme duruşu var mesajının, ne de amaçlanan mesajda bir asalet...

    cem yılmaz iyi bir komedyen midir? bir zamanlar öyleydi. büyük bir sanatçı mıdır? bu sebeplerden dolayı benim nazarımda hiçbir zaman olmamıştır.

  • çocuk acil servisi..

    d---> doktor
    çb---> çocuğun babası

    d- kaç gündür kabız çocuğunuz?
    çb- 20-25 gün oluyo işte doktor bey..
    (doktor şok olur..)
    d- peki getirmek için niye bugünü seçtiniz acaba? bugün taş mı sıçtı?!!

  • çok samimi bi arkadaşının arkadaşıysa numarası ona sorulmadan alınıp mesaj atılabilen, tuvaletlerin duvarına numarası yazılıp kenarına ben okşan ara beni yala beni diye not düşülebilen terso yaparsa sözlükte kezban olarak tanımlanabilen kızdır.

    bi insanın (bak insan diyorum farkettiysen) numarası fb maili twitiri zırtı pırtı o insanın kendisinden istenir. çok samimi bi arkadaşınızın çok samimi bi arkadaşı sizin çok samimi bi arkadaşınız olmayabilir aq diyim de erkek olduğum belli olsun.

  • daha kısaları mutlaka vardır ama en kısalarından biri olmaya aday, en azından ilk mektupla cevap mektubunun arasındaki uzunluk farkı açısından dereceye girebilecek, tarihe geçmiş bir mektubun hikayesi şöyledir.

    ikinci dünya savaşı'nın sonlarına doğru, 1944 kışında belçika, lüksemburg ve biraz da fransa topraklarında cereyan eden bir muharebede (bkz: battle of the bulge)** fransa üzerinden yardıra yardıra almanya'ya üzerine doğru ilerleyen müttefik ordularına karşı neredeyse son sıkımlık güçlerini birleştirerek bir karşı taarruz başlatan almanlar, abd ve ingiliz kuvvetlerinin birleşme ihtimalini kesmek amacıyla ardennes dağları yönünde saldırmışlar, müttefiklere önemli zaiyatlar verdirmişler ve bu süreçte bastogne bölgesinde abd birliklerini kuşatmayı başararak asker sayısı ve techizat üstünlüğüyle inisiyatifi bir süreliğine ele geçirmişlerdi.

    işte o arada, alman panzer birliklerinin komutanı korgeneral* heinrich freiherr von lüttwitz, üste çıkmanın verdiği heyecan ve hevesle karşısındaki mevzilerde konuşlanmış abd 47. kolordusuna vekaleten komuta eden tuğgeneral anthony mcauliffe'e bir mektup göndererek abd birliklerinin teslim olmalarını resmen talep etmiştir. 22 aralık 1944 günü, bir binbaşı, bir teğmen ve iki erattan oluşan bir alman muhabere heyeti, belçika'nın bastogne şehrinin güneybatısındaki amerikan mevzilerinden içeri ellerinde bir beyaz ateşkes bayrağıyla dalıp mcauliffe'e iletilmek üzere şu ültimatom mektubunu vermişlerdir:

    "kuşatılmış bastogne şehrinin abd'li komutanına,

    savaşın talihi dönmektedir. bu kez bastogne ve civarındaki abd kuvvetleri güçlü alman zırhlı birliklerince kuşatılmıştır. daha fazla sayıda alman zırhlı birlikleri orteuville yakınlarından our nehrini geçmiş, marche'yi ele geçirmiş ve hompre-sibret-tillet'ten geçerek st. hubert'e ulaşmışlardır. libramont da alman birliklerinin elindedir.

    kuşatılmış abd askerlerini topyekün imha edilmekten kurtaracak sadece tek bir ihtimal vardır: o da kuşatılmış şehrin onurlu bir biçimde teslim edilmesidir. bu hususu değerlendirmeniz için bu mektubun elinize teslim edilmesinden itibaren iki saatlik bir süre tanınacaktır.

    eğer bu teklif reddedilecek olursa, bir alman topçu kolordusu ve altı ağır uçaksavar taburu bastogne ve civarındaki abd askerlerini imha etmek üzere hazır beklemektedir. ateş emri işbu iki saatlik sürenin hemen ardından verilecektir.

    bu topçu ateşinin neden olacağı bütün ciddi sivil kayıplar, meşhur amerikan insancıllına uygun düşmeyecektir.

    alman komutanı."

    ---orijinali---
    to the u.s.a. commander of the encircled town of bastogne.
    the fortune of war is changing. this time the u.s.a. forces in and near bastogne have been encircled by strong german armored units. more german armored units have crossed the river our near ortheuville, have taken marche and reached st. hubert by passing through hompre-sibret-tillet. libramont is in german hands.
    there is only one possibility to save the encircled u.s.a. troops from total annihilation: that is the honorable surrender of the encircled town. in order to think it over a term of two hours will be granted beginning with the presentation of this note.
    if this proposal should be rejected one german artillery corps and six heavy a. a. battalions are ready to annihilate the u.s.a. troops in and near bastogne. the order for firing will be given immediately after this two hours term.
    all the serious civilian losses caused by this artillery fire would not correspond with the well-known american humanity.
    the german commander.
    --- --- ---

    bu mektup üzerine, bu lüttwitz kafayı sıyırmış olmalı diyen mcauliffe'in resmi cevabı, albay joseph harper tarafından daktiloyla yazılmış ve bekletilen alman heyetine verilmiştir:

    "alman komutanına,

    nuts!

    amerikalı komutan"

    ---orijinali---
    to the german commander.
    nuts!
    the american commander
    --- --- ---

    mektubu alan alman heyetindeki binbaşı, cevabın kısalığı karşısında şaşırmış ve o tek kelimenin anlamını çıkaramayınca albay harper'e sormuştur. harper de bunun "canınız cehenneme" anlamına geldiğini söyleyip almanları kendi karargahlarına geri göndermiştir.

    bu olaydan sonra general mcauliffe'in lakabı "nuts" olarak üzerine yapışmıştır.

    lüttwitz'in tehditi olan topçu ateşi hiç gerçekleşmemiştir. ancak almanlar abd mevzilerine karşı yoğun bir piyade ve tank saldırısı başlatmışlar ve bunlara ek olarak alman hava kuvvetleri de şehre yönelik taarruza destek vermiştir. bastogne'u savunan 101. hava indirme tümeni, 4. zırhlı tümen'in 26 aralık'ta yetişerek cepheyi tahkim etmesine kadar geçen süre boyunca alman ilerleyişini durdurmayı başarmıştır.

  • sanırsın en-cinnu diyarından gelen kötü bir ruhu hapsediyor; kem alametlere nişan olmuş ruhani varlıklara pıranga vuruyor ki bir daha dünyaya hiç çıkmasınlar...

    ...kavanoz kapağı kapatıyor yaa! içinde salça, hadi bilemedin turşu olan cam bir kavanozun kapağını.

    bu ne hırstır, ne gözü dönmüşlüktür anlamıyorum. bir kavanoz kapağını kendine namus meselesi yapmayı ise hiç kavrayamıyorum; sanki acı çekmeden açılan kavanoz kapakları törelerimize ters, kan davasına gebe objeler.

    hayır bir de daha sıkı kapatınca değişen bir şey yok ki? alırsın kavanozu, sonuna dek çevirirsin... en sonunda da şöyle yarım saniye sıkarsın içine hava almasın diye.

    bunun için kafadaki kılcak damarları çatlatmanın, spartalılar gibi manyaklaşmanın anlamı nedir allahasen...

  • hikayenin aslı şöyledir;

    zübeyde hanım 5 kuruşunun kalmadığı bir gün ankara'ya telgraf çeker
    paramız bitti oğlum diye sıkıntısını belirtir. bunun üzerine salih bozok, atatürk'ün yanına gelerek:

    ''elimizdeki mevcut paradan gönderelim mi'' diye sorar.

    atatürk:
    ''zübeyde'ye 20-25 gibi gitmesi lazım" der, ve hemen telgraf çeker, "paraları sıfırladınız mı?".

    başkası mıydı lan o yoksa???

  • markette güvenlik görevlisi olarak çalışırken bir yaşlı adam gelmişti, aldı eline 1 litrelik portakal suyunu başladı içmeye, iki yada 3 seferde bitirdi, sonra bir tane daha çaktı aynı şekilde ama onu bitiremedi. yarım kalanı aldı eline ve ödedi. çıkınca kapıdan uyardım, sonra döndü diğerinide ödedi.
    çalmayan ama içerde yiyip içip sonra ödemeden çıkanlar var. bence su harici yasak olmalı. cok yemek isteyen ödesin sonra dışarda yesin.

  • sarkisi bile hazirdir.

    pembe bir metrobus gordum ruyamda
    hanim yolcular beklerler durakta
    icindeyken cigerim doldu bir anda
    les gibi ter kokusuyla

    coluklu cocuklu ablalardi hepsi
    hepsinin basinda birer namus bekcisi
    mis gibi gül suyu kokuyorlar
    duraklarda

  • günün birinde ülkenin en ünlü bilimadamının ve mühendisinin yarışacağı bir organizasyon tertiplenir... bazı kurallar vardır elbet: koşacaklardır, finiş çizgisinde de afet bir hatun vardır... işaret verilince bu afete doğru koşmaları gerekmektedir, hatuna ilk ulaşan kazanacaktır yarışı; ve de tabii ki hatunu... ancak koşu bildiğimiz yarışlar gibi değildir; her yarışçı ilk önce yolun yarısını koşacaktır, orda duracak ve daha sonra kalan yolun yarısını koşacaktır ve yarışın sonuna kadar böyle devam edecektir... start verilir, yarış başlar... ama bilimadamı koşmamaktadır... hakemler hemen yaklaşır ve:

    - yarış başladı ama siz koşmuyorsunuz, böyle giderse kaybedeceksiniz...

    bilimadamı kendinden emin bir şekilde:

    - niye kendimi yorayım ki, hiçbir zaman ulaşamayacağım nasıl olsa (açıklama da yapar)... şu aciz mühendise de bakın nasıl çabalıyor; çok yazık çok yazık...

    hakemlerin aklına yatar, ancak mühendis hala çabalamaktadır; az da yolu kalmıştır... merak içinde ona da sorarlar hemen yetişip:

    - mühendis bey, siz neden hala koşuyorsunuz? hiçbir zaman ulaşamayacakmışsınız ki (açıklama da yaparlar)... bakın rakibiniz koşmuyor bile...

    mühendis cevabı yapıştırır:

    - bırakın o salağı, ben işimi görecek kadar yaklaşacam ya o bana yeter!

  • başvurularıma dönmeyen bir ton firma varken başvurmadığım halde teklif aldığım firmayla bugün yaşadığım :

    - neden bizimle çalışmak istiyorsunuz ?
    - açıkçası siz beni davet ettiniz.
    - peki neden kabul ettiniz ?
    - neden benimle çalışmak istediğinizi merak ediyorum.

    ciddiydim aslında ben.