• antoine doinel serisinin evlilik, çocuk yapma ve ilk aldatmalar bölümünü oluşturan truffaut filmi. serinin bir önceki filmi olan baisers volés gibi mizahı kuvvetli bir filmdir. zaten işin içinde jean pierre leaud'nun karakteristik oyunculuğu olunca daha da eğlence bir hal alıyor. en güzel espirilerinden biri, kütüphaneleri olmamasına rağmen, antoine'ın eve kocaman bir kütüphane merdiveni alması. filmin bir kısmında öyle boş boş duran bu merdiven ilerleyen sahnelerde telefon sehpası olarak kullanılıyor. bir de japon metresinden aldığı ufak japonca dersi:

    - 'muşi muşi' ne demek?
    - 'moşi moşi' o... 'alo' anlamında kullanılıyor.
    - peki ya 'alo alo' demek istediğimizde 'moşi moşi moşi moşi' mi dememiz gerekir?
    - ...
  • antoine: şu anda düşünebildiğim tek şey roman. her şeyi karman çorman etmemin nedeni bu. bitirdiğimde bizim ilişkimizin de normale döneceğinden eminim.

    christine: bana bir kopyasını gönderme. okumam. gençliğin hakkında her şeyi anlatma düşüncesinden, anne-babandan utanışından, alenen kirli çamaşırlarını temizlemenden hoşlanmıyorum... ben bir entellektüel değilim, ama şunu biliyorum: eski hesapları halletmek için kitap yazmak sanat değildir!
  • antoine'ın hayatı öyle bir karmaşaya girer ki, monsieur hulot'yla karşılaşmaması olası değildir.

    yok olmadı bu. monsieur hulot'yu görüyoruz filmde. truffaut göstermek istemiş işte o kadar.
  • 1970 yapımı bir françois truffaut filmi. baisers volés'in devamı. jean-pierre léaud'un çok karakteristik, çok "kimseye benzemeyen" çok "başka yerlere ait" oyunculuğu/ doğası sanki truffaut filmleri çekmek için yaratılmış.

    --- spoiler ---

    come when you can, but can soon.

    --- spoiler ---

    ps: ayrıca çiçek boyacılığı diye bir meslek olduğunu bana göstermiş filmdir kendisi.
  • filmdeki japon kadının çiçeğin içine notlar koyarak hazırladığı hediyenin ya da çiçeğin adını bilenleri yeşile beklerim*
  • françois truffaut'nun sağlam bir mizah barındıran, evlilik ve ilişkiler üzerine müthiş tespitlerde bulunduğu 1970 yapımı filmi. üçleme olduğunu bilmeden ortasından izlemiş bulunduğum onlarca filmden biri oldu kendisi.

    --- spoiler ---
    "eğer birisiyle intihar edeceksem o kişinin sen olmasını isterdim." *
    --- spoiler ---

    bir sahnede l'annee derniere a marienbad ile dalga geçildiği de gözden kaçmadı. işte bunlar hep fransız şakaları.
  • çok da iyi çok da güzel bir truffaut filmi. tek pişmanlığım üçlemenin ortanca filmi olduğunu izlerdikten sonra öğrenmem (şimdi 1'i izledikten sonra bunu tekrar izlesem mi ikilemine düşüp izlemeyip pişman olucam). ve sözlükte, hakkında bu kadar az yazılması inanılmaz! film, "mutluluk"*un sıradanlaştığı noktada egzotizm*in yanıltıcı cazibesini gözler önüne sererken iyi karıştırılmış mizahı ve karakterleriyle size oldukça keyifli bir 90 dk yaşatacak*. ve bunları hep yaşadıklarınızdan* tanıyacaksınız. daha fazla truffaut daha fazla yeni dalga *
  • rutine bağlanmış günlük hayatımızdaki, özellikle de ikili ilişkilerimizdeki sıkıcılıktan kaçmak için yaptıklarımızda bir süre sonra alışkanlıklarımızı arar oluşumuzun ne kadar ironik olduğunu komik bir üslupla anlatır “domicile conjugal/bed and board”. the new york times’ta film hakkında yer alan eleştiri yazısına ait başlık filmin kısacık özetidir: “bed and board but not bored”.
    film, çiftimiz antoine ve christine’in, yaşantılarını tekdüze buldukları kapı komşularının tartışmalarını şaşkınlıkla izlemeleriyle başlar ve eleştirdikleri kapı komşularının birer kopyasına dönüştüklerinde komşularının haklarında “işte şimdi birbirlerine aşıklar.” demeleriyle biter. baştan sona muhteşem bir kurguya sahip ve hoş detaylarla bezenmiş bir filmdir.
    christine’nin japon kadını madame butterfly olarak isimlendirmesi, çiçekçilik kariyeri olan antoine’ın yazmaya niyetlendiği romanıyla komşusunun charles baudelaire’in kötülük çiçeklerinden bahsederek dalga geçmesi filmin hoş detaylarıdır.
    antoine’ın romanına isim öneren komşusu kitabın içinde trompet olup olmadığını sorar. “hayır” yanıtı üzerine “peki davul var mı?” diye sorar. antoine yok diyince o zaman kitabın adının “ne trompet ne de davul” olabileceğini söyler. film çekildikten yıllar sonra basılmış, filipinler politik tarihine dair neither trumpets nor drums isimli bir kitap varmış. öğrenince epey güldüm.
  • antoine doinel’in hayatını anlatan 4. film, aynen bir önceki film gibi mizahi bir tonla anlatıyor hikayesini. antoine’ın evlilik hayatı, çocuk, aldatma, çaresizlik, çözüm arayışları vb. ile 400 darbe’de tanımaya başladığımız antoine’ın hikayesini izlemeyi de sürdürmüş oluyoruz.

    truffaut filmleri arasında antoine doinel beşlemesi, ilk film 400 darbe haricinde, son filmi izlemedim, ama genelde mizahi unsurların öne çıktığı, bir ana hikaye olarak antoine’ın hayatının akışını gösterebileceğimiz,;küçük anektodlar, sekanslarla sürüp giden olaylar dizisi olarak görülebilir. truffaut’nun hayat hikayesini okuduğumuzda antoine’a benzer bir hayat sürdüğünü öğreniyoruz, en azından çocukluk hayatında. yönetmenin bu karaktere duyduğu şefkatin ilk filmden beri sürdüğünü rahatça söyleyebiliriz. sanki truffaut, antoine’a gülümseyerek, tebessümle, sevecenlikle bakıyor, onu seviyor. çünkü küçük sürçmeleri, debelenmeleri, bütün komikliğiyle antoine 400 darbe’nin sonunda güzel bir hayatı olmayacağını düşündüğümüz o çocuğun hiç de kötü bir hayatı olmadığını anlatıyor bizlere. truffaut ona hiç de kötü bir hayat sürdürmüyor.

    film, elbette bir truffaut özelliği olarak diyaloglarla dolu. karakterlerin konuşmayı sevdiği, anlatmayı sevdiği, didişmeyi, tartışmayı sevdiği filmler genel olarak bakarsak truffaut filmleri. müzik yine belirgin, kendini yine belli ediyor hemen. senaryo aynen çalınmış buseler’de olduğu gibi asla dramatik yönü ağır basmayan bir yol seçiyor. antoine varsa gülümsemek var, gülmek var. filmin final öncesindeki yemek sekansı tek başına her şeyi özetleyecek kadar güzel.

    truffaut’nun karakterleri; ta 50-60 sene öncesinde yaşamış, ilk gençliği siyah beyaz filmlerde bize anlatılmış antoine gibi karakterleri, şu binlerce filmin çekildiği, binlerce pozun verildiği, kamera oyunları ve efektlerle baş döndürülse bile insani özelliği güdük kalmış nice filmin arasında, sahici ve gerçekçi hissiyle nasıl da hayat dolular. evlenmekten korkmuyorum’daki louis ve marion, 400 darbe’de ve serinin diğer filmlerindeki antoine, piyanisti vurun’daki charlie, yumuşak ten’deki pierre, yabani çocuk’taki dr. ıtard ne güzel ve ne kadar gerçek insanlar. truffaut’nun insana sevgi, yumuşaklık, ve şefkatle, gülümseyerek bakarak anlattığı bu hikayeler, arasına karıştıkları yüzbinlerce filme rağmen eskiyemeyerek ışıldıyor bence... işte bu yüzden antoine’ın hayatındaki dördüncü durak olan bu neşeli, sevimli filmi de mutlaka öneriyorum...
  • antoine doinel'i anlatan diğer seriler gibi bu seri filmi de çok güzel. baiser volse filminde aşık olduğu kadınla evlenen karakterin önceki filmlerde ne kadar yalnızlık çektiğini ve yanlış anlaşılmalara maruz kaldığını biliyoruz burada eş seçiminin ne yönde yaptığını anlatacak bir diyalog mevcut,
    antoine eşine; "sen benim kız kardeşim , kızım, annemsin" derken cevap olarak "ben senin karın olmak istedim" sitemini duyar. hatta antoine kendisini kadar bir görür ki yaşadığı aksi olayları ahlaksızlık olarak nitelendirilecek olsa bile eşiyle paylaşır...
    bence filmin en can alıcı noktası burasıydı filmin ilerlerine doğru antoine başka kadın macerasını sonlandırınca, komşuları arkasından " işte şimdi gerçekten birbirilerine aşıklar" der. şüphesiz ki aşk başkalarına da yansıtılan güçlü bir histir.

    ayrıca;
    "çok çalışmak için tembel bir adam olmak gerekir"
hesabın var mı? giriş yap