daima
-
her zaman, devamli, surekli..
-
reklamlarda surekli kullanilan sozcuk
-arcelik'le elele, daima ileriye -
... ilhan irem'in "ilhan-ı aşk" albümünde yer alan nefis şarkısının adı.
sevmiş miydim seni
alışkanlık mı yoksa
başlayan her şey biter
anlarız nasıl olsa
sevmiş miydim seni
git de sor sonsuzluğa
başlayan her yeni gün
ve her gece
daima
soru sorma bana sorma n'olur
soru sorma sevgileri sun
bugün olmazsa yarın olur
olur mu hiç bekliyorsun
soru sorma bana sorma n'olur
soru sorma yanımda bulun
bugün yarın öbür gün daima
yanımda kal anlıyor musun
görmüş müydüm seni
herşey bir düş mü yoksa
her gece aynı rüya
ne çıkar öyle olsa
hatırlatır seni
bir yaprak kıpırdasa
rüzgar esse yağmur yağsa
dün başka yarın başka
soru sorma bana sorma n'olur
sorular duvar olur
geçemeyiz geceden öteye
sabahlar rüyada kalır
soru sorma bana sorma n'olur
sorular uçurumdur
geçemeyiz sevgiden öteye
sevgi çağırır durur -
levent yukselin askla albümünden güzel bir sarki.
-
(bkz: always)
-
ilhan irem'in arada sırada dinlenmesi farz olan huzurlu şarkısı.
-
sözleri*, bestesi* ve düzenlemesiyle* levent yüksel'in 2000 tarihli askla adli albümünde sivrilen, levent bey daha pes seslendirseydi de hem kulak yormasaydi hem de transpoze etmeden eslik edebilseydik dedirten sarkisi. her kösesi sahibini cagiran güzelim sözleri asagidaki gibidir:
rüzgarlar eser oynar saclarinda
titresir siir okur dudaklarinda
öpüsün sarkimda hep o makamda
ruhumun en gizli ciplakliginda
mutlaka bir ariza var yüregimde
yillari harcayan o hata bende
sen giderken aglamadim o zaman
iste simdi agliyorum ben
ben seni sevdim daima
ask diye yazdim kanima
sustu yüregim zorlama
var git allah askina -
türkcedeki en iddiali kelimelerden biri.
-
festivalde gösterilen bir belgesel.
paris j’etaime’deki öykülerden birinin uzun hali... muhteşem bir 2 saat.
bir kere mezarlıkta geçiyor.. proust, chopin, modigliani, sanat, sonsuzluk üstüne... gayet açık büyüleyici olacağı.
klasik müzik çalarken proust ve ölümsüzlükten bahsediliyor...üstelik fransızca. daha ne olsun.
tek ufak nokta: son sahnesi hakikaten morrison’ın mezarı ile tek karede bitmeliydi.
insanın içine işleyen bir belgesel olmuş.. (seneler önce aynısını aşiyan mezarlığı için düşünmüştüm, orhan veli, cansever, asaf dizeleri, tezer özlü, tanpınar cümleleri, münir nurettin selçuk müzikleri.. ama belgesel olarak tasarlamamıştım ben. iki kişinin tepede başlayıp kıyıda biten ve mezarlıkta geçen öyküsünü anlatmaktı düşüncem. iki kişinin tepede başlayıp kıyıda biten... tamamı mezarlıkta geçen öyküsü işte...yapılmış diyerek bir çizik daha atıyorum bir düşüncenin daha üstüne...)
mezarların başlarındaki insanların genelde kadın oldukları büyük bir mezarlık zaten hayat da... çiçek suluyoruz şarkı söyleyerek, ağlayarak taşların başında... -
herseyden önce belgeselcinin tavrının çok rahatsız edici olduğunu belirtilmeli. röportaj yapılan kişiler ise tam tersine oldukça tatmin edici ve enteresan. bu kişilerin özellikle seçildiği gözlerden kaçmıyor. birçoğunun ortak özelliği, hayatlarının önemli bir bölümünü yönlendirenlerin ölmüş bu kişiler olması. yine de bu sahnelerde planlar bazen haddinden fazla uzun ve gereksiz. pére-lachaise üzerine yapılan bir belgeselin hollanda yapımı olması oldukça ilginç. oscar wilde, paris j'etaime’de bile daha fazla yer alıyor. kişisel olarak en büyük hayal kırıklığım ise film boyunca birkaç kez göz kırpmasına rağmen mezarlığın süper starı jim morrison’un atlanması. onun olmaması söz konusu olduğu için yılmaz güney’in, ahmet kaya’nın yokluğuna üzülemedim bile.
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap