hesabın var mı? giriş yap

  • olay bölüm başına üç beş kız düşen elektrik bölümünde geçer,
    hoca dersini güzel güzel anlatırken kapı açılır güzel mi güzel dört tane hatun içeri girerler. arka sıralara yerleşirler. aradan üç beş dakika geçer, kızlar kendi aralarında fısıldaşmaya başlarlar, bu ders kimya değil miydi diye, sonra hoca birden tahtaya dönüp periyodik cetvele benzer birşey çizer ve kimya anlatmaya başlar..

  • atakan, nasıl unutuldun ama?
    derbi adamı böyle yapar evlat. türkiye gerçeklerine alış. yallah d&r'a...

  • aman allahım!'dan sonrasını okumadım. 0/10 rezillik

    edit: siyasal islamcı olduğunu anlamak için metni okumaya gerek yok. gündemi sarsan videoda malum ceo'nun yanındaki iki kişiyi merak edenler için bildiriyorum, biri bu olaya dahil olan şahıs ( merak eden baksın ), diğeri de sözlükte yazarmış, en azından attığı mesajdan anladığım o.

  • biyolojik bir sistemin ışık üretme ve yayma durumu. en çok ateş böceklerinden aşinayız. canlılar tarafından gözle görülebilir ışığın üretiminin örnekleri karadan çok denizde mevcut. bazı sahillerde ışık yayan planktonlar, geceleri hoş görüntüler oluşturuyor:

    maldivler
    porto riko
    ingiltere

    denizin derinlikleri karanlık olduğu için biyoluminesans, özellikle derin deniz canlılarına evrimsel bir avantaj sağlıyor.

    1
    2
    3
    4
    5
    6

    elbette canlılarda ışık üretimi, biyokimyasal reaksiyonlarla oluyor. luciferin pigmentinin (ismi de karizma), luciferase katalizatörüyle oksijen ile reaksiyona girmesi sonucunda oxyluciferin üretiliyor ve oxyluciferin kararsız bir bileşik. temel haline dönmesi foton emisyonu ile sonuçlanıyor. tabii luciferin ve luciferase genel isimler, yani luciferin diye tek bir kimyasal bileşik yok. oksidasyonu ışık emisyonu ile sonuçlanan organik bileşiklere verilmiş genel bir isim bu.

    her ne kadar gözle görülemese de, insanların da bir tür biyolüminesans mekanizmaları var. bu ilk defa 2009 yılında tohoku institute of technology'de keşfedildi.

    ccd kamerası ile, insan gözünün algılayabileceğinden yaklaşık 1000 kat zayıf olan ışınların insan vücudundan yayıldığı ortaya çıktı. araştırmaya göre, insan vücudu ışınları ritmik olarak yayıyor ve ışınların yoğunluğu zirveye öğleden sonraları ulaşır iken, geceleri en düşük oluyor. ışınlar en yoğun alın bölgesinde, yanaklarda ve boyunda görülüyor.

    insanlardaki biyoluminesans için ccd görüntüleri bu şekilde. termal görüntülemedeki en parlak yerler ile, biyoluminesansın en parlak görüldüğü yerler arasında bir benzerlik yok.

    (bkz: biyofoton)

  • bizzat bir videonuzda gormustum, utku kutsal motor'a yapilan bazi is basvurulariyla dalga gectiginizi acik acik soyluyordu. siz de bunu destekleye destekleye guluyordunuz. o an anlamistim nasil toksik, kendini ust seviye bir sey sanan ama aslinda kendi asagilik psikolojinizi altinizda calisan gencler ustunden tatmin etmeye calisan insanlar oldugunuzu. direkt dislikeimi verip abonelikten cikmistim.

    yillar gecti, utku'yu tam da sizi unfollow etme sebebimden ifsaladiniz. ancak sizin de utku'dan bir farkinizin olmadigini, hatta utku'yla birlikte o toksik is ortamini desteklediginize adim gibi eminim.

    sorum su olsun madem; kendinizi suclu hissediyor musunuz? utku'yu gunah kecisi ilan edince sizin yediginiz haltlar halinin altina mi supurulmus oldu?

  • dört büyük denetim firmasından bir diğeri. karşımda en fazla 3 yıl tecrübeli iki denetçi ile iş görüşmesi yapılıyor. takım çalışmasını kafaya takmışlar, üstüste gereksiz sorular...

    - takımda iş yapmak istemeyen ama yeteneği olan biri olsa nasıl motive edersiniz?
    - şöyle yaparım böyle yaparım...
    - öyle yaptınız olmuyor n'aparsınız?
    - e o zaman şöyle yaparım
    - ama bunu da yapamıyorsunuz çünkü bla bla. başka naparsınız?
    - takımdan atarım, onla mı uğraşacam işimi mi yapacam
    - bık bık bık
    - peki şöyle bir durum oldu n'aparsınız?
    - ..
    - ama öyle yaptınız işe yaramadı başka naparsınız?
    - ..
    - ama onu da yaptınız yine olmadı
    -..

    derken sinirler gerilmiştir ve bu karşı tarafa belli edilmiştir.

    - çakır bey sinirlenince ne yaparsınız?
    - kafa atarım
    - heh heh iyi ki bize sinirlenmediniz
    - sinirimi genelde belli etmem ( sonrasında southpark sessizliği)

    ve teşekkür edilip görüşme bitirilmiştir.

  • bunu çok yakınlarım hariç kimseye anlatmadım. burada zaten kim olduğumuz belli olmadığı için yazmamda bir sorun yok.

    yıl 2010, amerika'nın alaska eyaletindeyim*

    orada yaşamaya başlayalı yaklaşık iki ay olmuştu. şehrin yaşam tarzına artık alışmıştık. mesela sokakta yürüyen bir tek insan yoktu. sadece biz türkler yaya idik, herkes arabayla geziyor.

    birgün marketten çıktım bisikletimi bağladığım yere doğru ağır ağır yürüyorum. arabanın birinde şoför koltuğunun yanında bi tane yaşlı adam oturuyordu, adam aynı dedem. ama bukadar benzer yani. kendimi ona bakmaktan alamadım çünkü aşırı benziyor. o da bana bakıyor. artık o kadar uzun bakıştık ki adam elini yavaş yavaş kaldırıp bana selam verdi. yavaş yavaş diyorum çünkü galiba adam felçliydi, felçli tanıdığı olanlar bilir, hani ilkokulda hoca parmak uçlarımıza cetvelle vururdu ya, parmaklarımızı birleştirirdik, hah işte eli öyleydi. o şekildeki elini yavaşça başına kaldırarak selam verdi ve gülümsedi.

    ben iyice heyecanlandım çünkü benim dedem de felçli. adamın yanına gitmek istedim ama hasta olduğu için birileri adama zarar vereceğimi düşünür diye çekindim ve gitmedim. arkama baka baka gittim ve adam da hiç gözünü benden çekmedi.

    türkiye ile aramızda 11 saat var. yani alaskada sabahken türkiyede akşam oluyor. ben ertesi gün sabah yani türkiyede akşamken bizimkileri türkiyeyi aradım, normal konuştuk ettik. dedemin öldüğünü söylediler. ne zaman dedim dün dediler. yani benim o markette dışarıda o adamla selamlaştığım an.

    dedem yaklaşık 25 sene felçli yattı, yatalaktı yani. çok zor yıllar geçirdi. ben dedemin normal halini hiç göremedim. bir kere bile sohbet edemedik yani adam zaten yatalak. ama hep sıcaklık hissederdim adamcağıza. severdim yani.

    lafın özü bu olay bana pek tesadüf gibi gelmedi. dedemin zaten hayatımızda bir yeri yoktu ki hatırladım özledim aklıma geldi ölümü de ona denk geldi desem. adamın öldüğü anda benim birini ona sanki oymuş gibi benzetmem, elin amerikalısıyla vedalaşır gibi selamlaşmamız bana gülümsemesi kaybolana kadar birbirimize bakmamız..

    dedemin kafamdaki görüntüsü hep o adamın görüntüsüdür, diğer hallerine dair gariptir ama hiç bir anı yok. hep o gülümseyip bana selam verdiği anı hatırlıyorum.

  • esasında türkçe dili için grafik roman gibi bir ifade ayrımına gerek yoktur. biz zaten bu sanat dalını en başında resimli roman, sonra da çizgi roman şeklinde isimlendirerek sorunu -farkında olmadan da olsa- kökten çözmüşüz. çünkü çizgi roman esasında bu sanat dalının adıdır türkçede. comic, fumetti, manga, grafik roman gibi şeyler ise formatın adıdır. amerikalılar 1900'lerin başında bu sanat dalına comic (komik şeyler) deme gafletinde bulundukları için ve daha sonra da bu sanat formu ilerledikçe bunun yetişkinlere hitap eden örneklerini komik diye isimlendirmek absürt kaçacağı için yeni bir ifade arayışına gitmişler ve graphic novel, yani grafik roman ismini ortaya çıkartmışlardır.

    evet grafik roman bu yazdığım diğer türler gibi belli bir ekole bağlı kalmaz, genellikle çok sayfalı ve yetişkinlere daha çok hitap ettiği sürece her ekol grafik roman formatında yayınlanabilir. esasında anlam ayrımı çok da kesin olan bir şey değildir.

  • maalesef büyük ihtimalle ceza dahi almadan kurtulacak sürücüdür. 2001 yılında babamı levent ışıklarda çarpıp kaçan bir sürücü yüzünden kaybettim.sürücü 4 yada 5 gün sonra teslim oldu.kaza sırasında plakası düşmese büyük ihtimalle teslim dahi olmazdı.oldukça varlıklı bir ailenin oğlu.arayıp başınız sağolsun bile demedi.görgü tanığı olmadığı için ve davalı avukatının çeşitli hukuk cambazlıklarıyla dava 11 sene sürdü ve zaman aşımından düştü. sonucunda fail ceza almadı ve 3 kardeş babasız büyüdük.sonra birisi gelip bana adalet hak hukuk desin.