ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
milli dayanışma kampanyası
-
durum çok kötü çok. bu gece benim bütün umudum tükendi artık. herkes tedbirini alsın arkadaşlar.
verilen vergiler nerede? içtiğimiz su bile vergi. işsizlik fonu nerede? ah nerede vah nerede.
size destek olmayacağım çünkü yarın işime son verilirse aç bırakacaksınız.
size destek olmayacağım çünkü göz göre göre işe gitmek zorunda bırakılıyorum, evde bekleyenlere ne zaman bulaştıracağım diye düşünüyorum.
size destek olmayacağım çünkü kötüsünüz.
demet akalın'ın ayakları
-
yer kabuğunun henüz soğumadığı dönemlerden izler taşıyan ayaklardır.
ukrayna silahlı kuvvetleri bayraktar paylaşımı
-
çok değil bundan 1.5 sene önce rusya'nın ankara büyükelçisi aleksey yerhov s-400'ler hakkında ne demiş beraber bakalım.
'türkiye'nin bizden satın almak istediği ürünü biz sattık. bu sistemlerin sahibi türkiye'dir. tamamen ülkenin kararına bağlı bir durum. duruma basit bir örnekle bakalım: ben bir aracın distribütörüyüm siz de benden araç almak istediniz. satış yaptık. sizden parayı aldım, aracı verdim. araç sizin. ister plaja gidin, ister patates taşıyın, isterseniz üstüne makineli tüfek monte edin savaşa katılın,onu garajda saklamak sizin doğal hakkınız.'
kaynak
bu açıklama ışığında ukrayna isterse sihaların üzerine makineli tüfek takıp taraya taraya bile gidebilir, isterse de marş şarkı yazar ve bundan türkiye'nin sorumlu tutulması gibi saçma bir mantık olamaz.
(bkz: senin adamın gol diyo)
woodkid
-
the golden age albümünü bugün baştan sona tekrardan dinledim. albümü uzun senelerdir biliyor olmama rağmen şarkıların bağlantılarına hiç dikkat etmemiştim. aslında, albüm baştan sona üzücü bir hayat hikayesini anlatıyormuş ve ben hiç fark etmemişim.
1- the golden age: hikaye, değeri bilinmeyen ve yakında bitecek olan bir çocukluk dönemi , "the golden age" olarak isimlendirilerek başlıyor.
"did you ever feel
we're falling as we grow?"
2- run boy run: daha önce de belirtildiği gibi altın çağ biter ve çocuk hayata atılır. şimdi ise çocuk, içinde bulunduğu bu yolda karşılaşacağı zorluklar için uyarılır.
"run, boy, run! this world is not made for you
run, boy, run! they’re trying to catch you"
3- the great escape: artık çocuğun yanında bir yoldaş vardır. üstelik kaçmışlardır. yani özgürlerdir. ama yine de hayatın bilinmezliğinden dolayı bir korku içerisindedirler. görüş açıları genişlemiş olsa da ne olacağını bilmiyorlardır.
"tell me that we'll always be together"
4- boat song: bütün bilinmezliklere rağmen bir yolculuğa çıkılır. korkuyorlardır ama korkudan daha üstün olan bir şey bu yolun kapısını açmıştır.
"we packed our bags and said farewell
untied our knot and raised the sail"
5- i love you: korkudan daha üstün olan bir şey? aşk? evet evet aşk. ama tek taraflı olanından. sevgisinin karşılığını bulamayan çocuğun çaresizliği artık dayanılmaz bir hâl alır.
"whatever i feel for you
you only seem to care about you
is there any chance you could see me, too?
'cause i love you"
6- the shore: karşılıksız aşk hikayesi güzel gitmiyordur. aşkla çıkılan yol yarıda kalmıştır ve çocuk ne yapacağını bilmiyordur.
"i wonder what i am made for
if i'm not meant to be with you"
7- ghost lights: her şeye rağmen çocuk pes etmiyor ve yapacakları konusunda kararlı bir şekilde ilerliyordur.
"no matter what it takes, i’ll try to save the ghost lights
how ever hard i pray to remake you mine
i will never feel down"
8- shadows
9- stabat mater: karşılıksız aşk hikayesi kötü devam ederken çocuk savaşa katılmaya karar verir. bunun doğru bir karar olup olmadığını sorgularken aslında artık geri dönmek için çok geç olduğunu fark eder.
"now the wind ventures to other plains
hey, when will i see you again if i go?"
10- conquest of spaces: "uzayların fethi" tabiri aslında çocukla sevdiği arasındaki mesafeyi anlatan bir metafor. savaşa giden çocuk artık olması gerektiğinden çok daha uzaktadır. ama içinde hâlâ tek bir istek vardır.
"i'm ready to start the conquest of spaces
expanding between you and me"
11- falling
12- where i live: seçimlerinin hayatını nasıl etkilediğini anlayan çocuk, kendi gözünden hayatı anlatır. içinde ukte kalmış şeyler vardır ama artık her şey için çok geçtir.
"no matter how wise i was, i feel wrong
to forget that i never followed
that man that i adored"
13- iron: çocuk, katıldığı savaşta masumluğunu kaybetmiştir. kaybolmuşluğunu ve ölümü nasıl beklediğini anlatır.
"i'm frozen to the bones, i am
a soldier on my own, i don't know the way"
14- the other side: artık ölüm kapıdadır. çocuk, ölümü kucaklar. çünkü aklında hâlâ tek bir kişi vardır.
"it's like a cold hand on my shoulder
i'll see you on the other side"
"hayat" aslında bu albümde çok basit bir şekilde açıklanmış. hepimiz kendi irademizle belki de bir şeylerden kaçabilmek, uzaklaşabilmek için kararlar veriyoruz. ama bazen verdiğimiz kararlar, bizi geri dönülemez bambaşka bir yola sokuyor. ve sonunda tamamen farklı insanlara dönüşüyoruz.
bu albümün yeri bende her zaman ayrı olmuştur. ama bugün, normalde olduğundan daha bir farklı duygulandırdı.
"but the golden age is over"
23 yaşında bir genç kızı cizre'ye göndermek
-
devletin saçma sapan işidir. allah aşkına kendinizi bu kızın ailesinin yerine koyun. 23 sene boyunca emek veriyorsun, canından can katıyorsun, ona iş güç kazandırıyorsun ama ceberrut devlet kızcağızın diplomasına el koyuyor ve diyor ki; "benim için 1-2 yıl çalışmazsan o diplomayı alamazsın."
ulan cizre dediğin yerde kimsenin güvenliği yok, şehrin ortası bir anda çatışma yeri oluveriyor ama devlet buna rağmen oraya seni atıyor. orada bir savaş var ve devlet seni sivil halinle, diploma almamakla tehdit edip oraya git çalış diyor.
siz kendi kızınızı cizre'ye gönderir misiniz? bu nasıl iştir? bu nasıl adalettir? bu nasıl devlettir?
8 yıl sonra gelen edit: çok yanlış ve çok duygusal düşünmüşüm, kabul ediyorum hatalıyım.
sinema tarihinin en iyi kovalamaca sahnesi
-
kesinlikle the bourne supremacy'deki berlin yaya kovalamacasi ve moskova araç kovalamacasidir.
after life
-
2 sezon 3. bölümünde geçen bir diyalog..
özlem kelimesinin tanımı bundan daha güzel nasıl yapılırdı bilemiyorum..
tony: insanlar lisayla yapmayı özlediğim şeyleri yaparsam kendimi iyi hissederim sanıyorlar. ama asıl noktayı kaçırıyorlar. lisayla bir şey yapmayı değil, onunla hiçbir şey yapmamayı özlüyorum. anlıyor musun? sadece evde oturmak mesela, dışarı çıkmadan, bir şey yapmadan, hatta konuşmadan. sadece onun orada olduğunu bilip öyle oturmak. bazen kafamı çevirip sadece ona bakardım.
3 milyon 500 bin euro'suna el konulan gurbetçi
-
belçika'da yasiyorum. esek gibi calisiyorum , maasimin 40% direkt gelir vergisine gidiyor. 14% gibi kdv olarak yine vergiye gidiyor. 6% sabit vergiler desek , maasimin 60% devlete gidiyor. bu adamlar 3.5 milyon euro'nun kaynagini gosteremiyorlar. benim gibi vergi versmis olsalar 2 milyon vergi veriyor olacaklardi.
helal olsun alman polisine. iyi olmus.
karşı cinse dönüşülse yapılacak ilk şey
-
pipimi kaldırırdım. çok garip bişi yahu.
bilal ve rte'nin anlatılacağı filme isim önerileri
-
(bkz: saving private dogan)
ts v gs taraftarlarının cem yılmaz'ı boykot etmesi
-
trabzonluların sinema değil tiyatro kültürü olduğundan cem yılmaz pek etkilenmeyecektir.
2011 yılından beri türk futbolu denen tiyatroyu izliyoruz biz.
keşke riskli binalarda oturmak tercih edilmeseydi
-
sayesinde eski ve riskli binalarda oturmanın bütçesel bir mecburiyet değil de bir tercih meselesi olduğunu da öğrenmiş olduk.