• dişin çürüyen kısımlarına diş hekimlerinin yaptığı yama.
    sözlükte entry girerken çikolata yiyorsanız sağlam dişlerde de oluşuverdiğini bir ara aynaya baktığınızda görebilirsiniz.* *

    ayrıca,
    (bkz: dolgu)
    (bkz: kanal tedavisi)
  • caiz olup olmadığı konusundaki eşsiz açıklamalar için buradan buyurun;

    http://alparslankuytul.net/…15/dis-dolgusu-caiz-mi/
  • (bkz: amalgam)
  • bir takım tedavi prensiplerine dayanarak, dişten çürüğün uzaklaştırılmasının ardından oluşan boşluğun(kavitenin) kompozit, amalgam ya da porselenle doldurulması işlemidir. kompozit ve amalgam dolgular direkt, porselenler indirekt metotla yapılan dolgulardır.
    lazer dolgu diye birşey yoktur! kompozit dolgular dişe yerleştirildikten sonra sertleşmesi için ışığa ihtiyaç duyarlar. bu ışık kaynakları da led ya da halojendir. mavi görüntüsünden dolayı halk arasında adı "lazer dolgu" olarak geçmektedir, lakin böyle bir dolgu çeşidi henüz yoktur.
  • düştüğünde geriye kalan boşluk mağara kadar büyükmüş gibi gelir.
  • tek güzel tarafi uyusturulan ağzin kafasini yasamak
  • dişi kurtarmak için yapılan çalışma.
    iki numaralı azı dişim, hiç çaktırmadan dip bölgeden çürümeyi başarmış. ağrı, sızı, hava alması, yediğim şekerli bir şey yüzünden dişimin enteresan tepki vermesi sonucunda soluğu nöbetçi bir diş hekiminin sandalyesinde buldum.
    (yazmam lazım sözlük yoksa aklım zonklamaya takılıyor, kalp atışlarımda zonklamaya eşlik etmek için anlamsızca çaba harcıyor.)
    teşhis beklenendi, hatta hekimi ben uyardım, dişlerim sağlamdır çünkü yanıltıyor herkesi, iyice diplere bakmanız lazım dedim. dar çene yapısı , sıkı dostlar gibi birbirine kenetlenmiş dişler, sonuç bu ekibi ancak içten çökertebilirsiniz, kullanacağınız tek silah abur cubur, diş ipi kullanmamak.
    çürüğünüz var. dedi ve benim için geri sayım başladı. dolgu için randevu alındı, beklenen saat geldi. ve tahmin ettiğim gibi, biricik miniş azı dişim sağdan ve soldan olmak üzere iki yerden çürümüş. kaçış yok diş oyulacak, gerekeni yapın hekim bey, dedim. dişimi kurtaralım.
    dişçi koltuğunda ilk on dakika: spot ışıklar cesur yüzüme vuruyordu. diş hekimi ağzımı uyuşturmak için spreyini sıktıktan bir kaç saniye sonra etkisini gösterdi. sol yanım uyuşmuştu. iğneği de diş etime saplayıp ilacı enjekte ettikten sonra aksiyon başladı. vızıldayan makine, ağzımın içinde dolaşan soğuk su, aha gitti dişim endişesi ile tavana bakan ben (yıllar önce 20 yaş dişim çatırt diye kırılınca bir olasılık dedim, bu da gidebilir her an)
    dişim oyuluyor ve ben bunu garip bir heyecanla hissetmeye çalışıyorum. dişimi bu hale getiren hain mikroplar temizlendikçe içimin yağı eriyor ancak bir taraftan bütün bu olan bitene yediklerimin sebep olduğunu hatırlayınca içten içe kızıyorum kendime. diş ipi diye bir şeyi bunun için icat ettiler işte, diye söyleniyorum kendime.
    dişçi koltuğunda 20. dakika: sol yanım iyice uyuşmuş halde, dudaklarımın şiştiğini, angelina jolie'ye rakip olduğumu hissediyorum ama yüzüme dokunuca herşeyin normal olduğunu anlıyorum. dişim yavaş yavaş çürüklü tabakadan arındırılıyor. bir taraftan sevinip bir taraftan kederleniyorum. onunla çiğnediğim yemekler, sakızlar geliyor bir bir aklıma. hüzünleniyorum aniden, elimi kaldırıyorum. hekim bey, bir vedalaşamadım kendisiyle diyorum.
    dişçi koltuğunda 30. dakika: oyulma işlemi bitti, ancak diş çok fena çürümüş, için için yanmış garibim. bıktım bu sıkışık tepişik ortamda yaşamaktan, çekin kurtarın beni bu dar çeneden diye inliyordu sanki. dolgu yapıldıktan sonra etimde bir batma hissetiysem de geçti gitti. benim bütün hislerim yarısı balon gibi şişmiş dudaklarımdaydı, olmayan şişlik.
    40. dakika: artık koltukla işim kalmamıştı, eve gidebilirdim. dişim henüz kendini hatırlatmıyordu, çünkü hastaneden çıktığımda müthiş bir soğuk sarıp sarmalamıştı beni.
    50.dakika: dolmuş geldi, hayata karıştım. hafif bir sızı vardı yanağımda hepsi bu.
    1 saat geçti, 2 saat, 3 saat derken 4. saate vardığımızda: aha! ben burdayım naber, diye sızım sızım sızlıyor kerata. hala beni burdan çıkarın, kaçıcam ben modunda. diş olmayı hiç istememiş gibi, öyle asi öyle başına buyruk ve öfkeli. beynime saplanıyor zonklama. acı içinde kıvranıyorum şimdi, sanki bedenim yok, sadece sol üstte yer alan ikinci küçük azı dişinden ibaretim. yarısı dolgulu.
    acıya bak, sanki dalgalı bir deniz, bir yükseliyor bir alçalıyor ama geçeceğe hiç benzemiyor. uyursam geçer mi? uyumama izin verir mi?
    31 tane diş var ağzımda, biri "ben burdayım ulen" diyor, sıkıysa ilgilenme kendisiyle. sanırım beni bu gece uyutmayacak, yılların intikamını alacak.
  • yakında sona erecek olaydır. yakın zamanda bilim insanları, dişlerin kendi kendilerini tamir edebileceğini, böylece dolgu yaptırmaya gerek kalmayabileceğini belirtti. londra king’s koleji’nden araştırmacılar, dişin kendini tamir yöntemini geliştirmenin bir yolunu keşfetti. dişteki canlı kök hücreleri harekete geçirerek düzelme sürecini hızlandıran araştırmacılar, böylece dolguya ihtiyaç duymadan dişin kendi kendini tedavi edebilmesini sağladı.

    (bkz: king's college london)

    kaynak
  • beyler bayanlar siz dolguya dua edin köprü veya diş çekilmesi gibi bir durum değil diye.beterin beteri vardır felsefesine inanırsanız size çoğu şey sorun olarak gözükmeyecektir.
hesabın var mı? giriş yap