hesabın var mı? giriş yap

  • ''otobüsteki siyah gözlüklü, büyük çantalı, asık suratlı kıza da anlam veremiyorum. hayır sanki onun limuzin'ide zorla binmişiz sıkışmışız.''

  • la oglum bu kıza kimsenin varoş dedigi yok, taa yillar önce biri baslik açıp gitmis, millet de hayali karakterlere karsi bu kızı savunuyor mk, açın bir okuyun herkes bu kizı savunuyor işte, kimi linç ediyonuz , don kisot gibi yel degirmenleriyle savasiyorlar yaw.

  • genelde sırada bekleyen kişi, kapının önünde ve çıkışı engelleyecek şekilde durduğundan 'afedersiniz geçebilir miyim' gülümseyişidir. bir de asık suratla çıkmak kol gibi sıçtım gidiyorum anlamına gelebileceğinden, eheh burnumu pudraladım da biraz malum biz kızlar sıçmıyoruz gülümseyişidir.

  • baştan sona bi rahat vermez bu roman insana. kitap boyunca çoğu karaktere sinir olurusnuz, dövmek istersiniz, başınız ağrır, gülersiniz, delirirsiniz ama bırakamazsınız bir türlü. bahsedilen yerlerde gezmek istersiniz, şairlerle rakı sofrasında oturmak, sokaklarda devrim çığlıkları atmak, bafra marka sigara içmek istersiniz feci halde, yaşlanınca babıali'de kitapçı açmak...bir bakarsınız ki 700 küsür sayfa buhar olup uçmuş birkaç günde. kitabın sonuna doğru karakterlere yüklediğiniz anlamlar tersine dönebilir. kenan'a kızarken acımaya başlarsınız, günsel'e sert bir tokat atmak. ben çok sevdim bu kitabı. çoğu zaman olduğum gibi tek başımaydım bir gün...son iki sayfada günsel oldum belki, hatırlamıyorum. güvenebileceğim halde kaçarak yitirdiğim şeylerin ispatı bir avuç toprak kalmış elimde.

    "ıslaktı gözlerim. bir asker aracı geçiyordu, subaylar vardı içinde. güneş bulutlara girip çıkıyordu."

  • yolsuzluga karisanlar uzak doguda harakiri yaparlar, batida omur boyu hapis yerler, ortadoguda idam edilirler. bu ulkede bas taci edilip onune yatilirlar.

  • öncelikle, veranda ne amk diyecekler için; (bkz: veranda)

    ya ben köy evlerinde bile çok az gördüm bunu. geçenlerde bi çiftlik evinde görür gibi oldum onu da pimapen ile kapatmışlardı amk. bir de teoman kafası iyiyken bir kır evinde görmüş bunu ama nası uçuyorsa orada bi rüzgar gülüne rastlamış konuşmuş falan. yani o da görmemiş..

    her neyse bence amerika'yı amerika yapan şey aha bu verandadır arkadaşım. babanla bir sorunun mu var, otur veranda da konuş. ananla mı var gel verandaya bağır çağır, düşmanın mı var al silahı verandaya otur...

    sen bildin onu filmlerden, beyaz boyalı, sallanan koltuk var orada en yaşlı insan oturuyor. 20 sene sonra gelmiş evlat hesap soruyor,şurada bana tokat attın, orada beni mahçup ettin burada bok ettin diyerek.. tanıdın tabii.

    türkiye de veranda olmayınca ne oluyor, salon var babaya hesap sormaya geliyorsun altı ay sonra ( bizde öyle 20 sene 25 sene ayrılık olmaz en babası bi bayram arası) ülke tv açık. salondaki büfe enerjini alıyor kafadan, büfe ne amk diye düşünürken az yumuşuyorsun, koltuk örtüsünün üstündeki kırlent, bardakların üstündeki dantel, ülke tv spikerinin naif ve mıymıntı sesi derken odaya girdiğinin 10. saniyesinde yumuşuyorsun. bir de anan poğaça viriyim ayrana katık eden mi diye sorunca ne oluyor, hesap soramıyorsun. ömrünce taşıyorsun o ağırlığı.

    amerikalı o verandadan zıpkın gibi çıkıyor. sorunlarını halletmiş, herkes bir diğerini bağışlamış diyor ki sorunum yok madem gideyim afganistan'ı işgal edeyim diye süper güç oluyor, uzaya çıkıyor adam. onun için veranda mecbur tutulmalı. 38 katlı apartmanın hemen giriş kapısının yanında bi veranda olsa fena mı olur?

    neyse bi şarkı ile bitireyim, bir kır evinin verandasında bir rüzgar gülüne rastladım, insanmışçasına konuşmaya lay lay lay..

  • 95 yaşında, üç kaburgası kırılmış, vücudunda kanser sıçramamış yer kalmamamış erkeğin buna rağmen "paran pulun var mı, keyfin yerinde mi oğlum, gel bi çay içelim de anlat" dediği andır. işte o erkekten güzel erkek, o adamdan güzel adam yoktur.