• herşeyin başladığı dönem
  • o değil de 10-11 yaşında parlak oğlanlar olarak "oyun çektirmek" için komodor teybimizle ıssız ve tekinsiz iş hanlarına gider gelirdik kızılay'da. yan dükkanda kaçak içki, malboro falan satılırdı mesela benim gittiğim oyuncuda. nasıl cesurmuşuz, onu geçtim anne babamızın da pek dünyadan haberi yokmuş. benim oğlan, ki aynı yaşlarda, okula gitmek için dolmuşa binse tek başına tırsıyorum valla bu devirde.

    iyi valla, kimse taciz etmemiş, tenhaya çekmemiş.

    tipsiz olmanın böyle gizli saklı avantajları var belki de, çocukken çirkinlik iyi bi şey, ergenlik olmayaydı!

    bu arada raid over moscow'da f7 tuşuyla hangar kapısını açmak lazım, unutmayın!
  • sys64738
  • insan düşününce ulan ne garip şeyler ile uğraşmışız diyor, düşünsene bir teyp var ona gidiyorsun kaset alıyorsun, takıyorsun oyun hemen çalışmıyor, kafa ayarı yapman lazım, ondan sonra oynayabiliyorsun, kafa ayarı olayını sonradan bayağı güzel halletmiştik küçük minik bir lambası vardı kırmızı oluyordu dışardan ekliydi, out run, contra, 1943 oynamışlara selam olsun buradan...
  • vay arkadaş ta 2003'te kısacık bir entry yazıp geçmişim ilk bilgisayarım hakkında.

    yazık.

    çünkü daha fazlasını hakeden bir bilgisayar commodore 64. daha sonra amiga 500 tutunca ona benzer bir kasayla tekrardan piyasaya sürse de bendeki, ve sanırım herkesin aklına gelen, breadbox denilen hali olsa gerek.

    breadbox beraberinde kaset kullanabilmenize imkan sağlayan datasette ile geliyordu. yanında numaratörü olan, ve bilgisayara yassı bir port ile bağlanan bir aletti bu. kaseti en başa alır, numaratörü yanındaki butona basıp sıfırlardınız. daha sonra istediğiniz oyunu veya programı yüklemek için kasetin üstündeki listedeki numaraya sarardınız ve "load" deyip oyunu yüklemeye başlardınız.

    hiç bir zaman 1541'im olmadı - hayallerimi süslüyordu o dönemlerde ama düşününce oyun sıkıntısı çektiğimi de hatırlamıyorum. oyun alınacağı zaman annemle ya beyoğlu işmerkezi'nin zemin katında concorde bilgisayar'a gidiyorduk ya da beşiktaş'ta daha sonra 64'ler'i çıkartacak beşiktaş bilgisayar'a. nişantaşında abacus bilgisayar'da vardı sanırım ama orjinal oyun satıyorlardı ve acayip pahalıydı diye kalmış aklımda. oradan last ninja, afterburner, double dragon 2 ve wec lemans'ın olduğu dört kasetlik bir set ve red storm rising (adam olacak çocuk... neyse) aldığımızı hatırlıyorum. red storm rising 3 kasetten ibaretti ve asla tam olarak oynayabildiğimi hatırlamıyorum ama yanında gelen 3 adet devasa manual, kırmızı siyah kutusunu falan unutabilmiş değilim.

    kaset alırken oyunları tanıtmak için genelde dergilerden çekilmiş reklamların fotoğraflarını koyuyorlardı kasetlerin ön yüzüne. o fotoğrafla oyunun eşleşmesi - zamanın grafik motorları düşünüldüğünde - hayalgücünüze kalıyordu. terminatör 2 aldınız mesela, kapakta arnold schwarzenegger var ama oyundaki halini görseniz "bu ne lan" dersiniz. ama o benim için, bizim için, arnold oluyordu işte. çoklu oyunlarda ise oyunun adı ve numarasının olduğu, genelde daktiloyla yazılmış, bir liste vardı. ben şahsen kaset çekilen bilgisayarcılardan hiç verim elde edemedim - hazır çekilmişlerde sorun olmuyordu ama amiga benzeri biçimde listeden seçip "doldurttuğumuz" kasetlerin çalıştığını hiç hatırlamıyorum.

    commodore 64 çok kolay tamir edilen bir makinaydı. babam elektronikçiydi ve üstüne kola dökülen, su dökülen veya başka çocukça muzurluklara kurban olmuş makinayı çok kolayca tamir edebiliyordu - joystickler de öyleydi keza. daha sonra quickshot membranlı joystickler üretene kadar bu iş böyle devam etti; o çıt çıt sesini yapan alıcıları karaköyden falan bulmak mümkündü, iki havya ile düzeltilebiliyordu. hey gidi günler... bak hatırladım, astek vardı bir de türk üretimi joystick ama sertti ve rahat edememiştim.

    bu bilgisayarla beraber gelen kullanım klavuzu aynı zamanda programlamaya giriş niteliği taşıyan bir rehberdi. herkesin

    10 print "hede"
    20 goto 10

    kod öbeğini ve poke komutlarını hatırlamasının temel sebebi bu sanırım. zira güzel bir türkçe ile çevrilmişti ve bayağı bir iş yaptırıyordu - ekrana random desenler bastıran bir şeyler falan yazdırdığımı hatırlıyorum. bu nitelik daha sonraki bilgisayarlarda yoktu sanırım - amiga ile beraber amos veya assembly öğreten bir rehber yoktu mesela; gerçi o dönemlerde benim derdim oyun haline gelmişti a neyse.

    programlama ve commodore 64 demişken bu dönemlerde gerçekten pedagoijk biçimde programlamaya yönlendiriliyordu insanlar. teleteknik'in çıkarttığı commodore dergisi yanında programlama ekleri ile geliyor; çocuklara yönelik commodore 64 üzerinde programlama öğreten kitaplar çevrilip satılıyordu. doğan kardeş yayınları mesela taşkafa ve bilgisayar adında bir kitap çıkartmıştı - taşkafa bir mağara adamıydı ve commodore ile beraber programlama öğreniyordu. sanırım o eğiticiliği, tane tane anlatımı, daha sonra whitesaint'in yazdığı programcılık mantığı'nda gördüm bu arada.

    commodore 64 oyunlarından yeterince bahsedilmiş, ben de bir tur geçmek istemem. ama bu dönem yapılmış bir türk oyunu olan keloğlan'dan bahsetmezsem olmaz. bu oyun benim bildiğim kadarıyla yapılan ilk türk oyunuydu. türkçe komut yöneticisi olan bir grafik macera (graphic adventure) janrındaydı. ben geçemediğim yılan ekranını hatırlıyorum ama tüm oynanışını birisi kaydetmiş: https://www.youtube.com/watch?v=6die4nmzjn4

    daha sonra bizimkilerin gazıyla biraz da bu bilgisayarı amiga almak için bir arkadaşımıza sattığımızı hatırlıyorum. şimdiki kafam olsa hayatta sattırmazdım sanırım ama işte şimdiki kafamız olsa neyi aynen yaparız ki...
  • ben de bu başlığa ara ara yazarım. zamanında güzel para dökmüştük bu alete. akvaryum 1 komodor 2. herhalde ailem bu ikisine bolca küfür etmiştir.

    benim disk sürücüm vardı (hehe) ama yine kasetli oyunları da oynardık. bir de bu oyunların resimleri ile kendileri arasında uçurum olurdu. mesela bir oyunun böyle acayip gösterişli bir kapağı olurdu, sanırsın acayip zevkli grafikler falan süper. ama dandik bir oyun çıkardı.

    bakırköy alt pasajda çağatay vardı. ondan oyun alırdık. komodorları dizmiş saatlik oyun da oynatırdı. bir de bakırköyde antepli baharatçının olduğu alt kattaki pasajda da bir bilgisayarcı vardı (ufo bilgisayar mıydı neydi?). o yüzden commodore 64 kokusu bende ağır baharat kokusuyla özdeşleşmiştir. o bahartçı hala durur isim yapmış iyi bir aktardır. bir de marmara çarşısı 2. katta vardı bir bilgisayarcı ama oraya çok gitmezdik.

    ayrıca çocukluğumun ilk travmasını yaşatmıştır bana bu alet. arada dergilerde programlar çıkardı, böyle basılı olarak. 2-3 sayfa süren bir programı tek tek, baka baka yazmıştım. sonra annem odaya girerken ayağı bir takıldı kabloya, caaart diye elektrik gitti bütün yazdıklarım heba olmuştu. hiç unutmam teypte de "one night in bangkok" çalıyordu.

    o günden beri rahmetli anneme çok kırgınım.
  • zamanın efsane bilgisayarlarındandır. kuzenimin vardı ben küçükken. adeta bir uzay gemisi kullanır gibi kullanırdı. hatta nasa'da bu bilgisayarı kullanıyorlar demeyi de unutmazdı. yükleme süreleri çok uzundu. disketi daha doğrusu kaseti takarsın 10-15 dakika sonra yanıt verirdi sen o sırada ister hayal kur ister git yemeğini ye o derece.
  • bir nesil bebelere "hey gidi şimdi 128 gb micro sd kart normal bizim zamanımızda 1.44 mb disket vardı, birkaç word dosyası atardık dolardı." diyor ya. bu alet bayağı analog kasetle çalışıyormuş. vay anasını.

    edit: bir yazar kasette taşınan verinin analog değil, dijital olduğundan bahsetmiş. cahilliğime verin. (bkz: #130308306)
  • sadece analog kaset olsa iyi, bir de kafa ayarı diye teybin içindeki bir vidayi çevirirdik, kafa ayarını yapamazsak oyun yükler yükler açılmazdı. çoğu oyunun kafa ayarı farklıydı. ayarı yapabilmek için kafa ayarı programı çalıştırıp sonra oynamak istediğimiz kasedi teypte döndürürken vidayi ileri geri çevirir, ekrandaki bir sürü noktayı bir araya getirmeye ve kalın bir çizgi haline getirmeye çalışırdık.
  • fakat ne oynadık be! şimdiki neslin yüzüne bakmayacağı, pikselleri parmakla bile sayılabilen grafiklerle, o ilkel oyunlardan aldığımız akılalmaz keyfi hayatımda pek az şeyden aldım ya.
hesabın var mı? giriş yap