• bir orhan gencebay şarkısı. bu şarkının sözleri cemal safi'ye ait. orhan abi, pek bi iştahlı pek bir süslü söyle şarkıyı. hele, "her gece teklifsiz rüyama gireeer uykumu bölmenin zevkine ereeer" bölümünde öyle bir ses verir ki, siz deyin inleyen keman nağmesi.

    dur sözlerini de yazayım:

    tayfuna tutuldum aşk deryasında
    yönümü yitirdim yüzer dururum
    sahilde vurduğum dert adasında
    dolmayan çilemi yazar dururum

    sezince boyundan büyük nazını
    prenses sanmıştım çoban kızını
    armağan ettiğin çam sakızını
    ya sabır taşında ezer dururum

    iltifat eylesem sus der istemez
    şiirler söylesem kes der istemez
    isyankar olurum ister istemez
    canımdan usanır bezer dururum

    aklında iki gün birini tutmaz
    deli etmek için beni unutmaz
    bugünkü adresi yarını tutmaz
    mahalle mahalle gezer dururum

    her gece teklifsiz rüyama girer
    uykumu bölmenin zevkine erer
    önüme bir yığın bilmece serer
    ağlaya ağlaya çözer dururum

    bir zaman baş tacı ettiğin bendim
    nereye layıktım nereye kondum
    kapıya atılmış paspasa döndüm
    çiğneyip geçtikçe tozar dururum
  • bir urfa türküsü. 10 8'lik usulde, hüseyni makamındadır. sözleri:

    çoban kızı suya gider
    su destisi elinde vay vay
    sudan gelir yaş eteği belinde
    benim yarim dünya alem dilinde vay vay

    (bağlantı)
    çoban kızı ben korkmanam senin çoban babaydan
    çoban kızı ben korkmanam senin çoban dayından

    çoban kızı suya gider
    su destisi doldurur vay vay
    sudan gelir gül benzini soldurur
    anay duysa babay beni öldürür vay vay
  • marika ninou'nun sesiyle insanın gönlünü yakıp dağlayabildiğine kanıttır.
  • muammer ketencoglunun rebetika albumunde bulunan turce bir parca.bircok balkan sarkısı gibi arada hareketlenen ama vokali hicbir zaman neselenmeyen benim ederleziye benzettigim marika ninu nun soyledigi sarkı.
    bu da sozleri:
    cıkar yucelerden haber sorarım
    sorarken dagların gumus yaldızı
    bilmem neredeyim, kimi ararım
    bu daglar icinde bir coban kızım

    benim neden yoktur gezdigim baglar
    ey ulu daglar
    yok mu bu ellerde benim nazlı yar
    sesime ses verir dumanlı daglar
    derdime es olur bir coban kızı
  • cemal safi şiiri. orhan gencebay'dan duydum tabi ben:

    tayfuna tutuldum aşkın deryasında
    yönümü yitirdim yüzer dururum
    sahile vurduğum dertler adasında
    dolmayan çilemi yazar dururum

    sezince boyundan büyük nazını
    prenses sanmıştım çoban kızını
    armağan ettiği çam sakızını
    ya sabır taşında ezer dururum

    iltifat eylesem sus der istemez
    şiirler söylesem kes der istemez
    isyankar olurum ister istemez
    canımdan usanır bezer dururum

    aklında iki gün birini tutmaz
    deli etmek için beni unutmaz
    bugünkü adresi yarını tutmaz
    mahalle mahalle gezer dururum

    her gece teklifsiz rüyama girer
    uykumu bölmenin zevkine erer
    önüme bir yığın bilmece serer
    ağlaya ağlaya çözer dururum

    bir zaman baş tacı ettiğin bendim
    nereye layıktım nereye kondum
    kapıya atılmış paspasa döndüm
    çiğneyip geçtikçe tozar dururum
  • rebetika seçkisinde yer alan hüzzam makamındaki eserin bestesi sadettin kaynak'a, sözleri vecdi bingöl'e aittir.
  • şarkının ortasında ve sonunda orhan gencebay'ın gezer dururum ve tozar dururum ammaannnn ooofffff ooofff diye dertli dertli içlendiği şarkı olmasına rağmen kullanılan müzik oldukça eğlenceli hareketlidir.ayrıca şarkının içindeki muhtemelen orhan gencebay'ın çaldığı sazlılar oldukça iyidir.
  • mirmemmed mircavadov yorumunun üstüne heralde yoktur diye düşündüğüm güney azerbaycan mahnısı.

    link
  • araz elses yorumlamıştır. bizim oraların(güney azerbaycan) türküsüdür.

    şuradan; https://www.youtube.com/watch?v=n-ueisqz2q8

    sözleri;

    bir çoban qızını gördüm bulaq başında, ay aman..
    qoşax hallar var üzünde, besme qaşında..

    bir çoban qızını gördüm elinde gayçı, ay aman..
    ne atan var ne de alan ay aman, gönderem elçi..

    bir çoban qızını gördüm quzuyu otarır, a canım..
    çaresiz, yazık canım ömrün qurtarır..
  • hoş bir hikaye okudum az evvel. çoban kızı deyip geçmemek lazım. günümüz dünyasında " ne çoban kızları/erkekleri " belki de saçma gururumuz yüzünden hayatlarımızdan çıkıp gidiyor. hem sevgiyi hem emeği ne güzel anlatmış hikayede. teşekkürler biryudumkitap.com

    işte o hikaye

    büyükannemin fikrince, tanrı'nın eli üstünde olsun, erkek dediğinin elinden iş gelmeliydi. bir vakit sofrada bana şunları söylemişti: "insanların kullanabileceği, işe yarar bir şeyler yapmayı öğrenmen lazım, kilden olsun, tahtadan olsun, metalden ya da kumaştan, fark etmez. genç bir adamın şerefli bir zanaat sahibi olmaması hoş bir şey değil. senin yapabildiğin herhangi bir şey var mı? en basitinden bir masa yapabilir misin, bir iskemle, bir tabak, bir kilim ya da kahve kutusu? söyle bakalım, elinden ne iş gelir senin?" ve bana öfkeli bir bakış fırlattı. "biliyorum," diye devam etti, "senin için 'yazar' diyorlar, herhalde öylesindir, durmadan sigara içmene bakılırsa meşguliyetine şüphe yok, bütün evin içi dumanla doluyor, ama yine de elle tutulur bir şeyler yapmasını öğrenmelisin, kullanılabilir, görebileceğimiz, dokunabileceğimiz şeyler." sonra bir hikâye anlatmaya koyuldu: "bir zamanlar bir pers kralı varmış, kralın da bir oğlu varmış. bu çocuk bir çobanın kızına âşık olmuş. babasına gitmiş 'efendim,' demiş, 'ben bir çobanın kızına aşık oldum, onunla evlenmek istiyorum.' `ben bir kralım, sen de benim oğlumsun. ben öldükten sonra kral olacaksın, nasıl olur da bir çobanın kızıyla evlenirsin?' demiş kral.
    'efendim,' diye cevap vermiş çocuk, 'bu sorunuzun cevabım bilmiyorum, ama biliyorum ki ben bu kızı seviyorum ve kraliçem olsun istiyorum.' kral bakmış ki bu sevgi tanrı'dan gelme, 'tamam,' demiş, 'çobanın kızına haber yollayacağım.' bir haberci çağırmış, 'çobanın kızına git, oğlumun onu sevdiğini, onunla evlenmek istediğini söyle,' demiş. haberci, kıza gitmiş, kralın oğlunun onu sevdiğini, kendisinden karısı olmasını istediğini söylemiş. `kralın oğlu ne iş yapar?' diye sormuş genç kız. 'niye ki?' demiş haberci, 'o kralın oğludur, hiçbir iş yapmaz.'
    `bir zanaat öğrenmesi lazım,' demiş çobanın kızı. haberci saraya dönüp kızın söylediklerini krala iletmiş. kral oğlunu çağırmış, 'çobanın kızı senden bir zanaat öğrenmesi istiyormuş. hâlâ onunla evlenmek istiyor musun?' evet,' demiş oğlan,hasırdan kilim örmesini öğreneceğim.' çocuk çeşitli desen ve renklerde süslü hasır kilimler yapmayı öğrenmeye koyulmuş. üç günün sonunda çok güzel kilimler yapar olmuş, o zaman haberci tekrar kıza gitmiş ve kralın oğlunun hasırdan kilimler örebildiğini söylemiş. bunun üzerine kız haberciyle birlikte saraya gitmiş ve kralın oğluyla evlenmiş. bir gün kralın oğlu bağdat sokaklarında dolaşmaya çıkmış, dolaşırken yemek yenen bir yere rastlamış, içerisi o kadar temiz ve serinmiş ki girip bir masaya oturmuş. burası aslında hırsızların, katillerin toplanma yeriymiş, kralın oğlunu almışlar ve şehrin ileri gelenlerinin tutulduğu bir zindana atmışlar. hırsızlar ve katiller, zindanda tuttukları adamlardan en şişmanını öldürüp en zayıfına yedirerek eğleniyorlarmış. kralın oğlu içlerinde en zayıf olanıymış ama kimse onun kralın oğlu olduğunu bilmiyormuş bunun için hayatı kurtulmuş. çocuk haydutlara hasırdan kilimler ördüğünü, ördüğü kilimlerin çok değerli olduğunu söylemiş. bunun üzerine ona hasır getirmişler ve örmesini söylemişler. çocuk üç günde üç kilim örmüş, haydutlara bu kilimleri kralın sarayına götürmelerini, kralın her bir kilim için onlara yüz altın vereceğini söylemiş. kilimler kralın sarayına götürülmüş, kral kilimleri görünce bunların oğlunun elinden çıktığını anlamış. kilimleri almış ve çobanın kızına götürmüş, kilimlerin saraya getirildiğini ve bu kilimlerin kayıp oğlunun elinden çıkmış kilimler olduğunu söylemiş.
    çoban kızı her bir kilimi tek tek eline almış ve yakından bakmış, her bir motifte kocasından farsça mesajlar görmüş ve bunları krala iletmiş. kral, haydutların mekânına bir sürü asker göndermiş, askerler bütün tutsakları kurtarmışlar, hırsızlarla katilleri de öldürmüşler. kralın oğlu hem babasının sarayına hem de karısının, yani çoban kızının koynuna sağ salim dönmüş. çocuk saraya dönüp de karısını gördüğü zaman karşısında eğilmiş ve ayaklarına kapanmış: `şu anda yaşıyorsam, aşkım, bu senin sayende,' demiş. kral da oğlunun çobanın kızıyla evlenmiş olmasından çok memnun kalmış." büyükannem hikâyesini bitirdikten sonra, "şimdi anladın mı niye her erkek şerefli bir zanaat sahibi olmalı?" diye sordu bana. "çok iyi anladım," dedim, "bir testere, bir çekiç, biraz da kereste alacak parayı kazanır kazanmaz bir iskemle veya kitaplık yapacağım, hem de elimden gelenin en iyisini."
hesabın var mı? giriş yap