hesabın var mı? giriş yap

  • çalışan insanın bazen tek tesellisi olabilen aktivite. cumadan market stoğu da yapılır hatta ekmek bile fazla alınır ki ekmek almaya bile inilmesin. dis dünya ve insanlara karsı bir sogukluk vardır. özellikle buyuk sehirlerde çalışanlar ya da ısı insanla olanlar. mümkünse haftasonu insan görmek istemezler. sessizlik, huzur minik bir tatil. yaslanıyor muyuz acaba

  • marketlerde satılan şu 32'lik falan kocaman paketli tuvalet kağıtları var, onları satın alamıyorum. sanki her gören "oha lan, o nasıl bir sıçmak öyle" diye düşünecekmiş gibime geliyor, utanıyorum. ikililerden alıp çıkıyorum.

  • california'da yaşamış alexander ve jeanette tozcko adındaki çifttir. erkeğin kalçası kırılınca kadın da yatağa düşmüş ve aynı gün içerisinde birbirlerine sarılarak ölmüşler. 8 yaşından beri de birbirleriyle flörtleşiyolarmış.

    ne aşklar var be

  • bir kere arkadaşla starbucks'a gittim. isim soruldu, arkadaş murtaza dedi. bardağın üstüne murtaza yazıldı ve çıkışta güldük.

    sonra bu benim çok hoşuma gitti. kızların tercih ettiği piç erkek var ya, adını murtaza diyen arkadaştı benim için.

    ben de piç olmalıydım, ben de böyle ibnelikler yapmalıydım. starbucks'a gittim tekrar adımı sordu, utanarak sıkılarak mıy mıy bir sesle murtaza dedim. çıkar kimliğini dese bittim ama. starbucks'ta rezil olmayı kaldıramazdım, naif bir insanım ben.

    19 tl murtaza bey dedi eleman. cebimde 20 tl var. kredi kartımı tam çıkartıyordum ki kartın üstünde gerçek ismimin yazdığı geldi aklıma. neyse ya ben nakit vereyim dedim, 20 tl uzattım, 1 tl para üstünü aldım ve ebesinin .mındaki evime yürüyerek gittim.

    piçlik benim neyime lan?

  • üzerine çok fazla spekülasyon yapılmış, estetik, sanatsal, kendi duruşu içinde değil de, dinleyicisinin çizdiği kümülatif imaj ile yargılanmış müzik türü. şimdi, simon reynolds kalemini hex üzerine oynatırken, dinlediği, algıladığı ve yorumlaması gerektiği müziği mevcut janrlardan ayırmak için, o ayrılığı göz önüne getirebilmek için post-rock terimini türetti. ileri dönemlerde bu türetimin müzik sahasında ne tür ayrılıklara, infiallere, çelişkilere, tartışmalara yol açacağını düşünmemişti ve tartışmaların bu boyuta geleceğini öngörmemişti. post-rock'ın göbeğinde yattığı sorunsal, bir müziğin janrlaştırılması, bunun sınırlarının çizilmesi ve o sınırların tek boyutta olmaması değil, -- bu bambaşka bir tartışmanın mevzusudur -- notalardan, bunların permütasyonundan-kombinasyonundan ortaya koyulan birikimli bir metanın insanların kimliklenmesini sağlayabilmesi, hatta bunu dayatabilmesidir.

    insanları ekonomik durumlarına göre belirli sınıflara ayırmak, hepimizin malumu, kaçınılmaz, acı bir gerçek. mevzunun acı kısmı, işbu somut olarak varlıksız bir kast sistemini yaratmak değil, bu kast sistemine göre insanların yapması gerektikleri şeyleri, zevklerini, yapabileceklerini, yapamayacaklarını, ne olması gerektiklerini aloke etmek. buradan çıkarılacak şey şu ki; post-rock'ı, progresif rock'ı dinleyecek insanın belirli bir gelir düzeyini aşmış olması, belirli bir sosyal statüye ulaşmış -- mümkünse bunun üstünde olması -- psikolojik durumunun buna elvermesi ve sair toplumsal normların bu kişiye post-rock, progresif rock dinleme hakkını vermesi gerekiyor. bu kuramın üzerinden devam edersek; asgari ücretle çalışan bir garson, ne kadar istek duysa da, dürtüsü olsa da, mevzu bahis türlerden haberdar olsa da, bu türleri dinleme muvaffakiyetine ulaşamıyor, zira sosyal sınıfının dinlediği ortak tür arabesk olarak aloke edilmiş.

    bu örneği biraz daha distopik bir boyuta çekersek; janrlaştırma ve janrları sosyal sınıflara atama durumu, hali hazırda gelişmekten olan sosyo-modern bir toplumun yakın geleceğinde, bürokrasinin içine dahil edilebilir ve kast sistemi daha da somut hale getirilebilir. bu uygulama aracılığı ile, sosyal bariyerler daha sağlam hale getirilip, insanların her biri ile iletişimi kolay şekilde engellenebilir. -- işbu segmentasyon sair şeylerle de yapılabilir, ama janrlar, hali hazırdaki çizilmiş sınırları ile, bu iş için ziyadesiyle uygun görünüyor -- bu tür bir ayrımdan çıkabilecek şey şu ki;

    1- asgari ücret: arabesk, türkçe pop, tezgah altı disko
    2- açlık sınırı: elit türkçe pop, türkçe rock
    3- yoksulluk sınırı: burası bayağı kozmopolit, türkçe rock'tan heavy metal'e kadar uzanan bir skalayı barındırıyor
    4- bunların üstü: jazz, blues, klasik, neo-klasik, post/prog. rock

    gibi bir sınıflandırma yapabilir, bunu huxleyan bir toplumda yaşatabiliriz. henüz, kan bağı ile, genler ile aktarılabilen bir sınıflandırma sistemimiz olmadığına göre, bu tür sınıflandırmalar pek ala kullanılabilir.

    bu tür bir janr dağılımını ideolojilerin üzerine de yapabiliyoruz, tabii ki. sol kanat diye tabir edilegelen kısmın, sıklıkla -- kimileri sürekli -- yeni türkü, ezginin günlüğü dinlediğini görmek mümkün. işin daha acı yanı, bu grupları 7/24 dinlemenin kendilerinin politik-aktivist kimliklerine katkı yaptıklarını düşünüyorlar. aktivist kimliklerini bulamamış, nasıl politik olabileceğini kavrayamamış insan güruhlarının, bu tarz hal ve davranış bütünlüğü içinde, kendilerini bu şekilde politik göstermesi de, ideolojilerin şovenist taraflarının müziğin kanatlarına yıkıldığının bir işareti.

    hülasa, insanları bir müzik türü üzerinden kimliklendirmek, kişiliklerini belli kalıplara sokmak, yeni ayrılıklar ve horgörüler dışında, göründüğü üzere bize bir şey kazandırmıyor. post-rock'ın şu zamana kadar -- tamamen beşerî faktörlerden dolayı -- edindiği elitist bir duruşu var. lakin, janrlaştırmaya, ülke sınırlarının çizilmesi ciddiyetiyle ve bu kesinlikle bakmanın mantık sınırları çerçevesinde olduğunu düşünmüyorum.

  • olum siz nasıl insanlarsınız, mbappe başlığa geliyorum adam yerden yere vuruluyor, messi'ye gidiyorum orada da aynı; her 5 entryden 4ü şöyle kötü böyle penaltı, böyle işe yaramaz.

    olum messi, mbappe falan işlerinde bu derece kötüyse sizler nesiniz la? yapmakta olduğunuz iş göz önüne alındığında hangi seviyede yapıyorsunuz? messi tarzı bir oyuncuya sözlükte köpek çektiğiniz esnasa kendinize "ben kimim ve yaptığım işte hangi seviyedeyim ulan" diye bir sorun.

    çok basit bir soru; hayatta neyi messi'nin mbappe'nin futbolu becerebildiği seviyede yapabiliyorsunuz? bakın hobi olur, iş olur, oyun olur, yapılan herhangi bir "şeyden" bahsediyoruz. geç klavyenin başına yaz allah yaz. te allahım...

  • 1. haksuzluk ney?

    2. her kuşu sevdik bi leylek cemaati mi es geçtik?

    3. ergenekon, balyoz, madımak vs. olaylarına tavırlarını unutmadık. kısa hurma tırmalama formulü ile hesapla.

    4. her şeye rağmn sizin için bile adalet. evet.