• birkez daha çekik gözlü oyunculuğunun yapmacık ve abartılı olduğunu kavradığım filmdir kendisi. anime izleye izleye animedeki karakterler gibi davranıyorlar ve bu onlara çok doğal geliyor. sadece bu filmde değil en dramatik dram filminde bile öyle.

    güzelim konu çöp olmuş diyeceğim ama suzan ablamız açıkça çalıp açlık oyunu yapmış. gerçi o da romantizimle ergen kitabı oldu.

    neyse sonuç olarak herkesin öldürdüğü kendine
  • sinemada 3 kez, dvd'de kimbilir kaç kez seyrettiğim, her seyrettiğimde farklı bir tat bırakan, ve bugüne dek önerdiğim herkesin de bayıldığı kinji fukasaku filmi.

    ikincisini boşverin ve uzak durun. söylemedi demeyin.
  • toplamda kesinlikle iyi bir film. filmi izlerken lisede ne kadar nefret ettiğim adam hepsi ile birlikte adadaydık ve hepsini arkadan yaklaşarak boğazını keserek öldürüyordum.
  • beğenen herkezin entarisini itinayla eksiledim. piçler. neyini beğendiniz olm bunun?

    takeşi ipnesi yüzünden seyrettim. iyi filimler çeviriyor aslında ama bunda ağzına yüzüne sıvamış. ulan bi de başladığım filmi yarım bırakamama gibi bir düsturum var, çok değerli hayatımdan 120 dakika eksildi. gerçi 2000'de izlesek senaryo biraz etkilerdi ama 2014'deyiz be. yandı gülüm keten helva.

    --- spoiler ---

    ne anlattı bu şimdi? kurgu desen zaten baştan kural hatası. kitano noriko'ya aşık mı, yoksa tek derdi saygı görmek mi? nüfusu battle royale yasasıyla mı azaltacaklar? yoksa ergenlerin örtmenlerine diklenmemesi için mi bu yasa? dicem de veletlerin daha haberi yok ki mevzuattan. onu geçtim bebenin alnına bıçak saplıyo hoca, bunlar hala gırgır şamata. fısıldaşmalar falan... lan bi de bu japonlar konuşmanın arasına ingilizce bi şeyler sıkıştırıyolar ya, çok saçma oluyo bence. dilleri ellerinden gidiyo haberleri yok kerataların.

    --- spoiler ---

    yapacağınız işi sikeyim ben yatıyorum. yok lan erkenmiş daha.
  • bir koushun takami romanıdır. vahşet içeren ögelerin iyi işlendiği, fakat duygusal meselelerin tam japon işi olduğu bir romandır.
  • asya sineması bir kapıysa, battle royale bir tür maymuncuk, dişlileri de intikam.
  • filmini yıllar yıllar önce izlemiştim ve konusu o kadar çok ilgimi çekmişti ki, konunun işlenişini oldukça başarısız bulsam da, filmi bir türlü unutamamıştım. nitekim konunun işlenişindeki başarısızlık konusunda ne kadar haklı olduğumu, dün gece okumaya başladığım ve bu gece bitirdiğim aynı isimli romandan sonra bir kez daha fark ettim. hatta daha da iyi farkına varmak adına, romanı bitirir bitirmez, filmi yeniden izledim ve şimdi de sıcağı sıcağına birkaç kelam etmek istiyorum.

    --- spoiler ---

    tamam, kabul ediyorum; 666 sayfalık* bir romanı, 114 dakikalık bir filme muhteşem bir şekilde uyarlamak, neredeyse imkansız ama o zaman da demezler mi adama "illa ki uyarlamaya mecbur muydunuz be kardeşim?" diye!? bilmiyorum, kitabın yazarını* nasıl ikna etti filmin yapımcıları ama bu kötü uyarlanmış olan ve haliyle kötü bir film olan yapımı izleyen bir insan, eğer ki oldukça iyi bir eser olan kitabı da merak ediyorsa, bu, yalnızca konunun* enteresanlığı sayesindedir. zaten filmde başka işlenen bir konu da yok! sadece, ama sadece bu ölüm oyunu!!!

    oysaki kitapta öyle mi???
    kitabın sahne önünde, tam 621 sayfa* boyunca, her ne kadar bu ölüm oyunu sergilense de, sahnenin arkasında yazar tarafından tıkır tıkır işlenen şahane bir sistem eleştirisi sergilenmekte... ölüm oyunu, yalnızca bir metafor! her ne kadar konu, tamamen bu oyunun üzerine kurulmuş olsa da, aslında yazarın anlatmak istediği şey(!) bambaşka. öyle ki, yalnızca sistemi de eleştirmiyor... aynı zamanda modernleşen toplumlardaki insan ilişkileri ile ilkelliğe geri dönen toplumlardaki* insan ilişkilerini kıyaslamayı amaçlıyor ve bu iki ilişkinin şeklen birbirinden farklı olmasına rağmen, özünde ikisinin de hâlâ aynı olduğunu vurguluyor. ya da 42 kişilik bir toplulukta bulunan 1-2 tane çürük elmanın, sağlam olan 40 kişiyi de nasıl çürütebildiğine değiniyor uzun uzun. bu tıpkı sidikli kazan örneği gibi aslında... (bir kazan dolusu temiz suya 1-2 damla sidikli su damlatırsanız, bir kazan dolusu sidikli su elde edersiniz ve bir kazan dolusu sidikli suya 1-2 damla temiz su damlatırsanız da, yine bir kazan dolusu sidikli su elde edersiniz.) toplumun her geçen gün daha da kötüye gitme sebebini, ölümcül oyun şemsiyesi altında oldukça güzel açıklıyor yazar. aslında toplumdaki kötülerin sayısı oldukça az ama kimi iyiler, sırf onlardan korunmak için kötüye meylediyor ve kimileri de sırf onlar yüzünden güven duygusunu kaybediyor ve etrafındaki kendisi gibi iyi olan insanları kötü bellemeye başlıyor. çünkü güven duygusunu kaybetmeyenler, tıpkı yumiko kusaka(7 no.lu kız öğrenci) ve yukiko kitano(6 no.lu kız öğrenci) gibi kaybetmeye mahkum oluyor. dolayısıyla iyiler, edilgen bir çaresizliğin içinde güven duygusunu yitirmeye başlıyor ve sonrasında ise kötülük artıyor, kötülük artıyor ve de kötülük artıyor...

    neyse, konuya dönelim... ne diyorduk? hah, film, olmamış!
    özellikle de shogo kawada'nın(5 no.lu erkek öğrenci), shuya nanahara(15 no.lu erkek öğrenci) ve noriko nakagawa'yla(15. no.lu kız öğrenci) ettiği uzun sohbetlerin arasında kurduğu sistem karşıtı cümlelerin hiçbirini filmde göremediğimiz gibi; sıradan bir-iki kelam sohbet ettiklerini bile göremiyoruz. tamam, yine başa dönüyoruz belki bu sebeple; 114 dakikaya sığdırmak için o detaylara hiç yer vermemişler filmde ama o detaylar olmadan olmuş mu bu film? ha, soruyorum; olmuş mu, amına koyayım!? yahu özellikle de bu üçünün arasında, kitap boyunca nasıl kuvvetli bir bağ oluşuyordu; filmde 2 kelam sohbet ya etmişler, ya etmemişler; olacak iş değil!

    bunları yazıyorum ki, filmi izleyip de "vakit kaybı" diyenler, sakın ola kitaba şans vermemezlik yapmasın. hani filmde olaylar arasındaki geçişler çok hızlı oluyor ve bu da insanın tadını kaçırıp, filmden aldığı keyfi düşürüyor ya; hah, kitapta o yok işte. uzun uzun anlatmış koushun başkan; oldu bittiye gelen hiçbir olay yok. ama film???? hah, filmin tamamı oldu bittiye getirilmiş yahu; 1-2 sahne değil, tamamı!!!

    bak mesela daha neler neler var, yaz yaz bitmez ama aklıma gelen 6-7 tanesini yazayım hemen;

    1) kitabı okurken, adı her geçtiğinde, evin içinde "sanki sanırsınız ki psikopatın allahı!" diye bağırdığım kazuo kiriyama'yı(6 no.lu erkek öğrenci) filmde neden erasmus öğrencisi kıvamında bir herif yaptınız lan? adamın sınıfta bir çetesi, kendine "patron "diyen müritleri vardı; ne diye bu adamı misafir öğrenci yaptınız oğlum? ciddi soruyorum; sebebi neydi ki? *: * * * *

    2) yahu kitapta bir shinji mimura(19 no.lu erkek öğrenci) var, hakkında 700 sayfa hem methiye düzülmüş, hem kişiliğinden bahsedilmiş, hem de yetmemiş, bir o kadar da amcasına değinilmiş(düşün ki kitap sadece 621 sayfa) ama filmde??? çocuğa sadece 1-2 tane 2'şer dakikalık sahne vermişler ve o sahnelerde de çocuğu öyle bir lanse etmişler ki, sanırsın sınıfın en inek bebesi ve tek bildiği şey de bilgisayar kurtluğu... hayret bir şey yaa!!! shinji ulan, shinji! sınıfın en komple çocuğuna nasıl bu kadar az değinirs... hatta ne az değinmesi!? nasıl olur da hiç değinmezsiniz!? hele amcasına...? çocuğa, sadece 10 saniyeliğine amcasının fotoğraflarını arkadaşlarına göstertmişsiniz ve amca meselesini de o şekilde oldu bittiye getirmişsiniz... puh!!!

    3) az önce de değindiğim; shogo, shuya ve noriko arasında kitapta kurulan bağın, filmde geçiştire geçiştire kurulması yüzünden shogo'nun ölümü o kadar az etkiliyor ki izleyiciyi; kitapta diken diken olan tüylerin bir tanesi bile başını kaldırmıyor filmdeki o ölüm sahnesini izlerken. oysaki kitapta, shogo'nun ölüm anında, neredeyse ağlayacak kıvama geliyor okur! filmin en önemli eksiği olmuş adam akıllı işlenmeyen bu dostluk bağı...

    4) mitsuko souma'nın(11 no.lu kız öğrenci) hikayesi... "veren değil, alan olmaya karar verdim" cümlesinin arkasında yatan sebepler... masumuyetin, acımasızlığa evrilişi... toplumun, iyi bir insan evladını, zorla(!) kötüye yönlendirmesi ve benzeri birçok konu...
    hepsine kitapta detaylı olarak değiniliyor ama filmde ne yapılıyor? hah-ha, doğru cevap; 1-2 dakika bile sürmeyen saçma bir flashback ile bu konu hızla geçiştiriliyor. ulan halbuki sonradan kötü olmayı temsil etme bakımından bir bu kız, bir de doğuştan kötü olmayı temsil etme bakımından 6 numaralı erkek öğrenci kazuo*, en çok irdelenmesi ve de detaylandırılması gereken karakterlerdi. ama 114 dakikaya nasıl sığacak tüm bunlar, değil mi? çekmezseniz de olmaz, gişedem gelen hasılat ile paranın belini kırmanız lazım sonuçta, değil mi?

    5) az kalsın unutuyordum; kitaptaki hükümetin adamı sakamochi, filmde neden öğretmen kitano oldu, amına koduklarım?

    6) hakkınızı da vereyim; kitapta betimlenen takako chigusa(13 no.lu kız öğrenci) tam kafamda canlandırdığım gibiydi filmde. bebeğim benim, nasıl da deşmişti kendisine tecavüze yeltenen kazushi niida'nın(16 no.lu erkek öğrenci) gözlerini kitapta. ama filmde o da işlenmemiş tabii. sadece bıçaklatmışlar karnından, o kadar.

    7) daha öncesinde de söylediğim gibi, filmdeki her bir ayrı sahne tamamıyla oldu bittiye getirilmiş ama tüm bunların dışında belki de en önemli eksiklik; kitabın ortalarında geçen ve son sayfada yeniden karşımıza çıkan o şarkı sözlerine ve de şarkının ta kendisine, film boyunca hiç mi hiç yer verilmemiş olmasıdır.
    oysaki shuya'nın, yasakçı hükümet "dinlenilmesi ve icra edilmesi yasak" demiş olmasına rağmen tutkuyla sürdürdüğü rock müzik sevdasını, bu baskıcı sistemden kurtulmak ve de rahat bir nefes almak adına amerika'ya kaçma hayalleri kurmasını ve de son olarak, emanet sevdası noriko'yu içine alan bir şarkıydı bu, ama filmci abiler nedense bunu da es geçmişler; daha ne diyeyim..?

    kıssadan hisse; 666 sayfalık dolu dolu bir romanı, 114 dakikalık bir filme sığdırmaya çalışmışlar ve haliyle ortaya herhangi bir derinliği olmayan, yalnızca insanların birbirini amaçsızca öldürdüğü bir film çıkarmışlar ama henüz kitabı okumamış olanlara temin ederim ki, yazarın anlatmak istediği ve de arka planda oldukça güzel işleyerek anlattığı konu çok, ama çok daha derin...

    not: nitekim şu videoda oldukça güzel alay edilmiş filmle. yalan yok, şu kısma gelince ben de çok güldüm.

    --- spoiler ---`

    tanım: az sayıdaki birkaç tutarsızlık ve de üç-beş mantıksızlık göz önüne alınmadığı takdirde okumaya değer bir kitap ama izlemesi çok da gerekli olmayan bir film.
  • inanılması güç oranda kötü bir film. kitabı okuyanların filmi beğenmeme hastalığından bağımsız olarak da kötü bir film. özellikle kitabı okuduysanız, filmi izlerken "ulan yani orasını burasını bu kadar değiştirmenize gerek de yokmuş ki, hani yani bokunu çıkarmadan da kötü bir film çekebilirdiniz oysa" dedirtebilir size. hollywood uzakdoğu sinemasından uyarlamalar yapıp içine edince söyleniyoruz ya hani, bunu hollywood'a bırakmayalım içine biz sıçalım deyip de çekmişler zamanında sanırım. *
  • kinji fukasaku nun yönettiği 2000 yapım film; muhtemelen açlık oyunları filmi de bundan esinlendi
  • aynı zamanda 2009 yılında çıkmış olan saian ve karaçalı albümüdür. türkçe sözlü rap müzik piyasasındaki en sağlam albümlerden biridir.
hesabın var mı? giriş yap