• şiir kasetleri olan gerçekten gerçekten bazı şiirleri güzel okumuş olan sanatçı. bu arada bir öğrencisini sağlam dövmüştü bir aralar gazetelere çıkmıştı.
  • kafamda her daim inanç dünyası seslendirmesiyle var olan adam. bir de türkhan şoray'ın oynadığı çocuk kaçırmalı bir filmde şoray'ın sevgilisini oynamıştı. burada ünal şorayın ya da şoray ünal'ın evine geliyordu, ve o sevgililiğin temelini atan beraber yemek yapma işine kalkışıyorlardı. ilerleyen dakikalarda ünal şoraya sempatiklik olsun diye salatayı orangutan edasıyla iki eliyle birden "arrgghh oorgggh" diye sesler çıkararak karıştırıyordu. o gün bugün gözümde belini doğrultamamıştır.
  • cihan ünal'dan seçmeler:
    - cihan bey, neden bu kadar gerginsiniz?
    c.ü: ben radikal gazetesini okurum, ama o kadını okumam. (perihan mağden’i kastediyor.) ama o kadın bile beni akıllı, düzgün, aklıbaşında, kültürlü ve hoş yazılar yazan yazarları okumaktan alıkoyamaz. mesela o kadının bu yaz romanı çıktı. ben o romanı da okumadım. okumam da. ama bu demek değildir ki başka romancıları okumam, "roman" denilen kültürü yadsırım. ama o kadın tiyatroyu toptan yadsıyabiliyor. bence o kadının böyle bir yazı yazmasının nedeni başka: o kadının bir tiyatrocu ile özel bir sorunu olmalı. ne olduğunu bilemem ama bir sorunu olmalı. "araç amacı doğrular" düşüncesi ile giderseniz bu böyle. o kadın burada tiyatroyu ve yıldız (kenter) hanımı, sayın, sevgili, güzel insan yıldız hanımı, büyük insan, hoca yıldız hanımı harcıyor. bu yazı gerçekten sığ, ucuz, kompleksli, bilgisizce ve acemice, çok çirkin.

    - çok mu kötü etkiledi sizi perihan mağden’in yazdıkları?
    c.ü : hayır, kesinlikle etkilemedi. niçin etkilesin? zaten bu kadının yazdığı roman, bu sene murathan mungan da, orhan pamuk da yazdı, hepsi yazdı, siz duydunuz mu herhangi birinin o kadının kitabı için iyi bir şey söylediğini? satabilir. satar. birçok arabesk de satıyor. onun türkçeyi bozarak zart zurt koşuşturması çocukça değil. biz tiyatrocular sahnede çocukça, saf, temiz ve inançlıyızdır ve seyirciyi bunun için etkileriz. ama bu kadının yaptığı şey yazılarında türkçeyi bozarak zart zurt koşuşturma. o bu koşuşturmalarla ne yapmak istiyor, biliyor musunuz? zirzopça bir atılımla kendini insanlara sunmak istiyor.
  • - o dayak meselesi de doğru değil, değil mi? eşlerinizi dövdüğünüze ilişkin iddialar. öfkeli bir insan değilsiniz, değil mi?
    c.ü : belli bir yere kadar tabii ki şeyim. insanın tabii ki bir reaksiyonu olur ama bu bir vurma, dövme değil. türkan hanımın elinin titremesini bile bana bağladılar. halbuki bu at kazasından kalma bir şey.
  • türk burjuvasini bu kadar dandik olarak halka başkası tanıtamazdı.

    burjuvaziye inanmıyorum, ama bir türk iş adamı var.

    ihsan loren.
  • bu turk sinemasinin engin adamlarindan, bu turk sinemasini var eden adamlardan, bu oyunculuk dehasi..
    ahmet ozhan gibi degildir cihan ünal türkiyenin en mükemmel kadini olarak bilinen türkan sorayi bir sekilde civilemis ve kendini dine vermemistir.. bir ara fatih sultan mehmet olmuslugu vardir ama emel sayinla olan ahmet ozhan gibi "kariyerimi zirvede birakicam" dememis ayni hizla devam etmistir..

    iyi bilinmez ama kendisi nijeryalidir..
  • yıllardır değişmeyen saç-sakal modeli ve her rolünde karşımıza çıkan donuk ifadesiyle bende sevimsiz bir imaj yaratan oyuncu
  • eski tiyatro-sinema duayenlerinden bir tanesidir. oyunculuk yeteneği her ikisinde de eşittir. yalnız, sinema filmlerinde genelde aldığı rollerin mi etkisi vardır bilinmez adamı uyutur cinsten durağanlık vardır. aslında güzel oynar ve anlatımı iyidir lakin seyrederken uyuduğunuzun bile farkına varmayabilirsiniz!
    demiştik ya duayen diye, 'ağır abi' formatına da uygundur kendisi. nede olsa çok emeği geçmiştir türk sinemasına.
  • her daim kendine güvenen bir hoca, bir "aktör". konservatuardan öğrencisi olan bir arkadaşım anlatmıştı. kendi aralarında anlatır dururlarmış bu hikayeyi... cihan ünal'ın en görkemli zamanlarından biri... üstad, trt'de dördüncü murat karakteriyle fırtınalar estiriyor. bir gün bir arkadaşıyla bodrum'a gidiyor cihan bey. yolda bir karpuz sergisi görüyorlar. sanatçı oldukları için ve sergiye de meraklı oldukları için hemen duruyorlar. ahahah, latife için kusura bakmayın efendim. neyse canları karpuz istiyor. duruyorlar. cihan ünal arabadan bir böyle karizma, bir böyle görkem dolu bir biçimde iniyor ki sormayın... gidiyor karpuzcunun yanına diyor ki: "canım bana şöyle güzel bir karpuz ver, ama kabak olmasın sakın".... tabii bunu o kadifelerden yapılmış okyanus tadındaki böhüm böhüm sesiyle söylüyor... hafifte bir gülümseme var yüzünde "kabak olmasın sakın" derken... yani "dördüncü muratım ben biliyorsun, tanıdın beni, yanlış yapma ey karpuzcu" gibisinden. neyse... eve bir geliyorlar. karpuz kaskabak... çin porseleni gibi bembeyaz bir şey. cihan bey, koskoca dördüncü murat tabii, hiddetleniyor. varıyor karpuzcunun yanına... "canım" diyor... "sen beni tanımadın galiba?"... yine sesinde o müthiş ihtişam var. yani aslında diyor ki "ben dördüncü murat'ım nasıl tanımazsın a ibik?". karpuzcu şaşkın. karpuzcu ürkek. karpuzcu masum. bütün efendiliğiyle yanıt veriyor dördüncü murat'a: "tanımaz olur muyum abi? az önce benden karpuz aldın ya..."
  • vakti zamanında “actor kean”de seyretmiştim kendilerini. o ana kadar, oyunculuk anlamında bana şey ifade etmeyen cihan ünal, shakespear’in venedik tacirindeki yahudi tefeci shylock'’u öyle bir canlandırmıştı ki, ben o yuzden shakespeare okumaya başlamıştım.
hesabın var mı? giriş yap