hesabın var mı? giriş yap

  • ağır ceza mahkemesi önündeyiz başkanın sanığa son sorusu

    -niye kaçtın üç yıldır
    -(şiveyle) guran çarpsın aha bu gaç dedi ben de gaçtım (beni göstermekte)
    başkan bana döndü
    -sayın başkan sanık kendi yordamınca haklarını ve olup olacakları sordu ben de hukuki kanaate istinaden yakalarlarsa hiç kurtuluşun yok tutuklanırsın dedim ( üye hakim yüzüne dosyayı kaldırmış gülmekten krize girecek )
    başkan
    -avukatın doğru söylemiş, yaz kızım sanığın tutuklanmasına...

  • günümüzde takriben 40-45 bin kişilik nüfusuyla çölün ortasında bir kasaba görüntüsü verse de sahraaltı afrika tarihinin en önemli kentlerinden birisi olan tarihi şehir.

    öncelikle, isminin etimolojisinden başlamak gerekiyor. tuaregler'in şehri kurarken kendi dilleri olan berberi'de "kumun içinde gömülü şehir" anlamına gelen 'tim(içinde, içine doğru)-bukt(kum, kum tepeleri)-o(kent, şehir anlamında kullanılan son ek)' ismini verdikleri düşünülüyor. gerçekten de sahra çölü'nün güney ucunda bir bitiş noktası diyebileceğimiz kavşakta kurulmuş bu şehir, tam manasıyla kumdan tepelerin ve kumul düzlüklerin arasında yer etmiştir. peki sahraaltı afrikası'nın gelişimi ve tarihi için neden bu kadar büyük bir önemi var o zaman?

    bu sorunun cevabını tam anlamıyla verebilmek için biraz tarih okumak gerekiyor. gelin başlayalım!

    2009 ve 2010 yılında bölgede yapılan kazılar sonucunda, şimdiki timbuktu kasabasının 7-8 kilometre kadar dışında kurulmuş olan antik bir kentin 9'uncu yüzyıl ilâ 10'uncu yüzyıl arasında bir dönemde yok olduğu biliniyor. muhtemelen bu dönemi takip eden 50-60 yıllık bir dönem içerisinde tuareg kökenli tüccarlar ve onların ailelerinin yerleşmesi maksadıyla bilinen timbuktu'nun kurulduğu tahmin ediliyor. yaklaşık 100-150 yıl kadar başına buyruk ve şehir devleti diyebileceğimiz bir şekilde siyasi ve ticari hayatını sürdüren timbuktu, özellikle bereketli nijer nehri ve vadisinden çıkarılan deniz ürünlerinin ve bölgenin en önemli ticari eşyası olan tuzun kuzey afrika'ya ve oradan da akdeniz havzasına taşınması açısından hayati bir merkez konumuna yükselmeye başlamıştı. bu da sahraaltı afrika bölgesinin güçlü krallıklarından gana'nın gözlerini bu tuareg kentine dikmesine yol açtı. 1300'lerin başında kısa bir süre gana krallığı'nın yönetimine girdiği düşünülen bu şehri, bu krallığın çöküşüyle birlikte 1324 yılında mali imparatoru mansa musa asker kullanmadan ve dönemin timbuktu valisi farba musa'ya bir dizi ticari imtiyaz vermek suretiyle imparatorluğu'nun bir parçası yapmayı başardı. niani kentinin uçsuz bucaksız altın madenleri üzerinde kurulu imparatorluğuna bir de tuz ticaretinin merkezini ekleyen mansa musa, bu şekilde dünyanın en zengin insanı titrine mazhar olmuştu.

    zamanla, djenne ile birlikte mali imparatorluğu'nun doğusunda bir kültür merkezine dönüşen kentin, 1400'lü yılların başlarında nüfusunun 90 bin ilâ 110 bin arasında olduğu tahmin ediliyor. özellikle 1390'larda açılan büyük islam ünversitesi ile beraber, pek çok islam âlimini de ağırlamaya başlayan kentin, kültürel anlamda zirvesine ulaştığı tarihler diyebileceğimiz 15'inci yüzyılın ilk yarısından hemen sonraysa uzun ve sancılı düşüşü başlıyor.

    1440'ların başlarında mali'deki taht kavgalarından hareketle bağımsızlıklarını ilan eden tuaregler, sadece 20 yıl sonra sonni ali önderliğindeki songhay imparatorluğu'nun himayesi altına giriyorlar. askia mohammed yönetiminde yeniden ekonomik olarak canlanan şehrin 16'ncı yüzyıl boyunca tuz, köle ve altın ticaretindeki rolü eskisi kadar olmasa da yeniden önem kazanıyor. ancak, 1591'de songhay imparatorluğu'nu yıkan fas'ın himayesine giren kent, 1593-1597 yılları arasında dönemin fas sultanı ahmed el-mansur tarafından büyük bir tasfiye ve yer yer katliama maruz bırakılıyor. özellikle, "islami öğretileri yanlış aktardıkları" bahanesiyle yüzlerce din adamı ya öldürülüyor ya da başka şehirlere kaçmak zorunda bırakılıyorlar. bu ayıklama sonrasında da şehirdeki kültürel ve akademik yaşam neredeyse tamamen son bulurken, kentin ticari önemi azalarak da olsa devam ediyor.

    fas, armalar, tuaregler, hamdullah krallığı derken yaklaşık 250 yıl boyunca sürekli bölgedeki krallıklar ve halklar arasında el değiştirip duran timbuktu, nüfusu 15 bin civarına inmiş ve ticari önemini de coğrafi keşifler sebebiyle yitirmiş bir halde 1893 yılında fransız kolonileri yönetimine girdi ve 1960 yılında mali bağımsız olana dek tarihi öneminin yakınından bile geçemeyen bir kasaba olarak bu sınırlar içerisinde kalmayı sürdürdü.

    bu kadim şehir, hâlen 1300-1500 yılları arasındaki öneminin ve değerinin çok uzağında olsa da, 2009 yılındaki unesco araştırmaları ve 2014 yılında çekilen aynı isimli film * film ile popüler kültürde kendisine yer etmeyi başarmıştır.

  • bu ifadeyi tarif etmeye kelimelerim yetmiyor. sadece olaya psikolojik olarak bakacağım. bu yangının insanlarda, özellikle çocuklarda bıraktığı travmalar, yaralar kolay silinmeyecek. kocaeli depreminden sonra ev verildi. ama o dönem orada olanların kulağından yardım edin çığlıkları hala gitmiyor. kapıyı sert çarpsan deprem zannediyorlar.

    psikoloji diye bir bilim var ve travma, travma sonrası stres bozukluğu gibi kavramları bilmelerini beklemiyorum. ama lütfen yorumun da, cehaletin de bokunu çıkarmasınlar.

  • - en son kiminle çıktınız peki?
    - semra ile efendim, okulda tanışmıştık.
    - ezgi ile çıkmadınız mı?
    - hayır efendim.
    - açıkcası ben en az bir ay ezgi tecrübesi olmayan insana kız verme taraftarı değilim.
    - aslında tam çıkmak üzereydik, araya askerlik girdi malumunuz...
    - peki beş sene sonra kendini nerede görüyorsun delikanlı?
    - sizlerle birlikte yazlıkta okey masasının başında görüyorum efendim, hatta siz okeye dönüyorsunuz.
    - güzeeel, hanım benim kanım kaynadı bu çocuğa.

  • ölen evladını suçlarken kendisine ve oğlunu kucağına attığı cemaat yurduna leke sürdürmediği açıklamalardır. ahiretine faydalı olmak istemiş... umarım o çocuk ahirette yakana yapışır da yaşatmadığın günlerin hesabını sorar sana...

    siyasetçisi, seçmeni, göz yuman işbirlikçisi, cemaati, şeyhi ve şarlatanı... hepiniz bir olup gençlerin hayatını çaldınız... geberip gittiğiniz gün bu ülkenin en büyük 2. milli bayramı olacak..

    daha önce yazmışım, aynen bırakıyorum:

    "misket oynayıp, bisiklete binmesi gereken çocukları ekonomist yaptınız, dersleri ile ilgilenip ilk kız/erkek arkadaşlarını edinip, sosyal ilişkileri öğrenecek gençleri hukukçu yaptınız. üniversite sınavına hazırlanacak gençleri gelecek kaygısına boğdunuz, üniversitede okuyan gençleri özgürlükleri ile sınadınız.

    gençleri ülkeden kaçıp gitmeyi düşünecek hale getirdiniz. kendinizden ve destekçilerinizden nefret ettirerek büyüttünüz.

    ülkenin bugününü çaldınız, geçmişine ihanet ettiniz, geleceğine ambargo koydunuz, peşkeş çektiniz...

    geberip gittiğiniz gün bu ülkenin en büyük 2. milli bayramı olacak..."