• sanırım 80-90 arası bu coğrafyanın orta sınıf ailelerinde doğmuş pek çok insanın toplumsal gerçekliğidir. çocukken okula gidene kadar önce seni hayatının hiçbir döneminde tanımayı başaramayacak olan ebeveynlerinin dayağını yersin, bunun terbiyen ve olgunlaşman için gerekli olduğunu öğrenmişsindir. yediğin tokatların yerinde güller açacaktır ne de olsa. yalnızlıkla ilk kez yatağında ağlayarak uykuya daldığın gecelerde tanışırsın. okula gidersin saçının tıraşıydı, söz almadan konuşmaydı, düşük nottu derken öğretmen dayağı yersin. güller çoğalır, gül bahçesine dönüşürsün (sakın ola şu günlerde öğretmenlere yapılanları haklı gördüğüm sonucu çıkmasın).

    üniversite sınavına sana uygun alandan değil, büyüklerinin istediği alandan girersin. "bu seneyi hayatından çıkar" öğütlerine kulak verir, bu bir seneyi bazen ikiye, üçe çıkarırsın. başarılı arkadaşlarının ailelerinin onlarla nasıl gurur duyduğuna şahit olursun. aileler arası kıyaslamalar, kıskançlıklar, ezilmeler eve bağırış çağırış olarak tesir eder çoğunlukla. ebeveyn gürültüsü, gururlu aileler tablosu, saatin tik takları iç sesini duyamamana, hayal kuramamana, kendini tanıyamamana, sadece ve sadece test yapraklarına kapanmana sebep olur. en büyük hayalin o gürültülü evi terk etmektir artık. sonunda sınavdan aldığın eli yüzü düzgün bir puanla yine içinde bulunduğun toplumun nasihat ettiği bölümlerden birisine gidersin.

    bölümü okurken aidiyet duygusu hissedemezsin, huzursuzsundur. sınava tekrar hazırlanmak istersin, ikilemde kalırsın. bölümünün kıymetini bilmelisindir en nihayetinde. maymun iştahlılık edemez, zayıflık belirtisi gösteremez, elaleme "maskara" olamazsın. arkanda kimsecikler durmaz. cesaretin kırılır, ite kaka mezun olursun.

    askere giderken mantığının kapatma tuşuna basman gerektiği öğütlenir. gider senden önce psikolojik şiddete maruz kalmış manyakların psikolojik şiddetine maruz kalırsın. zaman yavaşlar, ama olsun, çıktığında memleketine bir erkek olarak dönmek vardır neticede. vatani görev tamamlanır, kışla kapısından girerken emanet bıraktığın mantığını çıkarken geri alırsın.

    üniversitede sevmediğin bölümden mezun olup sevemeyeceğin mesleğe giriş yaparsın. kendini başka birisinin yaşaması gereken bir hayatı yaşıyormuş gibi hissedersin. işler bir şekilde yürür. tutkun yoktur, gözün bir sonraki maaş günündedir. çocukluğundan beri göremediğin sevgi de içinde ukte kalmıştır. bu mevzu kadınlarla ilişkilerinde duygusal olarak çocukça hareket etmene neden olur- ki belki de duygusal olarak gerçekten çocuk kalmışsındır. çekingenliğinden dolayı zaten sevdiğin kadına açılman ve onunla bir şeyler yaşaman yeterince zordur. onları doğuştan şanslı olan olgun ve cool adamların kollarında görürsün çoğunlukla. bazen şansın yaver gider ve kendini onun ellerini tutarken bulursun. seversin, o kadar çok seversin ki, sevdiğini sürekli yağmura ve fırtınaya maruz kalmış bir sokak köpeğiymişcesine hayatının sığınağı haline getirirsin. ama bu bir erkeğe yakışmaz neticede (!) terk edilirsin. küçüklükten nasihat edilen toplumsal rolünü hatırlamamanın bedelini ödemişsindir: "erkek sığınmaz, sığınılan olmalıdır". bu erkeklere de kadınlara da en başından ayrı ayrı telkin edilmiştir oysaki. yaşadığın dünyaya bu konuda da uyum sağlayamamışsındır. zamanla ne tutkun kalır, ne aşkın, ne en küçük bir duygu kırıntın. yine toplumun çizdiği sınırlar çerçevesinde, duygularının değil mantığının etkileşime geçtiği birisiyle tanışırsın. toplumsal rolünü sürdürürsün. nefes almaya devam edersin.
hesabın var mı? giriş yap