• sözlüğe adım atmış canım yazardır..canımdır, kanımdır..
    an itibariyle kendisini entry girmeye adamıştır..kolaylıklar diliyorum..

    hoşgeldin.*
  • farklı bir platform'dan "e ekşi'de yazar olmuşsun bi mesaj at (da bana önceden söylediğin fakat benim unuttuğum nickini hatırlat)" mesajını attığım anda direk nick altına entry girerek beni gecenin köründe şaşırtmış güzide yazar.

    mutlu etmiştir gece gece. *

    edit: hoşgeldin deseydim iyiydi. aklsjdlaskda
  • hoşgelmiş bebeyimdir. bol danslı gecelerin tekrarı dileği ile ;)
  • www.yedepatla.com diye bir site kurmasını merakla beklediğim yazar.

    (bkz: obur)
  • candy crush oburu, resmen takilmayan yazar. yakinda sifremi verip gecirmesini isteyecegim. cok ciddiyim.
  • bana ilk verilen hediyeyi hatırlıyorum. ilk hediye demeyelim belki oncesi vardır, illa ki vardır aslında. söyle düzelteyim, aldığımı hatırladığım ilk hediye tadelle paketiydi. beş yasındaydım. annem ve babam yeni doğan kardeşimin kundağına tadelle paketi koymuslardı. kıskanmamam için. ben kıskanclıktan sarılık olmustum.

    küçükken çok hırslı bi çocuktum. abim salıncakta sallanmama izin vermiyor diye o sallanırken ağacı kesmeye çalıştığımı hatırlıyorum. hatta kamera kaydı var bunun, kameraların at kafası boyutlarında olduğu zamanlar. o zamanlar ağaç falan vardı istanbulda. güzel zamanlardı.

    ilk aşık olduğum hadi gerçekçi olalım ilk ilgi duydugum kız ilkokul birinci sınıftaki fundaydı. adı buydu sanırım, isimlerle aram iyi değildir. sarı saçları vardı onu hatırlıyorum. tutuk bi çocuktum, saçımı çekip özür diletirdi. piskopatın tekiymiş, neyse.

    en çok sevdiğim ders türkçeydi, beden olmaması ilginç, neden olduğu konusunda hiçbir fikrim yok. ama okumayı severdim o zamanlar da. türkçe öğretmenlerim de hep sevmiştir beni, sen de öğretmen ol deyip başımı yakmaya kalktılar uzun süre. belki sevmemişlerdir bilemedim.

    üniversitede öğrenci temsilcisi adı altında amelelik kitlediler. görev bilinciyle koşturdum durdum. gerçekten salak olduğuma karar verdiğim zaman da bu döneme rastlar. gerçekten ağır salaklıklarım vardır zaman zaman. kabul etmesi zor ama öyle.

    kısacası bi şekilde büyüdüm. kocaman adam oldum. kocaman adam dediysem adam oldum gibi anlama. kocaman oldum sadece. ne ilaç saatlerimi hatırlarım ne kendimi çok fazla düşünürüm. yemek yemeyi unuturum kimi zaman, bazen randevularımı hatırlamam. kendi yörüngesinde, eksenindeki birkaç uyduyla takılan pluton misali yasayıp giderim. pluton artık gezegen değil biliyomusun, çok saçma. artık pluton bile değil adı, 134340. yazık ettiler plutona. çok saçma.

    kısacası prenses, güzel birkaç şeyin yanında saçma sapan binlerce şey yaşadım karşına çıkmadan. olduğum kişiyi yaratan binlerce travmadan ve ufak mutluluklardan geçtim. kardeşimden gelen tadelleyi yerken nasıl hissediyordum hatırlamıyorum ama ağacı kesmeye çalışırken çok sinirliydim. fundayı sevmemiştim muhtemelen, türkçe öğretmenliği de bana göre değildi. pek hatırlamıyorum eskiyi artık. senden öncesine dair kafamda kayıt tutan ufak adamları, sevgini kaldıramayan kalbime desteğe gönderdim. ellerinle kalbime dokunduğunda yanıp parçalanmasın diye.

    kendini ifade fakiri bi adamım prenses, hayat bana konusmayı değil dinlemeyi öğretti. genelde duyduklarımsa, duymayı istediklerim değildi. en güzel seslerden en kötü seyleri de duydum, tersini de. ama aradığım senin sesinden "canım"mış sadece. bunu fark ettim.

    bazı şeyler vardır prenses, sahip olana kadar ona ihtiyacın olduğunu anlamazsın. sahip olduktan sonraysa ondan önce nasıl yasadığına dair hiçbir fikrin kalmaz. o hep vardır sanki hayatında, hayatın onunla başlamış gibidir. senden öncesine dair tüm anılarım siliniyor, evet küçük adamların işi bırakmasının da etkisi var ama asıl neden sensin prenses. hayatımda olmana ihtiyacım var, yaşamamın sağlaması varlığın artık, eminim buna.

    senin için binlerce kelimelik methiyeler yazan insanlar vardır belki, güzelliğini anlatan yüzlerce güzel şiir yazılabilir. hepsi eksik, hepsi kusurlu, hepsi layık olduğundan düşük olacaktır. seni tanıyan herhangi birinin sana aşık olmaması aşkın kendisine ihanettir çünkü.

    belki o kalabalıktan biriyim sadece, belki pencereden baktığında kırmızı ışıkta bekleyen insan kalabalığında sıradan biriyim kim bilir. benim kocaman kelimelerim yok prenses, sunabileceğim kısa cümlelerin arasına sıkışmış kocaman duygular sadece. herkesin sunduğundan çok eksik belki, herkes olduğundan büyük gösterirken sahip olduklarını, ben gölgesini bile göstermekte yeteneksizim. ama sana söylenecek herşey eksik zaten, herşey kusurlu senin yanında.

    var olduğuna inanmadığım hayal kahramanısın. masallarla uyutulmuş çocukların masalda kaldığına emin olduğu, bu yüzden huzurla uyuduğu canavarlar vardır hani. çünkü hikayenin sonunda canavar mutlaka ölür. korkmaları için sebep kalmamıştır. masalı onlara okuyanlar bilir ki,ne canavar vardır aslında ne de prenses. şaşkınlığım bu yüzden işte. eğer sen gerçekten varsan, canavar da vardır bir yerlerde. sen gerçeksen ona da inanmam gerekir. kim bilir masaldaki canavar benim belki de, bizi rahat bırakın, bana su verdi. sen gerçeksen prenses, kamburum benim ödülümdür.

    hastalandığımda, ilaç saatimi hatırlatmak için gecenin ikisine saati kurmanı ve beni uyandırmanı seviyorum, yemek yemeyi hatırlatmanı, yemediğimde ısrar etmeni, kendine çay koyarken beni yanında hissedebilmek için bana da bi fincan koymanı ve bunu fotoğraflayıp göndermeni seviyorum, bana ördüğün atkıyı kutsal bir emanet gibi boynuma sarıp kalbime dokunarak taşımayı, özlediğini söyleyip bunu göstermeni seviyorum. gülmekten yanaklarımızın ağrımasını, başımızı birbirine dayayıp ağlamayı seviyorum. sana dair, içinde sen olan herşeyi, kıskançlıklarımı, kıskançlıklarını ille de gözlerindeki heyecanı, ellerimizin birbirine dokunmasını, buz gibi ankara ayazında elini ısıtmayı seviyorum.

    hani söylediğimiz birşey vardı seninle, tanrı aynı malzemeden iki kişi yaratmış, aynı ruhu bölüp pay etmiş, sırf eğlencesine başka şehirlere bırakmış. mutlaka karşılaşacaktık seninle, burda değilse bile markette ice tea alırken mesela, ya da cips reyonunda, belki onaonda belki orta dünyada, hiç değilse bir otobüs durağında karşılaşacaktık. ve bu sıradan iki insanın karşılaşması olmayacaktı. ruhumun sende kalan yarısını bendekiyle tamamlamak için tanrının mutlaka bir planı vardı.

    sadece var olmanla dönmüş dünya bunca yıldır, artık benimlesin, durması umrumda değil.
  • the killing'i defalarca izleyebilecek mükemmel insan, badi.. yabancı dizilere kendisini kaptırdığı zamanlar görülmüştür.. mentalist'in red jonh'ından hiç mi hiç memnun değildir.. monk sevmektedir, sheldon cooper hastasıdır.. lipton ice tea şeftali ile beslendiği düşünülmektedir.. bazen çok yemek yemektedir.. bir de, bu süper insanın süper bir sevgilisi vardır.. *
  • son versiyonu 2008'de çıkan ljå derlemesi.
hesabın var mı? giriş yap