hesabın var mı? giriş yap

  • ihtiyar delikanlı diye de bilinir, kore filmi lan bu deyip geçmeyin, tüm klişeleri yok edip sinemaya bambaşka bir boyut kazandırmıştır, bir dedikodu vardı tarantino 2004 canneste tüm jüri üyelerini karşısına alıp büyük ödülü bu filme verdirtmiştir diye, film ödülün hakkınıveriyor, psikolojinin dibine vuran film

  • yeni tayin olduğu alayı denetleyen albay, nizamiyedeki bankın başında nöbet tutan iki eri görüp “neden orada nöbet tuttuklarını” sormuş.
    “bilmiyoruz komutanım, eski komutanımızın emri ile sürekli bu banka nöbet yazılır” diye cevap vermiş askerler.
    merakını yenemeyen albay bir önceki alay komutanını telefonla aramış ve sormuş, “valla bilemiyorum” demiş eski komutan, “epey önceden konulmuş bu nöbet geleneğini biz de devam ettirdik.”
    ısrarla üç komutan geriye giderek bu nöbeti ilk koyan 80 yaşındaki emekli general’e ulaşılmış.
    “affedersiniz efendim, ben sizin 30 yıl önce başında olduğunuz alayın yeni komutanıyım” diye kendini tanıtmış albay, “nizamiyedeki bir bahçe bankının başında iki tane nöbetçi buldum. bu nöbeti ilk siz koydurmuşsunuz. bu bankın özelliği hakkında bilgi lütfeder misiniz?”
    emekli general “nasıl olur?” demiş, “boyası hâlâ kurumamış mı?”

  • büyük ihtimal öğrenilmiş bir fobi. zira bir diğer ismi de "repetitive pattern phobia". yani tekrar eden bir motif olmak zorunda. çoğu gösterilen örnek de hakkaten tiksinebileceğimiz biyolojik vakalar. bunları gördükten sonra her delik görenin korkmasını anlayamıyorum.

    eklenti: hayır işin komik tarafı bu bende bile oluyor artık. eskiden aklıma bile gelmezdi. ne çabuk kapıyoruz bu tür şeyleri.

    eklenti 2: ömür boyuluk bi vaka değil. gördüğünüz tripofobi örnekleri daha önce de dediğim gibi hakkaten iğrenç vakalar. sonra böyle delikler görünce kısa dönem hafızanızdan hemen onları hatırlıyorsunuz. gittikçe soluyor tabii bu imajlar.

  • gerçekten yaşamanın hakkını veren insandır. basit sayılabilicek insanlar gibi azıcık bir darlanmada ''bırakıyorum, daraldım, benden bu kadar, çok sıkıldım'' gibi sözcük ve sözcük öbeklerini kullanmaz. profesyoneldir. koşullar ve şartlar nasıl olursa olsun*,her zaman kendi kendine yeter, kimseye de muhtaç kalmaz. öyle diğerleri gibi kendi işiyle gücüyle, söylenmeleriyle etrafındaki insanları da bezdirip, bıktırmaz.

    çevremde öyle insanlar görüyorum ki, resmen ebeveynleri en son nasıl bırakmışsa aynı birikimleriyle devam ediyorlar. adamın kendisine kattığı hiçbir şey yok, şu ana kadar fabrika ayarlarıyla yaşamış ne kendisini güncellemiş ne de yeni bir şeyler katmış. bu durumda olan insanlar etrafta bolca bulunduğundan, kendi işini kendisi halleden insanlara hayranlık duymamak elde değil.

  • "lan ben koca cumhurbaşkanıyım, trt mi seyredeceğim, nat geo wild seyrederim hep"

    diye de devam etmiş olabilir.

  • ortalama türk insanı'nın portresidir.

    - her türlü lüksü dibine kadar kullanıp, ortamlarda mütevazı görünmeye çalışmak,

    - gelenek- göreneklere bağlı, milliyetçi, muhafazakar bir görünüm ile bu kesimin sempatisini kazanarak istediği yere yönlendirmek ve tabi bundan menfaat elde etmek,

    - ideolojisi , niteliği fark etmeksizin maddi güç , mevki , popülarite sahibi iş insanı, sanatçı, siyasetçi, bürokrat ile ''nolur n'olmaz , ileride işimiz düşer'' menfaatiyle iyi geçinmek,

    kısacası omurgasızlığın binbir türlüsünü barındırır.

    tipik bir sakaryalıdır...

  • candan erçetin'in kliplerinde "bu dünya böyledir, biz bunları çok zaman önce yaşadık, gördük, dertler gelir geçer" der gibi yaptığı gülümsemesi.

  • türkçe karakter kullanmadan iki üç kere tekrarlayınca hissettiğim gubik his.

    hee hee birlesik yazılıyor bre mimarlik nokta kom.

  • - iyi gunler hanfendi , annem iyi yuruyemiyor da... kendisine bi elektrikli sandalye* alabilir miyim?

    (hayirsiz evlat , bi yuruyemiyor diye idamina karar vermis bile kadincagizin)