• kendi egolarını tatmin etmek isteyen, "bunca yıl okudum-çabaladım bisk olayım" diyen adamlar bir büro, mekân açtıklarında ilk yaptırdıkları şey bekleme salonudur sanırım... "benimle görüşmenin bir bedeli olmalı" paranoyasıyla oturturlar gelenleri burada...

    insanlar için yontulma, tanışma, törpülenme, hafifleme yerleridir... vakit çok zor geçer...
  • zaman oldurmek icin bire bir. cani sikilan, vakit gecmek bilmiyor diyenler icin de halka acilmasi gereken mekanlar...
  • mitos boyut'un 2005 yılında bastığı yiğit sertdemir toplu oyunları 1 kitabı içerisinde yer alan iki şahane oyundan kısa olanı. öbürü obeb.
  • istanbul sehir tiyatrolari'nin, arzunun onda dokuzu ve çığ gibi bayık oyunlarindan sonra bana ilac gibi gelen nefis oyunu.
  • güzel oyun.

    yeni yazarların şehir tiyatroları'nda oyunlarını izlemek keyifli oluyor. zira bazen geleneksel anlayışın içersinde kaybolup boğulabiliyoruz. diyaloglar genel olarak zekice, kurgu tahmin edilebilir olsa da eğlendirici. masalla olan altyapısı, göndermeler vs. her şey hoş.

    oyunculardan ertuğrul postoğlu bazen dublaj kimliğinden sıyrılamasa da genel olarak jerk rolünde başarılı. zeynep özyağcılar da cengiz tangör de iyi işler çıkarmışlar. ben keyif aldım.

    --- spoiler ---

    ne var ki sosyolog olan sevdicek mesleki deformasyonun da etkisiyle kadının yine ezilen olmasına, bu işi alabilecek kapasitede olamayışına, beceriksizliğine isteyerek ya da istemeyerek vurgu yapıldığı düşüncesiyle oyuna biraz soğuk baktı. tamamen haksız sayılmaz ama bence bunlar ön plana çıkarılmamıştı. bu eleştiriye de yer vererek görüşlerimi sonlandırıyorum efem.

    --- spoiler ---

    gidin ama, iyidir.
  • istanbul şehir tiyatroları 2009-10 sezonunda oynanan oyun. yazar ve yönetmen genç ve dinamik olunca şehir tiyatrolarının izlediği politikada belli olunca (yeni türk tiyatro yazarlarının eserlerini sunmak) oyun seyircinin karşısına çıkmış. kurgu fena değil, ama az çok sonunu tahmin edebiliyorsunuz. yani aslında oyunun sonu başından belli. değişen kapitalist dünyamızdaki iş hayatının birçok şeyden üstün olduğunu, bu hayatın ahlah-etik falan tanımadığını gösteren ve hayliyle de bunu eleştiren bir oyun.
    zeynep özyağcılar bayazıt'ta ki performansından daha iyi bu oyunda. hatta gerçekten müthiş.
    seyredilebilir, ama 3-4 kez gidip aa müthişmiş denilemez.
  • bugün karda kışta yolları teperek seyrettiğim oyundur.
    başlangıcı şimdiye kadar rastlamadığım şekildeydi; sonu da sürprizli.. ayakta alkışlanacak oyunculuklar ve oyun kurgusu. tolga ve yiğit beylere teşekkürler.
    --- spoiler ---
    sürpriz olması değil enteresan olan; kuralların değişmesi.
    --- spoiler ---
  • kesinlikle izlenmesi gereken bir oyun.
    üç kişinin kendi aralarında konuşmalarını, geçmişe ait anılarını bu kadar güzel anlatıp sonra günümüze yorumlaması gerçekten kusursuz. bittiğinde; "bu kadar güzel olması hiç hayra alamet değil" diyorsunuz. zaten hayra alamet filan da değil..

    --- spoiler ---

    kurallar değişiyor!

    --- spoiler ---
  • neyi bekler ki insan? bir otobüs ya da tren seferini mi? seyahat başlangıç noktasıdır bekleme salonu. ama beklemek, kesinlikle ve kesinlikle otobüsün veya trenin seferine başlaması ile bitmez. yol boyu sürer. mola yerlerinde gecenin ayazında sigara dumanınca büyür, gecenin yüzünü, -yol uzunsa-gün yüzünü kaplar; ticari amaçla bire bin türetilen çayın buruk deminde insanın içine oturur hatta çöreklenir. yol kısaldıkça, yol tüketildikçe beklemenin verdiği hazımsızlık artar. yolculuğun kendisi, bekleme salonunun ta kendisidir. gerçek yolculuk geri dönmekse *, bekleme salonunun renginin değiştiği yer, geri döndüğünde, kişinin devamını; deva'sını bulduğu yerdir. bu yer, -kötü bir şaka gibi- bir başka bekleme salonu da olabilir. öyleyse, bekleme salonunun sonu, beklemenin sonunun ikiz kardeşidir. lakin bu kardeşler, birbirine hiç benzemeyen ayrı yumurta ikizleridir.
  • bir işte yiğit sertdemir'in adı geçiyorsa dikkat kesilmek gerektiğini bir kez daha kanıtlayan tek perde yaklaşık 70 dakikalık oyun.

    final hakkında bir iki kere fikrim değişip sonucu yarı yarıya tahmin etmiş olsam da olayların aşama aşama tırmanışı güzel kurgulanmış bence. durağan başlayıp sonradan coşan bir oyun olduğu için oyunculuk performansının oyunu direk etkileyeceğini düşünüyorum. misal zeynep özyağcılar bizim izlediğimiz oyunda başta konsantrasyon sorunu yaşıyormuş gibiydi. ertuğrul postoğlu sesiyle alıp götürürken cengiz tangör'ü ise bu oyundan sonra mimlediğim isimler arasına almıştım. üç oyuncunun birbirleriyle kimyalarının tuttuğunu da eklemeliyim.

    oyunun metni ve alttan giden eleştiriler gayet başarılı. algıda seçicilik kavramı ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi. herşey bir yana sadece "mehmet bey! kutu yanmış!" sahnesi için bile izlenir.
hesabın var mı? giriş yap