hesabın var mı? giriş yap

  • 26 ğustos 2018, muhabbet hızlı ve öfkeli 5- rio soygunu.
    bizim kafadarlar da filmi kendince yorumluyor :

    c: bugün hızlı ve öfkeli 5 rio soygunu adlı filmden bahsetmek istiyorum.
    e: hızlı ve öfkeli'nin sonuncusu taş ve sopalarla çekilecek demiştiniz doğru mu?
    c: doğrudur, bunu başka şeyler için de demiştim.
    e: peki diesel dostumuz oynuyor mu filmde?
    c: evet, hesaplı olsun diye.
    e: dizelden o kadar sürat hayatta çıkmaz.
    c: devamlı yarışıyorlar ya film boyu kaç depo gitmiştir.
    e: dizel öfkeli olan, hızlı olan öbürü; benzinli.
    c: benzinli hızlı. bu da "beni devamlı geçiyor, ben yokuş bile çıkamıyorum." diye sinirleniyor.
    işte 5. filmin tüm hikayesi bu.

  • emekli albay kadri beyamca, günde üç paket maltepe sigarası içen güler yüzlü karısı çok da geç olmayan bir yaşta ameliyat masasında kaldığından beri, günlerini komşu dairemizde, belki de elli senedir oturduğu eski mobilyalı evinde yalnızlık içinde geçiriyordu.

    sabahları çok erken saatte bakkala yaptığı yürüyüşlerini, alışık olduğu gazetesi koltuğunun altında yavaşça kilidini açtığı kapıdan girerken hemen yanda duran eski tip kahve sandalyesine oturup sakinlikle ayakkabılarını çıkarmasını, beni görünce güzelce gülen yüzünü, şişe dibi kahverengi kemik çerçeveli gözlüklerini hatırlıyorum. uzak şehirde yaşayan, uzun boylu ve yakışıklı, emekli pilot oğlu ziyarete geldiği günlerde çok kereler şahit olduğum masa başı tebessümlü konuşmalarını ve birlikte sakin yudumlarla içtikleri viskinin güzel bardaklarını da...

    yaşlı adam iki kadehten sonra müsaade ister, bir saat sonra uyandırılmak üzere oğlunu tembihler, odasına çekilirdi.

    canının belli ki sıkkın olduğu zamanlarda “gel de kaçamak yapalım.” diye babamı davet ettiği günlerde aynı masada ben yine bardakların şekline hayran, yabancı markalı çikolatalar yiyerek sakin sohbetler dinlerdim.

    askerdeyken nereden aklıma düştüyse, kadri beyamca’yı özledim, “dönüşte ilk iş yanına uğrayayım” diye düşündüm. yaşım elverirse belki bana da ilk kez o güzel bardaklarda viski ikram eder diye heveslenmiştim.

    ben dönüş yolundayken meğer o da yola çıkmış.

    ...

    cenazeden sonra, evdeki kalabalığın bittiği saatlerde babamla birlikte kapıyı çaldık, oğlu açtı. askerlik üzerine sorduğu sorularla geçen uzun sohbet sırasında “bu adam babasının ölümüne üzülmek yerine neden benimle sıkıcı uçaklı silahlı muhabbetlere giriyor?” diye kendimi sorguluyordum. sonunda “insanların ölüme yaklaştıkça çevresindeki ölümlere alışması çok normal.” diye düşündüm. ama insan babasının ölümünü nasıl bu kadar metanetle karşılar? yeni bitmiş nöbetler, az önce kalkmış bir cenazeden sonra; komando okulundaki pilotluk eğitimi üzerine; fazlasıyla teknik terim içeren sohbetlerin içinde boğulduğum esnada viski şişesi geldi salona. sanki emekli albay kadri beyamca nöbeti oğluna devretmişti. babam, güzel bardaklar, garip isimli çikolata paketi, ben...

    belki de babasını sevmiyordu veya aralarında benim bilmediğim husumetler vardı. belki de konuyu açmak istemiyordu. ya da ben dövünmelere, ağlamalara, yüz yırtmalara çok alışmıştım. belki de modern evlerde acılar duvarlara kazınıyordu, komşular sessizce uyuyordu.

    ...

    uçakların hemen ardından başlayan siyasi sohbetin en ağdalı cümlelerinden birinin ortasında yakışıklı pilot birden ayağa kalkıp yatak odasına yöneldi. kapıyı sakince açıp “baba, kalk hadi” dedi. bomboş odadan geri dönen ses, suratına çarptı. aldığı derin nefesle tavana doğru uzayan boynunu içine çekip kafasını önüne eğdi, küçücük kaldı. kolundan tutup şişenin başına oturttuk. ben ağladım, babam ağladı, pilot çok ağladı.

  • kulübün klimalı odalarından bir tanesinde miloş krasiç 'e bir 5-10 pc tahsis edilip, akşama kadar yandex'te arama yaptırması gereken kulüp. günde 1000 arama yapsa, yılda deli para yapar.

    işe yarasın bari amk.

  • topluluk içinde ve bire bir konuşmada hareketlerinin değişimini gözlemlemektir.

    bazı insanlar yalnızken çok iyidirler, yargılamazlar, ön yargısız görünürler, anlayışlıdırlar. sonra yanınıza birileri geldiğinde ya da birkaç kişi birlikte bir yere oturup konuştuğunuzda bambaşka biri olurlar. tamamıyla değişirler, size değersiz hissettirirler, kendilerini kanıtlamak için yalnızken yapmadıkları şeyleri yaparlar ve bence bu bir insanın sahip olabileceği en berbat özelliklerden biridir.

    kısacası ıssız adada birlikte yıllarca yaşasanız dahi bir insanı tam anlamıyla tanımış olmayabilirsiniz, toplum içindeki hareketler o kadar önemli ki.

  • kesinlikle açıklayamadığım olaydır. akşamın ilerleyen saatlerinde özellikle hol bölgesinde sıklıkla duyulan sestir. arkadaş içinden çıkamıyorum! üst katta oturanların çocuğu yok. koca adamla kadın oturup kuyu ya da üçgen oynayamayacağına göre en sonunda "noluyo lan?" dedim. araştırmacı gazeteci kimliğimle etrafıma sorup soruşturdum, bundan muzdarip başkaları da var mı diye. bir kaç arkadaş benzer sesler duymuş ama hiç kimse bunun üzerine kafa yormamış. düşündüm düşündüm ben de bir şey bulamadım. anca rizeli müteahhitlerin eksik koydukları demir yerine betona misket karıştırıyor olmalarıyla açıklayabiliyorum.

  • video

    ilker canikligil, oppenheimer-imax-nolan ilişkisini güzelce anlatmış. imax hakkında bilale anlatır gibi detaylı bilgiler vermiş.

    özetle nolan bu filmle olmayacak bir şey yapmış ve imax kameralarıyla 70 mm 3 saatlik bir film çekmiş. bunun daha üstü yapılamıyor. çekilen filmin kalitesi teorik olarak 18k kabul ediliyor.
    -bunu dünya'da gösterebilecek salon sayısı 30. 17'si amerika'da.
    -türkiye'de bizim izleyebileceğimiz format kötünün iyisi gibi bir şey. görüntü kalitesi 2k.
    -nolan bu filme özel kodak'a film yaptırtmış. bu ölçülerde film daha önce kullanılmamış.
    -teknik olarak mümkün olmayan şeylerin sınırlarını zorlamış.
    -bunu yapan ilk yönetmen ve muhtemelen de son olacak. çünkü teknoloji aslında eski ve masraflı.

    70 mm salonların listesi
    ben amerika'da 19 tane saydım.

    debe editi: link
    bu linkte de daha önce hangi film kaç dk imax kamerasıyla çekildi bilgisi var.
    *oppenheimer tamamı imax kamerasıyla çekilen 4. film.
    *daha önce avengers:infinity war ve endgame tamamen imax kamerasıyla çekildi.
    *buna ek olarak the eight hundred isminde 2020 yapımı asya filmi de var.
    *oppenheimer ise 70mm 1.43:1 oranla çekilen en uzun film. rekor.
    *önceki rekorlar yine sanırım nolan'da çünkü tenet'in 75 dksı, dunkirk'in 79 dk'sı yine bu ölçülerle imax kamerasıyla çekilmiş.

    son olarak burda da nolan kendisi açıklıyor.

  • buna canı sıkılanın başka derdi yoktur.

    beni de arayan oldu birkaç kere. tarif ediyorum geliyor. konum atıyorum geliyor. canları sağ olsun.

  • bir üst modeli tavuğun suyunun yarısıyla çorba,diğer yarısıyla pilav yapan kızdır.hatta kemikleri de mahalledeki köpeklere verir.öyle candır.