hesabın var mı? giriş yap

  • leonardo dicaprio'nun ödülü aldıktan sonra debe editini basıp araya küresel ısınma ve çevresel duyarlılık konularını da sıkıştırdığı tören.

  • faiz düşünce neden yerel paranın değer kaybetmesini bekleriz?

    normalde merkez bankası faizi düşürünce, ülkedeki tüm diğer faiz oranları da düşüş gösterir. sermaye hareketlerinin kısıtlanmadığı bir ülkede, faiz düşünce, yabancı yatırımcı için parasını yurt dışında değerlendirmek daha karlı hale gelir. yurt dışına döviz çıkışı olunca da yerel para değer kaybeder, yani dolar fiyatı artar.

    bu mekanizma türkiye'de neden çalışmadı?

    türkiye'deki finansal ortamdan korkan yabancı zaten ülkeyi terk etti. döviz piyasasını daha çok yerli yatırımcı etkiliyor. aylardır türkler çılgınlar gibi döviz alıyor. bankalardaki döviz hesapları sürekli yükseliyor. boğazımıza kadar dövize batmış durumdayız. ancak yerli yatırımcı dövizi para kazanmak ya da kar etmek için almıyor. döviz almasının sebebi, parasının değerini korumak. yani vatandaş agresif bir amaçla değil, kendisini güvenceye almak için dövize rağbet ediyor. faiz düştüğünde parasını yurtdışına çıkarmak gibi bir tepki göstermiyor. dolayısıyla faiz ile döviz fiyatı arasındaki beklenen ilişki kırılmış durumda.

    ayrıca: #95240469

  • kızla yaptığım otostopik yolculuk

    beyler şimdi saat 1 de uzaktan eğitim dersinin sınavı vardı. ortak zorunlu ders olduğu için bütün üniversite iki oturumda girecek sınava. neyse saat 12 de hazirlandım, çıktım. bindim otobüse. gittik üniversitenin girişinde indim. felaket bir kalabalık var. (oturduğum yerden direk otobüs yok üniversiteye, aktarma yapıyorum genelde.) aktarma yapıcaz ama hem gelen otobüsler hem dolmuşlar dolu. boş olsa bike binemezsiniz yani o derce bir kalabalık. bir kız vardı yanımda sevgilisini aradı. gel beni al diye. geçtim kızın arkasına bunu izlemeye başladım. baktım bir arabaya dogru hareket falan yapıyor. bu kızın peşinden gittim. kız öne ben arkaya oturdum. direk kızın sevgilisine selam verdim. naber, nasılsın falan sordum.
    kız beni sevgilisinin arkadaşı sanmış olacak ki ses etmedi. sevgiliside kızın arkadaşıyım sanmış olacak ki o da ses etmedi. ben de daha ses etmedim. öyle sessiz sessiz gittik. dedim dur şöyle ben ineyim. indim gittim sınava. inşallah benim yüzümden bir şey olmamıştır ilişkilerine.

    dogunun sizofreni

    anaaaa debeye girmiş lan çok mutlu oldum. ehehe :)

  • ekonomisi yerlerde surunen afrika ulkelerinden yilda 500 milyar dolar harac aliyor denmi$ fransa icin. o ulkelerden degil yilda, yuzyilda toplayamazsin o parayi. fakat okuduguna sorgulamadan zart diye inanmak insanin icini ferahlatir tabi. serin serin boyle.

  • çalışmada, ışığın vakumdaki hızı olan 300.000 km/sn'nin geçilmediği net biçimde anlatılıyor.

    ışığı, daha yavaş (örn: 100.000 km/sn) hareket etmesi gereken yoğun plazma ortamından geçirmişler. ancak bu plazma ortamında, olması gerekenden daha hızlı (örn: 160.000 km/sn) hareket ettirmeyi başarmışlar.

    yani, ışık hızının geçilmesi diye bir şey söz konusu değil (sebepleri bu yazıda anlatılıyor).

    şimdi dağılabilirsiniz...

  • çok iyi film. açıklayalım.

    yönetmen kristoffer borgli bir önceki filminde de benzer temaları işliyordu. çağımızın insanı, sosyal medya, yaratılmış sahte imajlar vs. bu filmde gerçeğin önkoşulu olarak bir rüya evreni yaratıyor ama bu evreni inşa ederken onu gerçeğin önüne koymuyor. yani gerçeğe bir metafor, sembolik bir düzlem olarak yarattığı şeyi gerçeğin üstünde konumlandırmıyor. işte tam da bu yüzden çok değerli bir film yapıyor. çünkü bu tip kurgularda genellikle 2. düzlem her zaman gerçek düzlemin üstünde yer alır ve kahramanı (aynı zamanda seyirciyi de) genellikle bir kaçış romantizmiyle muğlak bir sonucun içinde bırakır. oysa borgli sessiz, sakin bir üslupla, hiç gürültü yapmadan, oldukça temiz bir anlatı kuruyor ve izleyicisini her hangi bir gösterme, şartlandırma refleksine maruz bırakmadan onu okuyup, anlayabileceği çok temiz bir alan açıyor.

    borgli'nin ne kadar iyi bir film yaptığını anlamak için senenin altın palmiyeli filmi triangle of sadness'a bakmak yeterli. orada #146048505 şu entryi yazmıştım film için. işte östlund'un yapmak isteyip yapamadığı (ya da yaptığı düşünülen şeyler için ödül aldığı) ve adeta ucube bir sirk gösterisine dönüştürdüğü filminin hem uzak akrabası hem antitezi olarak ondan çok daha iyi, çok daha net, çok daha güçlü bir bir iş çıkarıyor kristoffer borgli. simge, imge, gönderme bombardımanına tutulmuş bir perdenin, gücünü bu baş döndürücülüğün, dinmezliğin, alan bırakmazlığın, kalabalığın yıldırıcı saldırısından alan triangle of sadness ne kadar balon ve hileli bir filmse, dream scenario izleyicisine tanıdığı, açtığı mutlak düşünme, solukanma alanıyla o kadar iyi bir film.

    günümüz ilişkileri, sosyal medya, sahte personalar, ilişkiler vs gibi birçok konuda eleştiri kanadı açarken gerçeğin ucu çoktan kaçmış kantarını inatla koruyan ve kollayan bir yapı var filmde. gerçeği, tüm o rüya evrenine rağmen asla bırakmayan, hakikatin gereksindiği omurgayı sağlam tutan, yönünü, derdini, ifadesini asla dağıtmayan çok güçlü bir şuuru var yapıtın. pusulası hiç şaşmıyor neredeyse. bir gösterme budalalığına soyunup, bir yaratıcı ukalalığıyla ucu bucu olmayan ve aslında oradan kendine yöneltilebilecek eleştirilere karşı güvenli bir alan kurgulamayan net bir meydan okuma bu. kolaya kaçmadığı şey bence izleyici tarafından hafife alınıyor yönetmenin. zor olan böyle bir evren yarattığında onun çıkış noktasını (yani esas gerçeğini) yitirmeden diğer evrenle doğan ilişkiyle ortaya çıkacak sonucu doğru konumlandırmaktır. yönetmen istese rüya evrenini ona tanıdığı sonsuz olasılıkla başka bir sürü hayret, dehşet verici şey serpiştirebilirdi filmine ve bunun ekmeğini yiyebilirdi. yaptığı şey cidden bu olasılığın cezbine yenik düşmemek ve bilenler anlayacağı üzre bu kamaşmayla anlatıya karşı sadakatini korumak. buradaki minimalizm kesinlikle bir göz boyama ya da kaçak dövüşme hali değil. bizatihi gerçeğin içinde barındırdığı dehşeti gönderge bombardımanıyla normalleştirmeye karşı dehşetin sahip olduğu acımasızlığı hafifletmeyen bir saf tutma hali.

    yarattığı düş evreniyle günümüz dünyası içinde sürekli değişen, dönüşen, her açıdan aşırılaştırılmış (ve aşırılaştırılması bizatihi sürdürülmesinin önkoşulu olmuş) linç, hayranlık kültürünü hem gerçekle, hem sembolik olanla doğru bir ilişki içinde kurgulayarak birçok zamane yapıtının içine düştüğü kafası karışık, muğlak ve sözde çoksesli olma haline yenilmeden kendine dair o pürüzsüz tanımlamayı yapmayı başarıyor ayrıca.

    cage'in şaşmaz bazı oyunculuk tikleriyle geçmişe dair tanıdık personaları huzura çağırdığı iyi oyunculuğu da karakterin hem safiyane şekilde narsisist, aynı zamanda bir çocuk alıklığına sahip alınganlığa sahip kompozisiyonu da metnin niyetini daha da görünür kılmada büyük katkı veriyor.

    son olarak daha da netleştirmek için michel gondry, woody allen gibi yönetmenlerin filmlerinde yaptığı denemeleri hatırlamakta fayda var. genellikle bu yönetmenler kurdukları bu tip evrenlerde gerçeği tamamen dışlayan, unutan bir biçimin izinden giderler. bunu yapmaları kötü ya da yanlıştır demiyorum. anlatıları için seçtikleri şey bu tam olarak, tıpkı ruben östlund'un filmlerinde seçtiği yol gibi. işte o anlatıları hatırladığımda borgli'nin soyunduğu işin değerini daha iyi kavrıyorum.

    kısacası yılın en iyi filmlerinden.

  • eliyle değil ama diliyle ölüme sebeb olmuş biri olabilir.

    gezi parkı olaylarında öldürülen 6 kişinin katilleri bu kadının "üstüme işediler, beni dövdüler" iftiralarına da inandılar, hırslandılar. ali ismail korkmaz'a atılan o son tekme, vurulan o son demir sopa belki de bu kadın ve çocuğu için vuruldu.

  • düğünde ölenlerin de milliyetini ve nereli olduğunu özellikle belirtenlerin provokatör olduğu hain saldiri. bize ne lan siirtlilerse? bizim kardeşlerimizin düğününde bombalı saldırı oldu. biz bunu biliriz. nereli olduklarının önemi yok.

  • (bkz: dede)

    adam 83 yaşında her sabah 5 km yürüyüş 2 km bu tarz süper serbest stil yüzme üstüne bir kahvaltı ile cila çekip öyle okeye oturuyor ki, roman abramoviç hayattan bu kadar keyif almıyodur.

    yaş oldu 89: artık yürümek bile angarya. yüzmekse çile. ah be abramoviç, etmeseydin bedduanı ne vardı...

    yaş oldu 91: o çok sevdiği denize girerken bir sabah geldi kriz, tekledi kalp. şimdi azraile karşı kulaç vuruyor yoğun bakımda solunum cihazında. azrail biz biliyoruz yüzemezsin, yetişemezsin, o kadar açılamazsın.

    2km açıktan bildiren edit: biz biliyoruz dedemizi. açılamadın azrail efendi! yemedi 2km yüzmek!

    92'den son edit: bir devir kapandı.

  • şurada verilen krallar gibi yaşama örneklerine bakınca bu nerenin krallığı demekten kendimi alamıyorum.

    2000 lira maaşı normalleştirip kralım ben diye kendinizi inandırırsanız, patronlar, işverenler sizi daha çok kullanırlar.

    mesela çok kralım bakın diye döküm çıkaranların hiç birinde bence iyi yaşamanın önemli kalemlerinden birisi olan seyahat yok. seyahatin en ucuz hali bile şu denklemleri altüst eder.
    dışarı çıktığında çayın kahvenin hesabını yapıyorsan, biradan başka alkole elin gitmiyorsa, ihtiyacın olan kıyafeti almak için sezon sonuna kadar indirim olsun diye bekliyorsan, sinemaya gitmek için indirim gününü bekliyorsan kral değilsin arkadaşım.

  • saatlerden anlayan bir sözlük yazarı olarak bu başlık altında konuyu uzun olarak yazmak istedim. konuyu web ortamında aratırsanız bu kadar detaylı anlatımı bulamazsınız. entry ve nick uyumumdan anlayabilirsiniz.

    öncelikle, rolex saat firmasının üretime ilk başladığı yıllarda, bu firmadan, diğer saat üreticileri ile hemen hemen aynı fiyatlarla kol saati temin edinilebiliyordu. ancak globalleşme ile birlikte yeni tip üretim anlayışları ortaya çıktı. uzak doğu da artık rolex’in ana vatanındaki gibi saat üretebiliyordu. hemen hemen aynı kaliteye çok daha ucuza satılan uzak doğu malı saatler tüketicilerin ilgi odağı olmuştu. isviçre’deki diğer saat üreticileri bu durum karşısında birleşerek sabit maliyetleri azalttılar ve uzak doğu ile yarışabilecek saat türlerini ortaya çıkardılar. rolex şirketi ise maliyetleri azaltıp bu sisteme dahil olmaktansa daha farklı bir yola gitti. çok daha kaliteli, maliyetli ve dolayısıyla bir o kadar da pahalı saat üretimine odaklandı. rolex’in ayrım noktası da burada başladı.

    otomatik saat üretiminin büyük bölümü talaşlı imalat ile ilgilidir. yani masif çelik ya da diğer metalleri işleyerek, keserek istenen tasarımın ortaya çıkarılmasından ibarettir. bu işlem bilgisayar kontrollü makineler ile olur. yani kısaca cnc makinelerdir. cnc makineleri; işleme, eksenli işlemeler, erezyon, dalma, eksenli torna vb makineleri olarak bilinir. bu makineler ortalama bir araba parasıyla servet değerine kadar uzanan fiyatlara sahiptir. ne kadar alanda kesim yaptıkları, hassasiyet ölçüleri, eksen bilgileri, dayanım ve servis olanaklarına göre fiyatlar değişebilir. makineler için kullanılan işleme takımları ya da teller de çok önemlidir. bunların haricinde soğutma suları, takım tutucu aynalar, üretim programları da kaliteyi belirleyici role sahiptir. dünya çapında alanında en iyisi olduğunuzu iddia ediyorsanız, üretim için gerekli bu donanım ve yazılımların da en iyisine sahip olmanız gerekir. yani anlayacağınız orta sınıf bir araba değerindeki makineler ile de rolex’i yapabilirsiniz aynı şekilde lüks bir yat değerindeki makineler ile de üretimi yapabilirsiniz. bu programlarla aynı parçayı 15 dakikada üretebileceğiniz gibi kaliteyi arttırmak amaçlı 12 saatte de üretebilirsiniz. yüzey aşındırılırken bir seferde 1mm çelik kesildiği gibi 0,05mm çelik de kesilebilir. 5000 devir hızında da çalışabilir 50.000 devir hızında da çalışabilir. 5 liralık işlemle takımı ile de kesilebilir 150 euro değerindeki takım ile de kesilebilir. aralarında 20 katı fark olan soğutma suyu da kullanılabilir. soğutma suyu yılda iki kez de değişebilir günde bir kez de değişebilir. rulmanlar, elektronik kartlar vb her şey için geçerlidir. hatta pc için üretim programları da çok önemlidir. bazı yazılımlar üretim programlarındaki hataları bulur, onarır, yapay zeka ile aksaklıkları tespit eder, kendisi resen düzelttiği gibi öneri olarak operatöre sunar. en iyiyim diyorsan en iyi sonuca odaklanmak gereklidir. aradaki farkı ben anlıyorum, bir kez anladığın zaman iyi yapılmamış olanı insanın gözüne çöp gibi görünmeye başlıyor. aradaki fark; dayanım, tam fonksiyonel çalışma ve yüzey kalitesi ile anlaşılabilir. ancak bunlar sizin için hiç önemli de olmayabilir.

    polisaj (yüzey işlemleri) çalışmalarına geçersek daha belirgin farklar ortaya çıkar. polisajı genel olarak pamuk bir diske sürülmüş cila ile çelik yüzeyin aşındırılarak parlatılması olarak biliniyor. ancak bu işin en kolay tarafıdır. çünkü bez zımpara diskleri, parlatılmaya çalışılan malzemenin geometrik yapısını tanımaz. rastgele temas ettiği tüm yüzeyden belli belirsiz metal parçacıklarını aşındırarak kopartır. sonuç olarak parlak ama ışığı iyi yansıtmayan, geometrisi kısmen bozulmuş bir parça ortaya çıkar. bu bozulmayı anlayabilmek için bozulmadan parlatılmış aynı parça ile bire bir mukayese yapmak gerekir. eğer bir göz zevkine sahipseniz daha önceki bozuk parça artık gözünüze çöp gibi gelmeye başlar. ne yazık ki artık saat dünyasındaki gördüğünüz çoğu ürün size bozuk/üretim hatası gibi gelmeye başlayacaktır. çünkü hemen hemen hepsi ucuz ve basit olan konvansiyonel polisaj yöntemini kullanırlar. üreticiler önce malzemeyi tasarlarlar, daha sonra ise nasıl polisajının yapılıp parlatılacağını düşünürler. rolex gibi firmalar ise parlaması ya da yüzey işlemi görmesi gereken tüm parçaları bu işlemlerin sonradan nasıl yapılabileceğini göre tasarlarlar. parçalar konvansiyonel polisaj yöntemi ile parlatılmazlar. her paça için ayrıca tasarlanmış aparat ya da makinelerce zımpara/kumlama/taşlama ya da bez cilalı disklere temas ettirilirler. bu sayede mükemmel bir yüzey görünümü elde edildiği gibi tasarlanmış geometrik yüzeyin (pah/radyus/iç alanlar vb.) de korunması sağlanır. müşteri için kusursuz bir ürün ortaya çıkarılmış olur. konvansiyonel polisaj yöntemi ile saatte 100 parça yüzey işleminden geçebilirken özel (grand seiko zaratsu gibi) polisaj yöntemleri ile 8 saatte yalnızca bir parça ortaya çıkarılabilir. üstelik daha yüksek işçilik masrafı, pahalı sarf malzemesi ve iyi ar ge edilmiş aparat/makinelerle bu işlem yapılır.

    çelik kaliteleri de çok büyük öneme sahiptir. birkaç ana başlık altında toplansa da binlerce farklı çelik tipi vardır. her bir çelik tipinin hangi formda (kütük, lama, yuvarlak, kare vb.) üretildiği de çok önemlidir. ayrıca hangi fabrikada hangi standarda üretildiği bilinmelidir. rolex firması aisi 904l (süper östenitik paslanmaz çelik) tipi çelikten saatlerini üretiyor. bilinen en kaliteli çelik sınıflarından biridir. şunu diyebilirsiniz, bir altından ne kadar pahalı olabilir ki fiyatını arttırsın. evet bu tip bir çeliği buldunuz diyelim. kilosunu 10 euro gibi fiyattan satın alabilirsiniz. ama asıl mesele bu değildir. bu çeliği kusursuz kalitede üretebilmek için gerekli çalışmalar maliyeti yükseltecektir. çünkü çelik çok sert ve işlemesi çok zordur. saat fabrikası çelik blokları arasında olabilecek muhtemel kalite farkını ortadan kaldırabilmek için bu çeliği ham olarak kendi bünyesinde yapmaktadır. çünkü çelik içinde oluşan farklılıklar ya da standart değişiklikleri üretimi tamamen baltalayabilmektedir. ısıl işlem süreçleri tamamen ar-ge ile ilgilidir. bu konuya hiç girmiyorum. müşteri için çizilemeye çok daha dayanıklı ve daha parlak saat kasası avantajı sağlayacaktır.

    üretimde kullanılan aparat ve bant sistemlerini açıklayalım. ürünün en iyi kalitede üretilmesi için makine ve fabrika alt yapısında bu sistemlerin bulunması gerekli. bu sistemlerin bazıları çözüm olarak sunulduğu gibi ar-ge sonucu oluşmuş gizli makineler olarak da tanımlayabiliriz. fabrika turlarında bu aparatları her hangi bir şekilde göremezsiniz. kamera ile hiçbir şekilde kayıt altına alınamazlar. örneğin saat mekanizması içindeki temel plakanın işlenmesi aşamasında kullanılmak üzere, işlenen metalin ısıdan bükülmesi önlemek, makineden çapak olmadan çıkarılabilmesi gibi durumlar için özel olarak tasarlanmış aparatlar vardır. bunlar satılmaz, tamamen bir işe yönelik olarak üreticinin planladığı mekanizmalardır. bu mekanizmalar ürünün kusursuzluğunu sağlamaya yöneliktir. yalnızca saat için değil tüm üretim aşamalarında zekice planlanmış aparatlar (sanayi ağzı ile fiksür) vardır.

    marka değeri çok önemlidir. marka hava atmaktan ziyade bir nevi garantinin adıdır. rolex dünyada bilinen en sorunsuz saatlerden biridir. bu garanti ve imajın da bir maliyeti vardır. pire için yorganı yakmaz iseniz bu marka algısını sağlayamazsınız. ayrıca pahalı saat takan insanların hava atmak için taktığı söylenir. bu tamamen yanlıştır. genelde erkeklerin düşkün olduğu saat takıntısı tamamen erkeğin kendi iç dünyası içindir. örneğin benim için insanoğlunun günümüz itibari ile gelmiş olduğu en son teknolojinin, disiplinin, öz verinin, malzeme kalitesinin, zarafetin ve tabi ki emeğin kolumda olmasının verdiği bir hazdır. kimi insan için de yalnızca saati gösteren bir alettir. bu konuda erkekler pek anlaşamazlar. ama saat seven erkeklerin daha belirgin özellikleri vardır. sadece saat sevmezler, dolma kalem, geneneksel masif çelik tıraş bıçağı, takım elbise, bisiklet ve otomobil de ilgi alanları içindedir.

    kalite kontrol ve montaj süreçleri de maliyeti belirler. en iyi kaliteyi üretmek için artık bu alanlara kozmetik bir isim bile verilmiş. saat stüdyoları deniyor. sırf isminden bile nasıl bir ortam olduğu anlaşılabilir. bilmeyenler için ameliyathane gibi yerler olduğunu söylemek yeterli olur.

    dişli sistemleri ve üretimi hakkında bilmemiz gerekenler. her hangi bir otomatik saati açtığınız zaman içerisinde çok sayıda dişli (çark) olduğunu göreceksiniz. saatin fonksiyonlarına göre bu dişli sayıları artabilir. saat mekanizması üretiminde en hassas konulardan birisi de dişli üretimidir. dişli sistemlerini incelemek için öncelikle iki konuya dikkat etmek gerekir. dişlinin içinden geçen mil, dişli ile yek pare masif bir parça ise üretimi çok zordur. genelde saat firmalarının büyük bölümü iki ya da daha çok parçalı olarak bu dişlilerin üretimini gerçekleştirirler. mil daha sonradan dişliye sıkı geçme yöntemi ile birleştirilir. ancak bu yöntem tam istenen seviyede hassasiyeti sağlamayabilir. dişlilerin açılması da pres yardımı ile yapılmaktadır. lüks saat firmalarının bir çoğunda ise ısıl işlem görmüş silindir bloğu tek parça olarak mil ve dişli çarkı olarak üretilir ve c eksende dişli kısımları açılır. bu sayede dişlilerin bir birlerine olan güç aktarımları daha verimli olmuş olur. ayrıca dişlilerin temel plaka üzerinde çalışmalarını sağlamak için gerçek ya da sentetik elmaslar konulur. bu elmaslar bir nevi rulman gibi dişlilerin rahat bir şekilde sıkışmadan tam ekseni etrafında aşınmadan çalışmasını sağlarlar. bu rulman görevi gören elmasların üretimi ve yerleştirilmesi de maliyeti etkileyen hususlardır. saatlerin çok uzun dönemde en az sapmalarını sağlamak için bu parçaların yapımına özen gösterirler. pahalı olan saatlerin çoğunluğunda bu parçalar talaşlı imalat ile tek parça metallerden üretilirler. dijital ortamda büyütülerek ölçümleri yapılmadan mekanizma içinde kullanılmalarına izin verilmez. en az sapma için en bir birleri ile en uyumlu kusursuz makine elemanlarının yapılması gerekmektedir. bunlar da maliyet olarak yansırlar.

    güç grubu üretimi. otomatik saatler güçlerini herkesin de bildiği gibi piller yerine kurulmuş yaylardan almaktadır. yaylar kurularak rulo biçimde bir yuvarlak kutu içinde muhafaza edilmektedir. kurma işlemi sarkaç görevi gören bir parçanın kolumuzun hareketlerinin yararlanarak ileri geri salınımı sonrası gerçekleşir. iki yönlü salınım yöntemi ile de güç toparlanabildiği gibi tek yönlü salınımla da güç toparlanabilir. daha kaliteli saatlerin yapımında ise bu yay/güç grubunun önemi çok büyüktür. yaylar belirli bir zaman sonra ilk günkü güçlerini kaybederler. örneğin güç rezervi 48 saat olan bir saat yıllar sonra 30 saate kadar düşebilir. ya da bu güç rezervi için dizayn edilmiş fonksiyonlar ve güç aktarım organları düzgün çalışamayabilir. bunu önlemek için yay yapımında kullanılan metalürji tekniklerini çok iyi bilmek gerekiyor. ısıl işlem süreçlerini de anlamak gerekir. bunlar ar-ge maliyeti olarak karşımıza çıkarlar. bence saat üretiminin en hassas konularından birisidir. çok basit bir şekilde yay üretimi gerçekleştirilebilir ama üretilen yayın gücünün büyük kısmını çok uzun yıllar aynı şiddetle koruyacağının garantisinin vermek her saat üreticisi için zordur.

    kadran üretim maliyetleri. saat kadranı üretiminde en çok maliyeti kaplayan kısım üstündeki işaret rakam ve yazılardır. bu işaretleri 3 boyutlu olarak kusursuz bir şekilde üretmek çok maliyetlidir. genelde saat firmaları kimyasal baskı yöntemleri ile kadrana bunları yerleştirmektedir. bazı firmalar ise pres yöntemi ile kesilmiş parçaları şablon yöntemi ile yapıştırmaktadır. lüks saat firmaları ise üç boyutlu olarak mikro hassasiyet ile bu parçaları masif metallerden işler ve diğer yüzey işlemlerini gerçekleştirirler. yalnızca bu işaretlerin üretim maliyeti ile onlarca basit çapta saatin tümüyle üretimi gerçekleştirilebilir. kadranın kendisi de işlenirken üzerine yine üç boyutlu filigran benzeri desenler dokular oluşturulabilir. bu dokuları yapmak ovalama benzeri tezgahlarda yapılabildiği gibi kesiciler ile de kusursuz olarak yaratılabilir. kadran üzerindeki boyaların güneş ışığı altında yıllarca solmadan kalmaları, fosforlarının gücünü koruyabilmesi de önemlidir. kadran üstüne marka işareti basımı her saat firmasının onuru gibi bir durumdur. dikkat ederseniz bunun onlarca farklı yöntemi olduğunu görürsünüz. en az risk almak isteyenler genelde kimyasal baskı yöntemini seçerler. ama bu konuda en başarılı gördüğüm grand seiko marka saatlerdir. mikron hassasiyetinde üç boyutlu marka işaretlerini çıkartabilmek büyük teknoloji gerektirir. rolex’in taklit edilmesindeki en büyük sebeplerden birinin de marka işaretleri olduğunu düşünüyorum. çünkü baskı tekniği ile rahatlıkla işaretler çıkartılabiliyor. ayrıca kasının arkasında cam kapak olmaması sebebiyle, içindeki parçaların orijinal olup olamadığını anlamak çok güçtür. orijinal olup olmadığını anlamak için dış yüzey üzerine yoğunlaşmak gerekir. dış yüzey de kolay taklit edilebilir.

    işçilik kaliteleri her şeyden önce geliyor. ama bu durumu sona sakladım. bu süreçleri yönetebilmek tabi ki insanın verimli ve kaliteli çalışmasından geçiyor. en iyi işçilik kalitesi hedefleniyorsa en iyi de işçi gereklidir. en iyi işçiler de ucuza çalışmazlar. bir işçinin yaptığı bir hata belki on yıl sonra ortaya çıkacak, bu riski aza indirmek çok maliyetli bir iştir. öz veri ve yüksek standartlara uygun çalışma için devamlılık arz eden bir sistem gereklidir. bu durum insan kaynaklarının en iyi yönetimi sonucunda oluşacaktır. hepimiz bir şekilde mal veya hizmet üretimi içinde bulunduğumuz için bunun ne demek olduğunu zaten çok iyi biliyoruz. benim için ise bir fabrika gençken aldığı işçisini mühendisini kendi bünyesinde emekli edebiliyorsa yüksek kalitede işçiliğin olduğu ortadadır demektir. rolex için bu son kısım hakkında emin değilim. ama çalışanların çok uzun süreli devamlılık esasına göre istihdam edildiğini şirket yöneticileri söylüyorlar.

    yazdıklarım alıntı değildir. yerli ve yabancı her hangi bir web sitesi ya da video platformunda bulamazsınız.

    bu yazı da belirtilen birçok şey diğer pahalı lüks saat firmaları için de geçerlidir. ancak toplumda en bilineni rolex olduğu için özellikle yazmak istedim.

    ayrıca, yalnızca saatler için değil, hayatımız akışı içinde kullandığımız çoğu ürün için yukarıdaki anlatımlar geçerlidir. bir şeyin reklamını yapmaktan ziyade, tüketici olarak neyi ne kadara neden satın alıyoruz kısmını irdelemektir. rolex marka saatim de yoktur. longines marka saat almayı planlıyorum. ileride durumum iyi olursa favorim her zaman grand seiko marka saatlerdir.

    edit: imla, on parmak

    edit2: bilgi ekleme