• dikkafalılığın bir gururu var, herkes bilir: yanlışta ısrar etmenin, bunu da bir meziyetmiş gibi "sergileme"nin bir gururu var. en basiti, mesela insan "meyve"nin aslında "meyva" olduğunu sanıyorduysa ve birisi kendisine doğrusunu belirtmeye kalkıştıysa, "bence 'meyva' da denebilir yani..." yollu bir cümleyle kendini belli eder; imla kitapları, sözlükler, dil-bilimciler getirseniz de onu bunun böyle olamayacağına ikna edemezsiniz. ya da iki arkadaş arasında küskünlük/kırgınlık yaşandığında ortak arkadaşları kendilerini barıştırmaya uğraşırken içlerinden birini, aralarında geçmiş olan kötü hatıranın o kadar büyütülecek bir şey olmadığına inandırmaya çalışırsa, bu kişiyi aynı dikkafalılık esir alır, dolayısıyla aynı gurur da. ama gün gelir iki arkadaş arasındaki kırgınlık ufak bir mahcubiyetle, kısmen pişman kısmen (artık) mutlu gülümsemelerle giderilir, gün gelir, insan "meyve"nin "meyva" olarak kabul edilemediğini görüp teslim bayrağını çeker (kendi kendine). ileride bunları hatırlayacak olurlarsa, kendilerinin olgun bir birey olduklarını sezerek toyluklarına hoşgörüyle gülümserler, sonuç olarak, ortada, üzerinde fazla düşünülecek, can-sıkıcı bir mesele yoktur. ama zaten asıl ağır, altından-kalkılamayacak olan dikkafalılık gururu, ideolojik olanlardır. (ülkemizde de yeterince yok mu?) filmde en bariz örneğini görüyoruz - führer'in, hayallerinin yıkılacağı gerçeğini kabul edemeyişinde değil, bayan goebbels'in, speer'in kendisini ucundan ziyaret ettiği ateş yatağında.

    bu açıdan, magda goebbels'in, çocuklarını, nasyonal sosyalizm'in olmadığı bir dünyada yaşamalarının anlamsız olacağını gerekçe göstererek öldürmesini fanatizme değil, gururunun yeni almanya'da pek bir işe yaramayacağı korkusuna bağlamak gerekir. tabii sadece magda goebbels'in değil, ss olduklarını, ya da führer'e söz-verdiklerini söyleyerek intihar edenlerin de, sebep oldukları acılarla birlikte aynı gururu sürdüremeyeceklerini sezmelerinin, çaresizliklerindeki etkisini yadsıyamayız.

    "yani, tamam bu şekilde bir ideolojiye sahip olmak kötüdür (ya da bir ideolojiye bu şekilde sahip olmak kötüdür, anladın mı farkı? nasıl istersen işte), bu mu hepsi? bunun için mi laf kalabalığı?" aslında bu değil. herhangi bir ideolojiye sahip olmak için, bu ideolojiye sahip olmak için bile tam anlamıyla "kötü" diyemeyiz belki. sadece bir ideoloji üzerine hayat kurmaya kötü diyebiliriz, hayat nasıl olursa olsun. yani: hiçbir şeyin bizim öngördüğümüz dünyayı, dünyamız kurulduğunda yıkamayacağını dikkafalılıkla düşünerek (düşünmenin gururuyla) inanmak, daha kötüsü başkalarının (bizim için öngörür gibi yaptığı ama aslında sadece kendisi için) öngördüğü bir dünyaya bu dikkafalılıkla inanmak, bunu gurur vesilesi yapmak. şüphe diye bir şey var çünkü, ve şüpheden de ötesi, gerçeğin ispatı var, savaş ve sonrasında yıkım var. bunların sonrasında, her şey değiştiğinde, yeni dünya daha aydınlıksa, ya da daha "olabilir"se kendi kendine teslim bayrağı çekmek yetmez, bir acı duyarız. kırk yıl evrimin olmadığını yalanlarız, sonra evrimin varlığı ispatlandığında evrimi de allahın varlığına, nasıl mükemmel bir düzen yarattığına kanıt olarak göstermeye çalışırız, ama dünya değişmiştir, pek inandırıcı gelmez bunlar, biz de kendimizden şüphe ederiz, bu şüphe elbette öyle üstünden kolaylıkla kalkılabilecek bir şüphe olmaz.

    (gerçekçi üsluptan vaaz üslubuna geçişin temsilcisiyim.)

    bruno ganz hitler'in hastalığını mükemmel yansıtmış, ama pek ahım şahım bir film değil.
  • nazi propaganda bakanı joseph goebbels'in tek bir cümlesi için bile seyredilmesi gereken bir film.

    --- spoiler ---

    alman halkını kastederek;

    - bize bu yetkiyi onlar verdi, bedelini de ödeyecekler.

    --- spoiler ---
  • hitler'in fazlasıyla karizmatik gösterildiği film. tabi bunda yapımcı ülkeler arasından almanya'nın da olmasının payı büyük olsa gerek. genelde nazi almanyasını ve hitler'i sürekli kötüleyen filmlerden ziyade daha da tarafsız olmayı becerebilmiştir bu film. ayrıca başroldaki amcanın adolf hitler ile olan feci benzerliği filmi daha da etkileyici hale getirmiştir.
  • soundtrack müziği ile beni büyülemiş bir filmdir. hakkında buna ilişkin olarak da alman bir sinema izleyicisinin yaptığımı yorum dikkate değerdir şahsi kanaatimce: "i watched? this film in the cinema, and at the end when the credits and this music were playing, *everybody* remained seated, and some people were crying. i have never seen this before. this was in germany......."

    soundtrack linki: http://www.youtube.com/watch?v=tme_ij5teww
  • 2. dünya savaşıyla ilgili izlediğim en iyi filmlerdendir. diğerleri için;

    (bkz: la vita e bella)
    (bkz: valkyrie)
    (bkz: schindler's list)
  • spoiler olabilir. hayatını tek bir şeye adamış tiplerden pek hoşlanmam. yaşanası bir çok şeyi "...izm" gibi sikik düşünce kırıntılarının peşinden gittiği, o "...izm"leri izin vermediği için ıskalayan, yok sayan hatta yok etmeye çalışan ibişlerdense nefret ederim. her ne kadar "hitler'i canavar değil aciz gösteriyor" diye sanki bir holwood karakterinden bahsedermişçesine garip yorumlar var olsa da bence tam da gerçeğe uygun olarak hitler gibilerin 1500 yılda bir gelebilecek mutasyon sonucu oluşmuş insana benzeyen canavarlar değil, aşırı güçten sapıtmış, sapıttıkça daha da güçlenmiş tiplerin alelade insanlar olduğu, kurdukları sistemdeki en sadık adamlarının bile onların emirlerinin dışına çıkıp işler çevirebileceği, bir "...izm"in peşinde ömrünü çürütecek kadar salak olanların on milyonlarca hayatı nasıl yok edebildiklerini göstermesi açısından doğru mesajlar içeriyordu. evet bayan goebbels'in çocuklarını zehirleyip öldürmesi gözyaşlarına sebep olmuş olabilir ama aynı "10 milyon yahudiyi ve bir bisikletçiyi öldüreceğim" sözüne verilen yanıtlar gibi on milyonlarca insana kıymış bir sistemin en başında gelenlerin kendilerine ve çocuklarına da kıymasını garipsemek "neden bisikletçi" diye sorup kalan on milyonları unutmaya benziyor.

    tüm bunların dışında alexandra maria lara'yı izlemelere doyamadık efendim. goebbels'in "bizi onlar seçtiler sonucuna da katlanacaklar" sözünün ardından führer'in nasıl bir ilüzyon yarattığı konusunda önemli bir diyaloğu da her filme bir swf kampanyasında kestik;

    http://www.swfcabin.com/open/1315935723

    ihaneti üzerine hitler eva'nın kızkardeşinin kocasının (hermann) ipini çeker, idam edilmesini ister, eva odalarına çekildiklerinde hitler'e isyan eder, yalvarır, affetmesini ister, kardeşim ondan hamile der;

    + aber wem nutzt das denn jetzt noch? (bunu yapmanın kime ne faydası var?)

    - es ist mein wille! (ben öyle istiyorum!/bu benim isteğim!)

    + du bist der führer... (führer sizsiniz)

    burada çarpıcı olan kızkardeşinin hatrına hitler'e atarlanmaya kalkan eva'nın isteğine karşılık olarak aldığı "ben öyle istiyorum lan!" çıkışı karşısında kendine gelmesi ve yeniden sorgusuz sualsiz, "führer sensin, ne dilersen o olur" moduna girmesidir. adolf hitler'i de asıl kahreden ve ölüme sürükleyen koca bir halkı bu moda sokabilmişken başta yüksek askeri kademedekiler olmak üzere bu algının yavaş yavaş kırılması ve emirerinin sorgulanabilir ve hatta reddedilebilir konuma inmesi olsa gerek.
  • bruno ganz'ın hitler rolü o kadar gerçekçidir ki, bu filmi izledikten sonra hiç bir ikinci dünya savaşı filminde canlandırılan hitler rolü kesmez sizi.
  • filmde hitleri canlandıran aktör birazcık daha zayıf olsaydı nerdeyse hitlerin yaşadığına inanasım gelirdi, o derece güzel rol yapmış adam, tabi makyajcıları da tebrik etmek lazım bu arada.
  • --- spoiler ---

    filmin başında hitler, sekreter adayı junge'yle konuşurken onun münih'li olduğunu öğrenir. odadaki meşhur köpeği blondi'yi okşarken "o çok akıllıdır, pek çok münih'ten daha akıllıdır" der. "münih'ten adam mı çıkar zaten"e getirir. şüphesiz ki hitler burada geschwister scholl ve die weisse rose'yi kastetmiştir. bu pasifist hareketi benim gibi filmi izledikten sonra öğrenen başkaları da olsun diye yazıyorum buraya.

    öte yandan bu konuşma da bana full metal jacket'ta agresif eğitim çavuşunun texas'lı askeri gördükten sonra ona "texas'tan sadece kovboy ve ibne çıkar" deyişini de hatırlatmıştır bir şekilde.

    --- spoiler ---

    iyi bir filmdir, hitler'i sevimli gösterme bir çabası olduğunu düşünmüyorum. insancıl değil, insan olduğunu vurguladıkları söylenebilir, bu da yalan değil sonuçta. savaş ve bombalama sahneleri, janjanlı amerikan filmlerinde gördüğümüz kadar gerçekçi olmasa da olayın psikolojik yönüne, hem de hiç ele alınmamış bir şekilde führerbunker'in psikolojisine yönelmişler. iyi de olmuş. bir de sadece hitler değil, heinrich himmler, joseph goebbels gibi birçok karakteri oynayan oyuncuların gerçek hallerine fiziksel olarak ne kadar benzediğini görüyoruz. bu açıdan da başarılıdır.
hesabın var mı? giriş yap