• çok muzdaribim ben bundan. mesajı, mailı yanlış adama atmak mı dersin, biri bi şey anlatırken hülyalara dalmak mı dersin, alayı var. neden olduğuna dair en ufak bir fikrim yok ama var.

    üniversitedeyken kız arkadaşımın doğum günü kallavi bir vizeme denk geliyor. hakkında bilinecek tek bir şey söylesen ne dersin deseler, her işimi son dakikaya bırakırım derim. o kafada insanım. o yüzden büyük okazyonlarda büyük saçmalarım. tahmin edebileceğiniz gibi ne sınava çalıştım, ne hatunun doğum gününe hazırlandım. yumurtanın kapıya dayandığı o büyük gün öncesi gece kusursuz bir plan yaptım; şimdi yatayım da erken kalkayım*. 3 saat sınava çalışırım. çıkar pasta, hediye işini hallederim. sınava gider çocuğu koyarım, sonuçta sınav dediğin soru cevap, temeline inersen var yok, evet hayır, pozitif negatif. goygoy yapmanın alemi yok. hediye olarak da vaktin teknoloji mucizesi data traveler -bildiğin flash disk amına koyim- alıyorum. hesabıma göre plan kusursuz. bu arada lan hayvan kız arkadaşına doğum gününde flash disk mi alıyorsun, yemeğe de kıymalı pide yemeye götürseydin bari dediğinizi duyar gibiyim. öncelikle yemeğe de kıymalı pide yemeye götürdüm zaten, rahat olun. kızın yanında diyalektik materyalizm, dualizm konuşup kız gidince don atlet cengiz imren'le coşan adamla ev arkadaşlığı yaptım ben 3 sene. neyseniz o olun derim. devamında o zaman flash disk yeni çıkıyor lan, dün caponya'da bugün burda şeklinde nefis reklamı var. kız hediyeyi görünce ağlaya ağlaya boynuma sarılacak, zerre şüphem yok. örselemeyin öyle. neyse, teoride herşey muhteşem her zamanki gibi. ben zaten sıçarsam pratikte sıçıyorum. evdeki bebelere planı anlattım ve kallavisinden bir siktir yedim. erken kalkamazmışım. laf işte! amcık ağızlılar siz olmasaydınız ben amerika'da okurdum amına koyim.

    bizim pezevenklerin karamsarlığı yüzünden* şaşılmayacak üzere sabah erken kalkamadım, sınava çalışamadık. hediye önemli dedim, kalktım gittim alışverişe elimde sınav notlarıyla. hem okuyorum, hem kayserili esnaf pazarlığı yapıyorum teknoloji mağzasında 'ya abi ben de bu işteyim, bunun bu kadar maliyeti yok ki' diye. bunu da babamdan öğrendim. babamla alışverişe çıksan adam 24 saat 8 ayrı işte çalışıyor sanırsın, her sektörde bilgi sahibi adam. gözlükçüyle de bilgisayarcıyla da, manavla da aynı muhabbet. kafamda da pasta işini, mekan işini ayarlayım kurguları var. o esnada ev arkadaşım -daha normal olan- iyi niyetle işimi halledip halledemediğimi sordu. yahu sevgili okur, 1'e 1000 katarak, abarta abarta tüm detayları yazdım, ne sıkıntılara göğüs gerdiğimi, ne fedakarlıklar yaptığımı anlattım ve cevapladım mesajı. ..lan bi saniye, bu numara? tahmin etmek ne kolay değil mi mesajı kime attığımı? mesaj iletilmesin diye cep telefonunu sıkarak boğmaya çalışarak ismimi bilişim dünyasına altın harflerle yazdırsam da mesaj iletildi. ama neyseki ben bir kriz yöneticisyidim, hemen bir mesaj daha kız arkadaşıma 'önceki mesajı hakan'a atacaktım, yanlışlıkla sana attım. özel hayata azıcık saygın olsun, okumadan sil o mesajı'. 'kıyamam' diye cevap geldi. beyler, kıyamam 'elinden geleni yaptın ama sıçtın. sonuç yine hüsran olsa da gidiş yoluna puan verdim' demenin kadıncasıdır. sağlık olsun.

    teoride planın yansımaları: vize diye haftanı zehir etme, koy çocuğu. kız arkadaşına zamanın efendisi olduğunu göster. tam bir romantik serserisin sarılması.

    pratikte planın yansımaları: dersten kaldım tabii ki. gerçi termodinamik ii'yi 2 defa aldığım iyi oldu, sonuçta daha iyi öğreniyorsun.* hediye filan bunlar boş işler. 'kıyamam' yanak okşaması.

    ufacık bi olayda kallavi sıçınca 3 sene boyunca organizasyon ve gizli işler çevirme aksiyonlarından banlandım. hakan piçi zaten hala taşak geçiyor. o yaz illumunati'de stajım vardı, adamlar iptal ettiler lan anında 'sen daha kıçı kırık doğum gününü gizli saklı yapamıyorsun, dünyayı nasıl yöneteceksin yarram?' diye. çok güzel istihbaratları var adamların. gerçi hala beni kim ispitledi çözemedim. diyalektik materyalist cengiz imren fanından şüpheleniyorum. adam kız götürücem diye ne taklalar atıyor, ne gizli işler çeviriyor beni mi kandıramayacak amına koyim?
  • araştırmacı yönü hayli kuvvetli, şeytanın detaylarda gizli olduğunu çok iyi bilen kişinin durumu, dumuru, dramı. misal, hep kullandığı şampuanın bir gün her zamankinden daha koyu kıvamlı olduğunu ve köpürmediğini fark eden dalgın, o kadar cin, o kadar cinpiriktir ki, eski ve yeni ambalajları (evet, eskisini henüz atmamıştır obsesif okur) yan yana getirir ve neyin farklı olduğunu anlamak için her iki ambalajın arkasındaki formülleri karşılaştırır. oysa bu gereksiz işe soyunmadan önce ambalajların ön kısımlarına baksa, birinin şampuan, diğerinin saç kremi olduğunu görecek ve kim bilir, belki de bu saçmalığı yazması gerekmeyecektir.
  • sigara sol elin parmakları arasında tüterken, sağa dönmüş kafa sola çevrildiğinde "bu duman da nereden geliyor?" diye sorma sanatı.
  • dusa gozlukle girmek sonra biran yagmur yagiyor sanmak..
  • cep telefonu yerine telefonun yanında duran tuzluğu alıp çantaya atma, akabinde 60 km yol yapıp telefon lazım olduğunda çıkarmak isteyince telefon yerine tuzluğu gördüğünüzde bünyenizde barındığını anladığınız şey. *
  • genellikle bir sakarlık sarmalının eşlik ettiği dumurlu beyin sendromu. birkaç karış havada olan akılla ters orantılı olarak, kişinin bedeni çoğunlukla yere 180 derece paralel olup rakımı sıfır veya sıfıra yakındır (bkz: yerle bir olmak). ilerlemiş vakalarda, kendini duvara çarpma, ekmek yerine parmağını dilimleme, bunu da sağdan soldan duyma (örnek: "burnun kanıyor," "bacağını nereye çarptın böyle, morarmış", "parmağına ne oldu?!" vb.) gibi becerilerin gelişmiş olduğu görülür. söz konusu kişinin dahil olduğu grup, sigortacılık dilinde "yüksek risk grubu" olarak adlandırılır; kırılabilecek eşyalara erişemeyecekleri bir yerde ve oda sıcaklığında muhafaza ediniz, uzun süre yalnız bırakmayınız.
  • sabahın körü. dönemin son dersi verilecek. iki el de kahve, çanta, su, gazete vb. ıvır zıvırla dolu. su bir banka konur (kahve nerede?) o sırada yandaki banka bir kısım öğrenci oturmaya yeltenir. tam oturacaklarken daha elinde ne olduğundan bihaber kişi bağırır: "durun! oturmayın! kahve var orada!" öğrenciler haliyle oturmazlar ve gayriihtiyari banka bakarlar. yan bankta bir su şişesi istifini bozmadan etrafı seyretmektedir. daha elinde ne olduğundan bihaber kişi sorar: "kahve nerede?"; hangisi olduğunu çıkaramadığı bir elinde bir sıcaklık... etraftan gülüşmeler duyulur (sahne kararır).
  • bir pazar sabahı kalkarsınız, yaza girmek üzeresinizdir, hava da güzel. arkadaşlarınıza telefon eder, sinemaya gitmek için sabah erkenden evden çıkarsınız. arkadaşlarınızla orada buluşur, saat 12'ye kadar olan bir seans bulup biletinizi alır ve girersiniz... film hoştur, hatta uzun zamandır gördüğünüz en güzel filmdir. onun mutluluğuyla sinemadan çıkıp sabah yapmadığınız kahvaltınızı öğle yemeğinizle kapatmak istersiniz.

    bir restorana girip hemen yemeğinizi söylersiniz, beklemeye başlarsınız ve birden televizyona gözünüz takılır. spikerin konuşmaları da duyulmaktadır:

    "evet, bu yıl bir buçuk milyon insanın katıldığı öss sınavı da bugün gerçekleşti sevgili seyirciler, sabah stresiyle..."

    televizyona boş boş baktıktan sonra çığlık atarsınız... bir yılınıza malolan ve belki de yapabileceğiniz en büyük dalgınlığı, öss sınavına girmeyi, yaşayan insanlar olarak kahrolursunuz..
  • birkaç haftadır zirve yaptı. muhtemelen yakında annem "sabah işe gitmek üzere evden çıkan kızım bir daha dönmedi" diye televizyona çıkar. şu cümleyi yazarken bile 'televizyona çıkar' yerine 'başlık açar' yazdım bak, sonra düzelttim.

    geçen gün şirketin güvenlik görevlilerinden biriyle konuşurken araç gelince apar topar gitmek zorunda kaldım. ertesi gün çıkışta başka bir güvenlik görevlisine iyi akşamlar diyecekken "dün için kusura bakmayın, apar topar çıktım siz konuşurken" dedim. adam boş boş bakıyor, "lustral hanım karıştırdınız sanırım" dedi. aslında karıştırmadım. o an adama iyi akşamlar diyecektim, aklımdan geçen "diğer güvenliğe ayıp oldu, görünce anlatayım bari" düşüncesiydi. toparlayamadım ve adama yanlış şeyi söyledim.

    dün markete girdim, dolaşırken "süt alacak mıydım acaba" dedim, sonra ne oldu bilmem başka reyona gittim. aldıklarımı kasaya koydum, kız market kartınız var mı diye sordu, "hayır süt almayacağım" dedim. adhsjs kız da şaşkın, "almamışsınız zaten" diyor. yine aynı durum, kıza hayır diyecekken birkaç dakika önce aklımdan geçeni söyledim.

    birkaç gün önce işle ilgili kanal d'yi aramam gerekiyordu. sekretere yarım saat hangi kanaldan kiminle görüşeceğimi söyleyemedim. kanal d bak, kaçkar tv falan değil, ülkenin en bilinen kanalı. ama sadece "logosu birinin baş harfiyle aynıydı" diyebildim. evet benim baş harfimle aynı, bunu bile algılayamadım.

    cuma günü iş çıkışı adamın birini, evet koca adamı yol kenarında unutmuşum. oturdum arabaya bir de, şoför gelecek var mı dedi, yuooo dedim. ertesi gün adam sinirden çıldırmış halde gelene kadar da fark etmedim.

    bu akşam eve geldim, anneme "anne ben yemek yedikten sonra ne yapıyorum normalde" dedim. kadında "hasiktir" bakışı gördüm de korkudan kendime geldim. yok çünkü, o an masada boş boş bakıyorum ama kalkıp nereye gideceğimi çözemedim.

    böyle anlatınca ölüyorum gibi algıılanacak ama gayet normal görünüyorum. sabah 6'da kalkıp işe gidiyorum, çalışıyorum, sadece gün içinde ara ara beynim kapanıyor sanki. birkaç dakika donuyor her şey, algım kapanıyor. sonra normale dönüyor.

    vitaminim mi eksik, mineralim mi yok, tiroidim mi anarşik bilmiyorum. demansa doğru gidiyoruz, varınca haber verin.*
  • durup durup "aa, dişlerimi fırçalamayı unuttum" diyerek gün içinde dişleri artı sonsuz kere fırçalayabilme sanatıdır mesela. dakikalarca halı temizler gibi fırçalanmaktan bembeyaz olmuş dişlerimi yerden toplayıp kolye yapayım, diyorum. yakındır.
hesabın var mı? giriş yap