• şimdilerde özellikle kadıköy'de, çayırbaşı mevkiine doğru, sahilde, balıkçıların ve eminönü-karaköy motorlarının olduğu yerde "bul boruyu al parayı" formatına rastlamak da mümkün.. aslında "bul boruyu al boruyu" demek daha doğru olur.. olay şöyle gerçekleşir.. siz sahil boyunca yürümektesinizdir.. o sırada birbiri üstüne binerek bir faaliyete iştirak eden elemanları görürsünüz.. büyük olasılık salatalığı, kabağı kendiliğinden soyup, doğrayıp, ağza besleyen alet tanıtımını izleyen boş gezenin boş kalfası kalabalığı olma ihtimali yüksek bir kalabalıktır.. ancak yaklaştığınızda bir tezgahın başında elinde dört adet kısa kesilmiş tüftüf borusu olan birinin bu borulardan birini çıkır çıkır sallayarak, sonra diğerleriyle karıştırarak tezgaha koyduğunu, enayi tayfasının da hangisinin dolu boru olduğunu bulmaya çalıştığını görürsünüz.. tabii bu bulma işlemi için 20 milyon papeli de tezgaha koymanız gerekir.. tezgah ama ne tezgah.. daha önce bu tip tezgahları duyduysanız ve şöyle bir alıcı gözle bakarsanız kalabalıktan en az 4-5 kişinin tezgahın içinde olduğunu anlarsınız.. kimisi milleti lafla gaza getiriyor.. kimisi para yatırmayıp doğru boruyu her seferinde bilip yardım ettiklerinin kazanmasını sağlıyor.. tezgahçı bu tiplere kızıyor.. kimisi yirmi koyup kırk alıyor.. kimisi kaybediyor.. ooy oyy oyyyy.. nitekim biraz dikkatli gözle baktığınızda doğru boruyu her seferinde yakalıyorsunuz.. ancak "ulan bir tezgah vardır kesin" diyerek para basamıyorsunuz korkudan.. hemen hemen herkes aynı modda.. para basanlar, kazananlar, kaybedenler tezgahın içinde zaten.. zaten tezgah da başka bir yerde.. mesela siz bir saf delikanlısınız.. böyle üçkağıtlardan da pek haberdar değilsiniz.. biraz izliyorsunuz çekine çekine.. içinizden de her seferinde bildiğiniz için "bassam mı 20 kağıt?" diye geçirmektesiniz.. ama ne olur ne olmaz diye cesaret edemiyorsunuz.. derken biri bilemiyor.. kalıyor üç boru.. adam toplamıyor ha boruları.. üç boru kalmış.. siz hangisi olduğunu biliyorsunuz.. daha önce hiç bilememezlik etmediniz.. biri daha deniyor.. başarısız.. borular hala orada.. üstelik iki tane... yanlış görmüş olsanız bile şans %50.. "bassam mı?" derken tezgahçı amcam parmağıyla sizi gösteriyor.. "genç" diyor.. "sen söyle.. para yatırmadan.. öylesine.." haydaaaa... gösteriyorsunuz boruyu.. adam eline alıp sallıyor.. çıkır çıkır.... doğru.. kazandın.... ama parayı alabilmek için cebinde karşılığı olmalıymış.. vaaaar... çıkar göster... gösteeerr.. tezgaha yatırman gerekliymiş.. yatııır... şimdi hangi boruydu tekrar göster bakalım.. delikanlı heyecanla az önceki boruyu gösterir.. adam alır sallar boş... "boşa para yok.." gitti para.. ama nasıl olur? şöyle olur.. siz heyecanla, titreye titreye cebinizden, cüzdanınızdan para çıkarmaya çalışırken adam kaşla göz arasında boruların yerini değiştirmiştir.. hık mık ederseniz oyunun kuralları vs vs herkes sizin aleyhinize döner.. ya çeker gidersiniz ya da hırs yapar biraz daha para kaybedersiniz... neyse sonuç olarak gitmeyip biraz uzakta beklerseniz az sonra tezgahın toplandığını ve herkesin dağıldığını görürsünüz.. çaktırmadan tezgahçıyı takip ederseniz yüz metre kadar ileride tezgah başındaki elemanlarla bir araya geldiğini ve aralarında bir para alışverişi yaşandığını da gözlemleyebilirsiniz.. paranız gitmiştir ama yaşadığınız tecrübe ve şu takip işinden elde ettiğiniz dedektiflik macerası adrenali yanınıza kar kalmıştır.. geçmiş olsun..

    (bkz: üç kağıt)
    (bkz: tezgah)
    (bkz: sokakta oynatilan kucuk kumarlar)

    edit: gelen bilgilere göre bu boruları sallama yöntemindeymiş işin tüftüf noktası.. adam isterse her borudan ses çıkarabilir ya da hiçbirinden ses çıkmamasını sağlayabilirmiş.. yani siz para çıkarırken el çabukluğuyla borunun yerini değiştirmesine gerek yokmuş.. (teşekkürler rrr) başka bir görüşe göre ise borunun bir yerine bastırarak ses çıkmasını engelleyebiliyormuş tezgahçı..
  • ankarada ulusta oynanan oyun. bir tezgahın çevresinde toplanmış heyecanlı adamları gören genç arkadaş yanaşır ve üçkağıt oynandığını görür. üç kağıdın ikisi boştur, birinde joker vardır. kağıtları karıştıran adam, jokeri bulana 1 e 2 oranında para vermektedir. genç tezgaha yanaşır ve oyunu izlemeye başlar. hemen yanında duran adam oynayıp para kaybettikten sonra hileli diye üç kağıttan jokeri eline alır, arkasını döner ve genc arkadaşa göz kırparak ucunu kıvırır ve tekrar tezgaha koyar. kağıtları karıştıran ve çevresindeki diğerleri fark etmemiş gibi oynamaya devam eder. bir iki kişi daha oynayıp kaybeder. ama kağıdı kıvıran adam bütün oynadığı oyunları kazanmaktadır. genc arkadaşa göz kırpar, sırtını sıvazlar, genç ile ortak sırlarını pekiştirir. her seferinde kazanır. koyduğu parayı arttırmaya başlar. 20, 40, 80 ytl derken son elde 100 ytl para koyar. kağıtları karıştıran adam aynı adama üst üste para vermek zorunda kaldığı için çamura yatar, itiraz eder. parayı koyan adam da parayı gencin eline vererek biz birlikteyiz genç benim yerime oynadı der. gencin kulağına merak etme kazandığımın 20si senin der. genç tereddüt eder, kağıtları karıştıran itiraz eder ve gencten 100ytlnin karşılığını göstermesini ister. genç param yok dedikçe, yanındaki sen para koy ben tamamlarım nasıl olsa kazandık der. genc olayın sarpa sardığını anlar, param yok deyip çeker gider. genç devam edip para koysa, kağıtları karıştıran, kazanırken bırakılmaz kuralını öne sürüp tekrar tekrar oynamasını isteyecek, ucu kıvrık kağıdı da düzelttikten sonra ustalığını konuşturarak gencin koyduğu bütün parayı alacaktır.
  • barcelona'da la rambla'da 50 € kaptırdığım oyun. istanbul'lu, cocukluğunda babasıyla iskambil kağıtlarıyla bu oyunu oynayan biri olarak itiraf ediyorum o salak turist benim! görünce, şaşırıp aaa fotografını çekelim babama gösteririz diye kardeşimle konuşuyorduk, adama bak göremedi top sol tarafta diye işaret ettim, o anda biri elime 50 € tutuşturdu ve bir ses duydum "you won, you won", ben bi havaya girdim alkışlar falan, 50 € kazandın tebrik ederim ama bana 50 € vericeksin, ben de kutuyu açıcam ve 100 € senin diyor. kendimden utanıyorum ama ben bir gaza geldim, alkışlar falan kardeşim engel olamadan adama 50 € verdim, 100 € kazanıcam ya, bi akıllı benim dünyada ve kutu açılır açılmaz benim suratım morun en güzel tonuna büründü. mızıkçı mızıkçı ver paramı dolandırdınız beni diyorum bi de. tezgahı toplayıp hemen gittiler ben mızıklayınca. ben de o gün cep harçlığımı olabilecek en salak şekilde kaptırmış oldum. düşürüp kaybetsem bu kadar üzülmezdim. hayır 5 €, 10 € olsa oyna 50 € ne ya, nasıl oynarsın, tl olarak bile çok büyük para. yan taraftaki restorandaki garsonun lady! diye bağırıp hareket çekmesi de cabası oldu. benimki tam şark kurnazlığı, kolay para tatlı geldi ve bunu sonuna kadar hakettim.
  • ilk olarak kristof kolomb tarafından akıl edilen oyun.
    hindistan'a gitmek üzere emrinde üç gemiyle yola çıkan kolomb tayfalarının motivasyonunu yüksek tutmak için karayı ilk görene yüklü para ödülü vadetmiş, bir halk adamı olduğu için de durumu gözcülere başlıktaki sözcüklerle açıklamıştır (kolomb'un türkçe bilmediğine, eğer biliyor olsa dahi tayfalarla diyaloğunda kullanmayacağına dair söylemleri kabul etmiyoruz, konudan sapmıyoruz).
    fırsatı kaçırmak istemeyen en uyanık gözcü santa maria'nın çarkçıbaşısıyla anlaşmış ve batıdan hindistan'a varana kadar sabretmek yerine amerika sahillerinde karayı bulup parayı almıştır. şaşkın kaptan kolomb ise vardığı yerin başka bir kıta olduğunu çok sonra öğrenmiştir.
    konuyu bağlamak adına ödülü alan gözcünün adının amerigo vespucci olduğunu ekleyelim.
  • dünya çapındaki en eski dolandırıcılıklardandır.

    hala var mı bilmiyorum ama bu çaka çukayı yapan adamlar bir dönem haydarpaşa protokol camii ile çayırbaşı minibüs durakları civarını mesken tutmuşlardı.

    öncelikle orada toplananların neredeyse tamamı olaya dahildir. ara ara meraklılardan oluşan bir seyirci kitlesi de olaya iştirak eder.

    hedef yaklaştıktan sonra kartları dağıtan eleman; başta oldukça yavaş hareket ederek kazanmanın kolay olduğunu sanrısını oluşturmayı amaçlar. etraftaki yancıları da hedefe yardım ediyormuş gibi gözükerek bilmesini kolaylaştırır; hatta kendileri de para koyarak ikna edici olmaya çabalar.

    daha alengirli tezgahlarda ise; hedef parayı koymaya niyetlenmezse; kartları dağıtan eleman öksüyormuş vs. gibi yaparak tezgahtan uzaklaşır. tezgahın diğer tarafındaki elemanlardan biri de sanki tezgah sahibini kandırıyormuş gibi kartların yerini değiştirir.

    böylece hedef ikna olduktan sonra parasını koyup tahminini yapar. olay bitmiştir. kartları dağıtan eleman tahminin hatalı olduğunu gösterir. akabinde etrafındakiler birisi tercihen ''beyler polis geliyor!'' diyerek sözde uyarı yapıp ekibin farklı yönlere hızlıca dağılmasına yardım eder.

    peki nasıl oluyor da; eleman yavaş bir şekilde kartları dağıtmasına rağmen doğru kartı bulamıyoruz?!

    el çabukluğu efendim. doğru kartımız ortada duruyor olsun. eleman önce sağdaki boş kartlardan birini alıp ortadaki kartımızın üstüne koysun. işte tam bu noktada eleman elindeki kartları yeniden dağıtırken; elinin altında duran doğru kartı atarmış gibi yapıp önce üstteki boş kartı elinden bırakıyor. böylece artık siz de o boş kartı; doğru kart sanarak onun peşine takılmış oluyorsunuz.

    bu tip oyunlarda asla kazanamazsınız çünkü adamların amacı doğrudan paranızı almaktır. o kalabalığın içine bir kez girdiyseniz mutlaka paranızı alırlar. rızayla olmazsa etrafındaki yancılarıyla beraber gasp edilebilirsiniz; aman diyim.

    lan bak bunun bir versiyonu da ''10 liraya nokia'' satan adamlardı bir zamanlar.. yine aynı şekilde eleman 10 liraya nokia sattığını beyan eder; tam siz yanından geçerken ekipten birisi ''aa ne güzel ben de bir bakayım!'' diyerek ilginizi çekmeye çalışır berbat bir oyunculukla. dümenin gerisi aynıdır; sizi araya alırlar.

    unutmayın; eğer bir şey gerçek olmak için fazla iyiyse gerçek değildir!
  • sokakta para basmak suretiyle oynanılan versiyonundan uzak durulması gereken oyundur. düpedüz kurmaca bir tezgahtır. tek yapmanız gereken oyunu oynatan adamın suratına bakmak ve ''ben bu adamın parasını alabilir miyim?'' diye kendinize sormaktır. oyuna bir girerseniz isteseniz bile kolay kolay çıkamazsınız.
  • onun doğrusu da "bul karoyu al parayı" dır.
  • şark bülbülü'ndeki unutulmaz sahne. aklıma geldikçe hala seyreder gülerim.

    http://www.youtube.com/watch?v=kgkb0l2hkze
  • eskiden ankara opera binasının karşısında iller bankası'nın yakınlarında kol gezerdi bunu oynatanlar. genelde biri tezgah açardı diğer 3 kişi ise arkadan gelip bir bok varmış hissi uyandırırdı.

    şimdi ne oldu bilemiyorum.

    böyle bir ekip görürseniz oradan uzaklaşın oynamayın oynatmayın.
  • güncel olarak galata köprüsü'nde karaköy'den eminönü'ne geçerken hemen köprünün başında oynatılan kumar.

    bugün yürüyüş yaparken maskemi 2 dk çıkarıp nefes alayım diye köprünün korkuluğuna yanaştım ve dinlenmeye başladım. meğerse bunların tezgahının içine demir atmışım. hemen yanıbaşımdaki 2-3 kişinin konuşmaları dikkatimi çekti. polis ve zabıta ekiplerini kolladıklarını, erketeye yattıklarını farkettim.

    birisi "ekip gitti tamam" der demez tezgahçı (koltuk değneğiyle zorla yürüyor) korkuluk dibindeki plastik tabureyi alıp oturdu, dizinin üstüne gazeteyi açıp oyun kartlarını serdi. anında etrafını 5-6 kişi sarıp daha önce dağıttıkları oyunlarına devam ettiler. kalabalığı gören duraksayıp bakıyor, ilgilenen izlemeye devam ediyordu.

    hemen diplerinde konuyla hiç ilgisi olmayan bir turistmiş gibi etrafı kesip biraz bunları izledim. hemen hepsinin aynı tezgahın içinde olduğundan emin oldum. tümü 50 yaşın üzerinde,
    kesinlikle kötü adam karakterleri gibi tekinsiz tiplerdi. böyle bir tezgah gördüğünüzde dönüp bakmadan doğrudan oradan uzayın.
hesabın var mı? giriş yap