• tek başıma nereye gittiğini bilmediğim bir trene binip buralardan çook uzaklara gitmek istiyorum tek amacım bu şuan
  • facebook hesabımdaki kişilerin neredeyse yarısından çoğunu zaman içinde haber kaynağından kaldırdım. hani burda büyük zevkle troll butonunu kullanıyosun ya, onun gibi birşey. çoğu gerzek şeyler paylaşıyor çünkü. he diyeceksinki silsene o zaman. e silince de ayıp olacak be abi. bazıları neredeyse her gün yüz yüze geldiğim adamlar.

    ama sayfadan kaldırdıklarıma mesaj atsam böyle böyle diye listem boşalır olduğu gibi. düzgün tipler hariç kimseler kalmaz.*
  • bugün cebimden dört tane çakmak çıktı. ve sanırım hepsi benim.

    *
  • çok kıskanıyorum...
  • bir zamanlar küçükte olsa etnik milliyetçiliğe ait rüzgarların tenimde gezdiğini bildiğim için kendimden utanıyorum. çok okumakta bazen insana ait, insanlığa ait pencerelerin açılmasına engel olabiliyormuş... sizi çok ama çok seviyorum kürt kardeşlerim..beni affedin..
  • kaç gündür gezi parkı, tez derken saçlarım aldı başını gitti. boya beni diye isyan ediyor, leş.
  • zor. her şey tükenip gidiyor. bütün yılının her bir dakikasına tanık olduğum, her anısını paylaşıp ortaklık ettiğim arkadaşım erasmustan dönüyor. üniversite heyecanı geride kalıyor. "üniversiteli olmak" sıradanlaşıyor. kapısından girerken kart göstermek çok heves verici bir şeyken ve önemli hissettirirken cüzdandan çıkarmak zül geliyor artık. ff almak karın ağrıtan bir şey olmaktan çıkıyor. ilk regl olduğunda çok "özel" bir şey olduğunu hissedersin ve kendine çok dikkat edersin, sonra yıllar geçtikçe "öff, aman" dediğin bir şey haline gelir, takmazsın artık, özel ve dikkat edilesi bir olay değildir ve sıradanlaşmıştır, farkında bile olmazsın gün içinde, düşünmezsin bunu. final haftaları da böyle oluyor. çalışmasan da oluyor falan. eski sevgililerin yüzü eskiyor. aldatılma duygusu alışılmış bir hale geliyor. "vaoov" olmuyorsun artık. insanların ikiyüzlülüğü, arkandan atıp tutmaları kırmıyor, şaşırtmıyor. "bu ortamda olur" deyip geçmeyi öğreniyorsun. bu şaşkınlık, korkuyla karışık telaş hep eskiyor. belli duyguları kaybediyorsun, istemesen de arınıyorsun onlardan. ankara ayazında, karda kışta saatlerce bir bankta oturmak çok mutlu edici ve ilginçken, şimdi yaşayacak olsan üşenirsin. çünkü o zaman elinde dershane kitapları falan vardı; işte bir heyecan. kahveci hacıbaba'da otururken servisin geçliğinden değil de sallanan masadan şikayetçi oluyordun mesela, akşam 19.50'de ders bitiyordu ve bir kahve içmek için oraya gidip orada test çözüyordun çünkü. hiç bilmediğin bir ortam, hiç bilmediğin birçok şeyle karşılaşmak için canla başla çalışıyordun. bilinmezliğe bu denli hevesle ve hırsla koşmak aptal hissettirmiyordu, çünkü hayat heyecanlı bir şeydi ve diğer tüm duyguları bastıran şey buydu. üç-beş kişinin çektiği, upuzun olan ama düşmeyen, kömürleşen ateşe sahip bir sigara filtresi; o sigarayı içmek ne de kocaman bir şeydi. girilen kabinin kapısı tıklandığında gelenin arkadaşın mı yoksa nöbetçi öğretmen olduğunu mu düşündüğün o bir saniye kalbini gümletmeye yeterdi. nöbetçi öğretmen listesi elden ele dolaşırdı ve bu mutluluk vericiydi. şimdi rahatça bir sigara yakıp düşünmeden bunları yazmak hiç zevkli değildi çünkü. artık anlamsız. karşılığında bir şey kaybetmekten korkmuyorsun ne de olsa. hocaya el edip dersten çıkıyorsun ve bir sigara yakıyorsun. şeffaf oje sürmek sıkıntılı bir şeydi, sıkıntılı olduğu için de hiçbir anlamı olmamasına rağmen bunu yapmak güzel gelirdi. hafta sonu siyah oje sürdüğünde kendini önemli ve büyümüş hissederdin. cuma günleri törende müdür fazla konuştuğunda bu rahatsız ederdi; çünkü okul kapısında bir bekleyenin vardı. el pasoda bomontide falan buluşulmazdı çünkü okuldan sonraki vakit azdı. bu yüzden kıymeti bilinirdi. o azıcık vakit de yolda hoş vakit geçirerek değerlendirilirdi. her şey kıymetliydi aslında. sabahları ders 8.30 daydı ama servis birkaç okula çalıştığı için 7.50 de okulda olunurdu. okulun arkasındaki parkta arabasıyla tur atan müdür yardımcısına görünmeden sigara içmek çok keyifli bir işti. eğer üşenmezsen kantinden kahve alıp öyle giderdin o parka. kar yağdığında çok üşürdün ama yine bir şeylerden ödün verirdin ve bu harika olurdu bu yüzden. küs olduğun birini gördüğünde bu garip gelirdi. telefonla uğraşarak yanından geçip gidemezdin. en azından düşünürdün bi' selam versem mi diye. ama onun düşünüp düşünmediğinden emin olmazdın. bu yüzden onurunu kaybetme duygusu oluşurdu. kaybetmekten korkardın.
    saç düzleştiricisi falan ne kadar mühim şeylerdi. şimdi sabah prize takıp da uğraşmaya üşendiğin o saç düzleştiricisini kullanabilmek ve bunu insanlara belli edebilmek için sabah bir saat uykundan feragat ederdin. uykunu kaybederdin.
    bir mekanda ilginç isimli bir kahve içmek çok önemli bir şeydi ve bunun kıymeti bilinmeliydi. sınavlar kolaydı; çok kolaydı. seni sınava tabi tutan öğretmen kişisiyle iletişime geçmek çok kolaydı çünkü. ne yapman ve ne yapmaman gerektiğini bilirdin.
    ama her şey tükendi. ve her şey eskidi. her gördüğünde kendini ilginç hissettiren insanlar bakkal raşit amcadan farksızlaştı; "ben" olmak için süründün gittin. tükettin.
  • tam şu saniye bağıra bağıra ağlamak istiyorum!öyle birden geldiler işte...herkese iyi geceler.
  • tarık tufan'ın anna'sı her okunduğunda, bir arpa boyu yol gidemediğimizi anlarız.

    "(...) yasamak da sana dair uzayip giden bir özleme dönüsüyor.
    insaf et anna! "

    sonra sabah olunca geçer.
  • sırf kişisel egom yüzünden kızlara yanaşamıyorum.kız bir ufak bi şey yapınca hemen tersliyorum.gençler durum çok vahim...
hesabın var mı? giriş yap