• murat pay'ın yönettiği dilsiz isimli film bugün (1 şubak 2020 cumartesi) vefa gösterimleri kapsamında bisav'ın vefa salonunda saat 15'te ücretsiz olarak gösterime girecek. sonrasında yönetmen murat pay soruları yanıtlayacak.

    kaçıranlar için bi fırsat. ben de orada olacağım. yeşillendirine ıhlamur çayı benden. *
  • murat pay filmi.

    hayatta hepimiz kayıp bir haldeyiz. kimilerimiz bir arayışta, kendilerini tanıma ve anlam arayışındalar. işte dilsiz filmi de bir duvar resimleri sanatçısının kendi arayışına başlama hikayesini konu ediniyor. film dört temel karakter üzerinden ilerliyor:

    ana karakterimiz duvar resimleri sanatçısı sami – ozan çelik
    kütüphane idarecisi selma – vildan atasever
    hattat eşref selimoğlu – mim kemal öke
    hattat eşref’in kardeşi tahir – emin gürsoy

    --- spoiler ---

    film bir ölüm haberiyle başlıyor. istanbul’a üniversite için gelen ve istanbul’da seneleri geçen sami memleketine babaaannesinin ölüm haberiyle beraber dönmek zorunda kalır. memlekette tüm cenaze işlemleri, defin, mevlüt gibi şeylerin yanı sıra amcasıyla arasındaki bir konuşmada babaannesinin kendisine bir sandık bıraktığını öğrenir. sandığı da beraberinde istanbul’a götürür. sandığın içinden eski bir kitap ve bir hat yazısı çıkar. sami mali açıdan sıkıntı çekmektedir ve bunları satmayı düşünür. kitabı bir eskicide satar fakat hat yazısını satmaz. sami yolda bisikletle bir yere giderken babaannesi ve kendisi arasındaki diyalogları dinler. filmde belirtilmeyen bir sebepten ötürü annesi ve babasını hiç görmeyiz.

    sami arkadaşının da vasıtasıyla yeni bir iş almıştır. bir çocuk kütüphanesinde duvara resim yapacaktır. gittiğinde her işinde olduğu gibi iş yerinin idarecisiyle görüşmek ister. selma ile görüşmeye gittiğinde kendisini oldukça farklı bir diyalog beklemektedir. selma kendisine zor sorular yöneltir. bu resmi neden yapacağı hakkında ve kahramanlığın çocuklara nasıl aktarılacağı konusunda derin düşüncelere iter. sami, selma’dan oldukça etkilenmiştir. selma’nın kültürel olarak oldukça bilgili biri olduğunu farketmiştir. odasındaki hat yazısı ve odada yankılanan klasik müzik bunun kanıtlarıdır ona göre. eve gittiğinde uzun uzun düşünür. duvarı nasıl boyayacağını bilemez fakat selma’yı da düşünmektedir. selma hanım. oldukça derin bir kadına benzemektedir. sami ertesi gün selma’ya, babaannesinden kalan hat yazısını göstermeye gidecektir. selma’ya hat yazısını gösterdiğinde selma oldukça şaşırmıştır çünkü hat sanatıyla yazılan bu yazı oldukça kıymetlidir ve kendisi için de bir hatıra barındırmaktadır.

    “hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen
    merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen”

    şeyh galip’in söylediği bu sözün manasını sami’ye açıklarken sesindeki titreme sözün ne kadar derin anlamlara geldiğini sami’ye açıklamak için yeterli olmuştur. selma, sami’ye hat sanatıyla ilgilenmek istiyorsa bu hat yazısının geleneğinden gelen son hattatı tanıdığını söyler ve sami’nin eşref selimoğlu’na yolculuğu burada başlamaktadır. selma’dan aldığı adrese giden sami çok farklı bir yere geldiğini anlamıştır. içeri girdiğinde kendisinin dikkatini, konuşmayan papağan ve duvardaki hat yazıları oldukça cezbetmiştir. burada tahir ile tanışan sami, tahir’den hüthüt’ün hikayesini dinlemiştir. hattat eşref selimoğlu gelmesiyle birlikte ona öğrenci kabul etmediğini söylemiştir.

    eşref selimoğlu’nun öğrenci kabul etmediğini söylemesiyle birlikte sami için hayat yeniden monotonlaşmıştır. bir süre kütüphaneye ne çizeceğine çalışır fakat her denemesinde beğenmez ve sıfırdan başlar. sami hat ilminde hat kalemini şeyhin toprağına gömüldüğünde şeyhin kendisine yardımcı olduğuna dair bir rivayet duymuştur. kendisi de mezarlığa giderek şeyhin toprağına kalemini gömmüştür fakat bir süre geçmesine rağmen bir şey olmadığında yine bir gün gidip kalemini çıkartmıştır. onu bu halde gören eşref selimoğlu onun gerçek bir talebe olduğunu düşünmüştür ve onu talebeliğe kabul etmiştir. dersin birisinde ise kendisine çok önemli olduğunu söyleyerek bir soru sormuştur : “incitmemek mi incinmemek mi?“

    günler geçtikçe sami cemiyette pişmektedir. hocası ona sadece hat ilmini öğretmekle kalmayıp insanlık da öğretmektedir. belirli aralıklarla hat ilmindeki kendi seleflerinin türbesine gidip o türbeyi temizlemektedirler. sami bir yandan bu tarafta ilerlerken diğer yandan ise selma ile konuşmaya devam etmektedir. kütüphaneye hala ne çizeceğine karar vermemiştir. selma’nın odasında bir gün tahir’i görür ve şaşırır fakat nereden tanıştıklarını soramaz. selma’ya beraber bir filme gitme teklifinde bulunur. sonrasında ise hocasının yanına derse gider. hocasına selma’yı tanıyıp tanımadığını sorar. hocası ise sami’ye, selma’nın hat icazetnamesini gösterir. bunu bir müzayededen aldığını söyler fakat sami hocasının selma’nın durumunun kötü olduğunu bilmediğini düşünmektedir. hocasına durumu açıklar fakat hocası kötü durumların kötü şeyler yapmaya meşruiyet sağlamayacağını söyler. sami ise hocasına bu tavrı yakıştıramaz ve kendisine “incinmemek hocam incinmemek” şeklinde bir yanıt verir. burada sami ile hocasının son diyaloğuna şahit oluruz.

    sami selma’ya içindeki hisleri açıklamak istemiştir. selma’nın içinde derin bir sır taşıdığını ve onu anladığını ifade etmeye çalışmıştır. hiç kimseye böyle bir şey hissetmediğini söylemiş ve ona olan aşkını bir şekilde dile getirmiştir fakat selma ona, onun düşündüğü şekilde biri olmadığını söylemiştir. buna hakkı olmadığını söyleyerek gitmiştir. sami büyük buhranlar yaşamış, büyük yaralar almıştır. ertesi gün sabah kütüphane’ye gittiğinde selma’nın izin aldığını öğrenir. kütüphaneden selma’nın ev adresini öğrenir ve evine gider. selma evindeki eşyaları toplamıştır ve taşınacaktır. sami ne olup bittiğini anlamamıştır. sami duvar resmini bitirmiştir. bitirdiği zaman selma küçük bir çocukla çıkagelmiştir. selma’nın kızı olduğunu anladığında sami çok şiddetli bir acı hissetmiştir. selma’ya kızmış ve uzaklaşmıştır.

    aylar geçmiş ve tahir abi ölmüştür. sami hocasının yanına gittiğinde hocasının mushaf yazmak için medineye gittiğini öğrenir. konuşmayan papağanu hüthüt’ü ve hiç yazan hat yazısını kendisine bıraktığını öğrenir. ve film bu şekilde sona erer.
    --- spoiler ---

    gelelim film ile ilgili söylemek istediklerime:

    +öncelikle filmde birçok noktada ahmet uluçay etkisini hissetsem de yukarıdaki sahneye kadar hiçbir nesnel kanıtım yoktu. filmde ahmet uluçay‘ın küre yayınları‘ndan çıkan güncesi sinema için bunca acıya değer mi?, eminönü’nde çekilen sahnede otobüs duraklarında gösteriliyor. gerçekten de beni o kadar duygulandırdı ki bu kitabın buraya konması murat pay‘ın ellerine, kalbine ve yüreğine sağlık.

    +filmle ilgili diğer dikkatimi çeken şey ayna metaforunun çok güzel kullanılmış olması. sami her aynaya baktığında biraz daha hiç’e yaklaşıyor ve aynada kayboluyor. ilk sahneden itibaren buna dikkat etmek gerçekten de benim için zevk verici bir analiz oldu.

    + diğer yandan filmdeki geçişlere yetişmek biraz zorlayıcı. sahneler arası ve kurgudaki geçişler bazı noktalarda çok hızlı insan yetişemiyor.

    +tahir’in hikayesi oldukça eksik kalmış filmde. oysa altında derin bir hikaye yatmaktaydı. sevdiği kızla kavuşmasına abisinin engel olmasından sonra kendisini içkiye vermesi ve akli melekelerini bir bir yitirerek sonunda da vefat etmesi birkaç dakikada anlatılmış oysa filmde bir bu kadar da tahir anlatılabilirdi.

    tüm bunları yanyana koyunca gerçekten de hayatımda kendimi en ait hissettiğim filmlerden birisiydi. müslüman hassasiyetiyle mağduriyet oluşturmadan film yapılabileceğini 2019 yılında bir kez daha kanıtlayan bir film. o kadar motive ediciydi ki, bu film birçok açıdan kanıt niteliğinde unsurlara sahip. herhangi bir ideolojinin fetişizmi yapılmadan çok güzel anlatılabileceğini ve şehir hayatında da insanın kendi anlam arayışını doğru şekilde yönlendirebileceğini kanıtlıyor. ayrıca sahnelerin çoğunun bilim ve sanat vakfı’nda çekilmiş olması da beni çok garip bir hissiyata soktu. sürekli gittiğim kütüphanede geçen aylarda gördüğüm o resmin sebebini merak ediyordum filmi izleyince gerçekten de daha bir güzel oldu. buradan tüm oyuncularını, yönetmeni ve setteki tüm ekibi tebrik ediyorum.
  • diline laf geçirememek.
  • “incitmemek mi mühim, incinmemek mi?”

    aşk ile yoğrulan bir meşk hikayesi.
    ressam sami'nin kendisinden haberdar olmasının öyküsü.
    dilsiz, eşref bey'in filme ismini veren hüdhüdün soyundan gelen hiç konuşmayan papağanın adı.

    ~
    hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen
    merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen
    ~

    filmi özetlemek istersek, şeyh galib’in meşhur müsemmeninin nakaratı üzerine kurulu olduğunu söyleyebiliriz.

    vefat eden babaannesinin bıraktığı sandığın içindekiler sami’yi içine düştüğü boşluktan çıkartıp, er kişiler arasına katıyor..

    dilsiz; susarak konuşanların filmi.
  • sinefesto isimli twitter hesabının paylaşımıyla varlığından haberdar olduğum, an itibariyle trt 2'de yayınlanan film.

    öncelikle fragmanına göre çok daha iyi bir görüntü yönetmenine ve ses tasarımına sahip olduğunu söylemeliyim. o resmi fragmanı kime yaptırdılar bilemiyorum ama fragmanından, kötü görüntüler, kötü oyunculuklar içeren ve her yerine duygusal müzik basılmış islami bir film izleyeceğim etkisine kapılmıştım. fragmanı yapan kişi ya gerçekten yetenek yoksunuymuş ya da filmi sabote etmeye çalışmış. başka bir mantık yürütemiyorum.

    yalnız bir şey kafama takıldı. gördüğüm tweette bu filmin galasını saraybosna film festivalinde yaptığı yazıyor ve promosyonu bu şekilde yapılıyordu. aynı zamanda fragmanında görüyoruz ki trt filmin yapım ortağı. buraya kadar hiçbir sıkıntı yok. ancak saraybosna film festivali resmi sayfasına girdiğiniz zaman, trt'nin aynı zamanda bu festivalin de ortağı (festival partner) olduğu görünüyor. bu nasıl mümkün olabiliyor? festivallerin ana sponsorları yapımcısı oldukları filmleri nasıl sponsoru oldukları festivale sokabiliyorlar? burada etik açısından bir sıkıntı yok mu?

    üstüne üstlük film islami motifler içeren, hat sanatını konu alan bir film. şeyhlerin, hacıların isimleri geçiyor sıklıkla. trt'nin, müslüman olan bosna'nın festivaline sponsor ve ortak olmasını anlıyorum. muhalif filmleri yok sayıp bu tarz filmlere destek vermesini de anlayabiliyorum. ancak böyle bir filmin yapım ortağı olarak, ana sponsorlarından olduğu festivale sokmak çok da etik olarak doğru gelmedi bana.
  • az önce izlediğim film.

    bazı diyaloglar çok hoş, bazı kısımlar gerçekçilikten uzak geldi. bir yere bağlanmayan birkaç noktası var. bulanık bir film. bulanık derken karışık anlamında demiyorum, net olmayan yanları var. belki de bilgi eksikliği sebebiyle göndermeleri anlamamamdan ötürü de olabilir.

    yine de kendisini izletti. bomboş türk filmlerinin yanında çok ayrı bir pencere açabilmiş yönetmen. ilgi çekici ve öğretici bir konusu ve havası var. görüntü yönetmeninin işi takdiri hak ediyor.
  • içinde bir sırrı olan sami'nin yolculuk hikayesi. sade, yalın fakat sahici bir yolculuk hikayesi.
    sami'nin 'içimde bir sırrım var' sözü ile aynanın sırrı, sami'nin çocukluğunun geçtiği evdeki su havuzundaki akisleri...
    dert söyletir der büyükler, dilsiz tam da böyle bir film. derdini söylemiş, susarak.
  • batı kültürüyle yetişmiş sami’nin doğu mistisizmini tanımasını hat sanatı üzerinden anlatan film.
    ustanın sorduğu “incitmek mi, incinmemek mi” sorusu aslında filmin özü.
    usta incindiği için hala kibir sahibi. ama sami aşık olunca elindeki en değerli şeyi aşkı uğruna satarak incinmememin kibri yok ettiğini anlıyor.
    velhasıl insanları hayvanları incitmemek seni yüceltir, ama incinmemeyi öğrenirsen kibrini yener ilahi aşka varırsın.
    incinmemek çok zor.
  • lal
  • --- spoiler ---

    "hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen
    merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen"
    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap