hesabın var mı? giriş yap

  • halkımızın "sınırsız" kelimesinin sınırlarını zorladığı dönemlere ait furyadır.

    genellikle, sınırsız pizza masası ortada olurdu. yanında sınırsız salata ve makana da yer alırdı ama kimse bunlara yüz vermezdi.

    pizza tavaları gelir gelmez, nereden, nasıl ve ne şekilde başarıyorlardı, halen benim için muammadır, 20-30 kişi masanın başına toplaşır, saniyeler içinde yeni gelen pizzaları bitirirlerdi. sanki ertesi gün kıtlık başlayacakmış gibi tabaklarını tepeleme dolduranlar, beş dakika sonra gelen pizzalara saldırırlardı... tam bir tüketim çılgınlığı...

    en çok beyaz peynirli pizza kalırdı geriye, bir onu beğenmezlerdi...

    sınırsız pizzanın sınırlarının zorlanması edinimine katılmak, yorucu ve stresli bir aktiviteydi. bu ork gözlerim son kalan karışık pizza dilimini almak için birbirine çatal sallayan teyzeleri gördü -- oysa ki, beş dakika sonra yeniden gelecek.

    bir iki denedikten sonra, anladım ki bu iş bana göre değil. ben bir sınırsız pizza savaşçısı olacak yeteneğe sahip değilim. ruhumda yok.

    o yüzden, pizzacıya gittiğimde, hiç bu işe bulaşmaz, kendim için sipariş verirdim. stres yok, yeni gelecek pizzaları şahin gibi beklerken tabaktakileri mideye tıkıştırmak yok... rahat rahat, mis!

    bir keresinde, yine pizzacıya gittim. oturdum. bu 20-30 kişilik ekip, sınırsız avında. hiç bulaşmadan kendi siparişimi verdim. tam uzanıyordum ki, benim masaya daldılar. evet; cidden benim masama gelen pizzayı kapıştılar. neyse ki, garsonlar anlayışlıydılar, çok özür dileyerek beni bunlardan uzakta ayrı bir masaya oturup, aynı pizzadan getirdiler, içecekleri de ikram ettiler.

    böyle de bir "sınırsız" anım vardır.

  • blackstar'dan 6 sene sonra 29. stüdyo albümü çıkan uzaylı. ismi de toy, ismi gibi bowie'nin toy zamanlarını anlatan bir albüm.* bu albümün mazisi dile kolay tam 60 senelik. albüm 2000 senesinde kaydedilmiş ancak kaydedilen parçaların neredeyse hepsi 1964 ve 1971 arasında kaydettikleri parçaların yeniden kayıtları. 1990'ların sonunda bowie sahne şovlarını ve yarattığı gerçekliği (bkz: sound and vision) hayatında ilk ve son defa bir kenara koyar ve kendini normal bir rockstar gibi ''sadece'' şarkı söylemeye adar. 1964'te ilk single'ı liza jane'i yayınlayan bowie tam 1969'daki space oddity'ye kadar listelerde büyük bir başarı gösteremez. üstelik space oddity 2. albümdendir. yani ilk albümü bile yok hükmünde gibi bir şey.* kendisini ''sadece'' şarkı söylemeye verdiği sırada ilgilileri dışında çok az kişinin bildiği ve günümüzde hâlâ pek umursanmayan bu 5 senelik dönemdeki şarkıları tekrardan kaydetmesi tesadüf değildir. bowie için önemli olan sadece space oddity, the man who sold the world, hunky dory, ziggy stardust, aladdin sane, berlin trilogy, heroes, under pressure ve 80'lerde yaptığı pop rock değildir. kendine ait olan bilinen ya da bilinmeyen, sevilen ya da sevilmeyen her şey yine onundur. yani onun için de kendisine ait olan şeyler ün ve paradan daha önemlidir. zamanında hem pop yapıp milyarlarca insana kendini tanıtan ve yine bundan uzaklaşan çok az insan vardır. zaten baktığınız zaman david bowie'yi anlayabilen insan sayısı bir elin parmaklarını geçmez. hem bu kadar ünlü olup hem de bu kadar az anlaşılmak ilginç, komik ve üzücü bir ironi.

    şimdi gelelim diğer konumuza; bu albüm şimdiye kadar neredeydi? çok basit, internette. bilmeyenler için ufak bir hatırlatma yapayım; david bowie son konserini kalp krizi geçirdiği için 2003 - 2005 civarı veriyor. hatta yanılmıyorsam adam bildiğin konserde kalp krizi geçiriyor. ve artık konser kariyerini kapatıyor. müziğe de uzun bir süre ara verse de albüm yaparak devam ediyor. zaten blackstar'ın çıktığı gün de vefat ediyor. nasıl ki kansere yakalanınca ölümünü hissedip blackstar albümünü yaptıysa (albümdeki şarkı sözlerine ve albümden yani ölümünden hemen sonra çıkan no plan ep'sindeki killing a little time şarkısının sözlerine dikkat edin) aynı şekilde toy albümünü de yapıyor. gönül verdiği ilk dönem şarkılarını son bir defa söylemek istiyor. ve bunu yapıp üzerine bir de albüm kaydediyor. albümü 2001'de yayınlamayı planlasa da o dönem bünyesinde bulunduğu plak şirketi emi/virgin'in mâli sıkıntıları nedeniyle albüm rafa kaldırılıyor. buna çok içerlemiş olacak ki 20 senelik plak şirketinden ayrılıyor ve iso/parlophone'a geçiyor. bu plak şirketleri o kadar hain ki; yahu bu adam en ünlü zamanlarını seninle geçirmiş, sana milyon dolarlar kazandırmış ama hâlâ tek düşüncen çıkarın. bowie sen de bir dönem ingiltere'nin en zengin müzisyeni bile seçilmişsin ama hâlâ milletin ağzına bakıyosun.* neyse işte bu şekilde albüm yalan oluyor ve ''kayıp albüm'' statüsüne düşüyor. ancak sonraki yıllarda bazı parçaları birkaç single'da, stüdyo ve toplama albümlerinde azar azar yayınlanıyor. 2011 senesine gelindiğinde ise bu albüm baştan sona internete sızdırılıyor. işte bu sayede bu albüm dinlenebiliyor. bowie'nin ölümünden sonra ise 2021'in sonunda iso/parlophone plak şirketi bu albümü ''kayıp albüm'' kategorisinden çıkartıyor ve basıyor. 2022'nin başında ise spotify gibi mecralara da eklenip ''toy:box'' eklemesiyle deluxe edition olarak yayınlanıyor. peki neden şimdiye kadar beklenildi? çünkü david bowie ismi çok büyük bir marka ve öldüğü için bundan iyi bir çıkar sağlanması gerekiyordu. başarılı da olundu. bu albüm plak şirketine blackstar'dan sonra en büyük kârlardan birini elde ettirdi; hem de 4 ay içinde. gördüğünüz üzere karşımızdaki albüm hem çok eski hem de çok yeni bir albüm.

    parça listesi:
    1 - i dig everything / 1966 çıkışlı aynı isimde single
    2 - you've got a habit of leaving* / 1965 çıkışlı aynı isimde single
    3 - the london boys / 1966 çıkışlı rubber band single'ının b yüzü
    4 - karma man / 1970 çıkışlı the world of david bowie toplama albümü
    5 - conversation piece* / 1970 çıkışlı the prettiest star single'ının b yüzü
    6 - shadow man* / yayınlanmamış, ilk olarak 1971'de ziggy stardust için yapılan kayıtlardan
    7 - let me sleep beside you* / the world of david bowie (hem de klipli)
    8 - hole in the ground / yayınlanmamış, 2019'da conversation piece toplama albümü
    9 - baby loves that way* / 1965 çıkışlı aynı isimde single
    10 - can't help thinking about me / 1966 çıkışlı aynı isimde single
    11 - silly boy blue / 1969 çıkışlı ilk stüdyo albümü david bowie
    12 - toy (your turn to drive)* / yayınlanmamış

    ek parçalar:
    (toy:box) disc 2:
    1 - liza jane `(alternative mix)` / 1964 çıkışlı ilk single
    6 - the london boys (alternative version)
    7 - silly boy blue (tibet version)
    9 - in the heat of the morning (alternative mix) / the world of david bowie

    notlar:
    1 - conversation piece'in 2002'de heathen albümünün limited edition versiyonunda yayınlandı.
    2 - shadow man, you've got a habit of leaving ve baby loves that way 2002'de slow burn single'ının japonya versiyonunda yayınlandı.
    3 - let me sleep beside you ve toy (your turn to drive) 2014'te nothing has changed toplamasında yayınlandı.

    ek 1: (toy:box) disc 3'te unplugged ve ''hafif elektrikli'' versiyonlar yer alıyor.
    ek 2: toy döneminde kaydedilen uncle floyd ve afraid parçaları bu albümde olmasa da 2011'deki sızıntıda yer alıyor. fakat bu sızıntıdan önce bu parçalar zaten heathen albümünde yeni bir şarkı olarak yayınlanmış (uncle floyd, slip away adıyla).

    sonuç olarak; şahsen bowie'nin bu sound'larını pek sevmiyorum (1999 - 2003 arası). ancak her şeye rağmen ölmüş bir sevdiğime tekrardan sarılmış gibi hissettim. bu albüme blackstar'dan sonra çıkan bir albüm olarak yaklaşmak yanlış olur. ölmüş birine son defa sarılabilip öyle veda edebilmek yaşayan hemen hemen herkesin en büyük hayallerinden biridir. bu niyetle dinlemenizi ve yeni kayıtlarla eski kayıtları karşılaştırmanızı tavsiye ederim. üzerine bir de blackstar ve no plan ep'sini çakarsanız ortamlarda art rock diye kafa açarsınız artık.* bu arada bowie berlin'e takıldığı zamanlarda türklere saran bir tip. hatta yassassin diye bir parçası bile var. toy kelimesinin ne anlama geldiğini bilip toy zamanlarını tabir etmek için bu ismi koymuş bile olabilir. evet bu denli bir manyak idi rahmetlik. ruhu şad, mekânı cennet olsun.

    edit: entry'yi ilk başta toy başlığına eklemiştim. buraya da bir bkz. vermiştim. ancak buradan daha çok okunacağını düşündüğüm için buraya taşıdım. amacım ilgi çekmek değil, daha fazla insanı haberdar etmek. ve mümkünse bowie dinletip mutlu etmek. anlayışla karşılanır umarım. zaten bowie hakkında da epey bol bir bilgi var. bir yanlış yok ortada, tam tersi bir yanlıştan dönmek var.*

  • "bence japonlar gözleri kısık olduğu için uzun yaşıyor olabilir. ekran parlaklığı gibi, şarj uzun gidiyo."

  • ya allahın vasıfsız ergeni nasıl sürekli gündem olabiliyor. takip etmiyoruz, görmek istemiyoruz ama her yerde karşımıza çıkıyor.

  • ulan basligi acan ahlaksiz adam, dinlememissin bile. adam gitmis ormancilarla konusmus daglarin icine girmeyin belli yerler belirleyin buralari sogutun demis. adamda gitmis cebinden parasiyla bot erzak malzeme almis onunla ugrasiyor. kufr edecegim dava edip para kazanmaya calisacaksin ahlaksiz.

  • üstad ilber ortaylı'nın ifadesi. link

    türkiye'de herkesin üniversiteye gitmeye merak salması çok yanlış.

    işte ilber hoca'nın bu konuda söyledikleri:

    * türklerin yanlış bir anlayışı var: herkes üniversiteye gider. hayır. herkes üniversiteye gitmesin. herkese tabii ki kara cehaletten kurtaracak bir eğitim verirsin, herkese iş yapacak bir eğitim verirsin, zanaatçı olur, başka bir şey olur. ama herkesi üniversitede okutamazsın.

    * aynı ananın babanın üç çocuğu birbirine benzemiyor. bu bir vergi... siz yetenekli bir çocuğun bulunduğu bir yeri, öbürüyle dolduramazsınız.

    * herkesin üniversiteye gitmesinin acısını tadacaklar. müthiş paralarla okuyanlar, iş bulamayacaklar, ancak daha basit, daha pratik dalları öğrenmek için de geç kalmış olacaklar. çok hazin şeyler bekliyor türkiye'yi.

    * her çocuk bürokrat olmak istiyor, genel müdür olmak istiyor, savcı olmak istiyor. oysa iyi bir marangoz, iyi bir tesisat tamircisi, iyi bir elektrikçi çok daha önemlidir. herkesin hekim ve göz hekimi olması şart değil. optik alanında çalışan ustalar çok daha önemlidir. herkesin üniversiteye gitmesi demek şu demek: genç yaşta öğrenilecek bir dolu meslek varken oyalanmak demek.

    * bu kadar işletmeciyle ne yapacağız, çok merak ediyorum. bu kadar çok sosyologla ne olur çok merak ediyorum. liseden sonra herkesi tarih fakültesine yollamanın manası nedir?

    bizdeki üniversite, üniversite değil

    her ile üniversite açılması konusunda da ilber ortaylı çok dolu.

    bunun yanlış olduğunu söylüyor.

    * dünyanın neresinde 70 ilde 70 üniversite diye bir şart var. böyle şart olur mu? ille de taşrada üniversite yapacağım diye bir şey olmaz. taşrada üniversite olabilecekse olur, olmayacaksa olmaz.

    * bir üniversitenin üniversite olabilmesi için her şeyden evvel laboratuvar ve kütüphane lazım. var mı bunlar? en merkezdeki üniversitelerde bile yok.

    * iyi bir üniversite için iyi öğretim kadroları gerekir... iyi bir üniversite için medeni eğitim ve yaşamı sağlayan kampus gerekir. bunlar olmadan üniversite olmaz.

  • uzun süre uğraşarak, benden habersizce, yanlış verilmiş bir karar sonrasında geçmek zorunda kaldığımız kotalı internet tarifesinden (yaklaşık 5 gün boyunca en az 6 saatlik telefon görüşmesi yapmak, onlarca yönetici ile uğraşmak zorunda kalmıştım) kurtulmanın sevinciyle yaşayan biri olarak konuşacağım bak şimdi. adı limitsiz, kendi kotalı tarifelerin internet tarifesi olarak satıldığı, "sınırsız görüşme" isimli cep telefonu abonelik paketlerinin 5000dakika konuşmayla sınırlı olduğu bir ülkeden sesleniyorum sana.

    insanları yağ kuyruklarında yaşattılar yıllarca, ekmek ve benzin kuyruklarında. kendileri yerken, bizi aç bırakıp rezil ettiler dağa taşa, kurda kuşa. sonra kepçeyle getirip kaşıkla bize vermeye başladılar, karnımız doydu sanıp güvenmeyi sürdürdük hepsine. sonra internet minternet derken teknolojiyle tanıştık, başta rezil, sonra düzgün, sonra da aptal uygulamalarla karşı karşıya kala kala internet kullanıcısı olduk. sonra da adil kullanım denen bok çıktı.

    uzağa gitme, sadece benden önce konuşanların yazı olarak bıraktıklarına bak biraz...

    şimdi anlıyor musun neden "adil kullanım" diye bir bok çıktığını sevgili sözlükçü arkadaşım. bak o zihniyet kendini gösterdi hemen. "aylık 50gb'lık ne yapıyorsunuz?" diye soruyor. "tanesi 800mb'tan kaç film eder" hesabı yapıyor. hem de bunu; tüm dünyanın bağlantı hızı konusunda gigabitlere taşınmış olduğu bir zaman aralığında soruyor. bu mantıktaki adamlar o mevkilerde oturduğu için adil kullanım diye bir halt var işte. "800mb'lık 5 film neyinize yetmiyor?" diyecek kadar salak tiplemelere yöneticilik koltuğu devredildiği için sen ve ben bu gerizekalı uygulamalara maruz kalıyoruz işte.

    ipsala'dan öteye geçirsen milletin kıçıyla güleceği bir düşünme algoritmasına sahip bu insanlar yüzünden "kota" diye bir bokla yüzyüzeyiz. adil kullanımmış, peh. en büyük adaletsizlik, senin gibi embesili oraya yetkili yapan yüzünden karşımızda bizim.

    hayata bir pringles kutusunun içinden bakarsanız, sadece basit bir yuvarlağa sığar her şey. onun dışında kalanları görme şansınız yoktur. iptv, htv, hdtv, voip, ultrahd vesaire gibi şeyler hep o çemberin, yuvarlağın veya dairenin dışında kalır pringles kutusuna kafanızı gömüp onun dışına bakamaz olduğunuzda. bir blu-ray film 25 veya 50gb boyunda oluyor, eğer merak ediyorsan sevgili embesil arkadaşım. hani şu "ne yapıyosunuz o kadar interneti, kapatsanıza musluğu" derken sorduğun miktar.

    hem zaten sana mı düştü benim ne indirip ne yüklediğimin çetelesini tutmak? düşün şimdi; sen bana gelip 18 koltuklu bir minibüs satıyorsun. ben günün birinde arkadaşlarımla toplanıp pikniğe gitmek için biniyorum, beni yolda durdurup "minibüse bu kadar insan binemezsiniz, siz minibüse bu kadar insanla binerseniz adil bir kullanım olmaz" diyorsun. sonra da benden sana insanmış gibi davranmamı bekliyorsun. var mı öyle tatava? senin o fındık kadar aklının üretebileceği üç beş fikir, olsa olsa bu kadar kokuşmuş olur işte. bu kadar leşsin, bu kadar embesilsin sen.

    50 gbyte neyimize yetmiyormuş... sttir git mal mısın nesin...