93180 entry daha
  • dokunmak istiyorum sana. ilk temasimda, ne yapiyorsun?!, diyecegini bildigim halde dokunmak istiyorum iste. ellerin ne kadar guzel, ne kadar yumusak demek istiyorum. sonra sana daha da yaklasayim ve sen beni itme, kendine cek istiyorum. aklimdan gecenler senin aklindan da gecsin. neden, nasil, nereye dusunmeyelim bi an icin. kendi kafamda kurup oynadiklarim gercek olsun. olmaz mi?
  • “küçücüktü, artık yok.”

    uyuyamıyorum, galiba yardıma ihtiyacım var ama kimseye söyleyemiyorum, kendi içine sıkışmışlık dünyanın en kötü hissi, atamıyorum.
  • malum bosanma surecindeyim, ustune sirket kuculmeye gitti 10.yildir calistigim yerden cikarildim. cumartesi gunu dedim ki buralardan biraz uzaklasayim kafam dagilsin. sali gunu new york bileti aldim geldim 1ay burdayim ama kafam ayni yine uzaklassam da problemler benle geldi. insan dertlerinden uzaklasamiyor maalesef
  • üst kattaki komşum sabah 9 dan beridir "o sen olsan bari" diye bağırıp duruyor. kah 5 dakikada bir kah 25 dakikada bir.

    arkadaşlar elime bıçağı aldım. kapısına dayancam şu an. sizlerle olmak çok güzeldi. hoşcakalın.
  • içimde uzun zamandır atamadığım bir huzursuzluk hissi var. insanlara karşı güvensizlik, ait olamama duygusu, hep bir uzaklık.. geçmeyen mutsuzluk ve arkası gelmeyen boş ilişkiler..

    çaba göstermek anlamsız geliyor kimse gerçekten gerçek sevgiyi haketmiyor ve kimse gerçek sevmiyor zaten sanırım..
  • yaklaşık 2 ay önce falan kardeşimle ataşehir'de bir bankamatiğe gittik. kendisi üniversiteyi kazandı. yurt harcı falan filan. bankamatikte sıra beklerken 50 küsür yaşlarında kodaman bir amca önünüzde işlem yapıyor fakat arabasını çok kötü park etmiş ve diğer araçlar çıkamıyor, kornaya abanıyorlar. bana döndü; delikanlı şu arabayı biraz ileri çeker misin dedi ve anahtarı uzattı. arabaya bir baktım son kasa kırmızı mercedes c220 serisi. otomatik mi dedim. evet dedi.

    efendim ben otomatik kullanamıyorum dedim. cidden kullanamıyorum daha doğrusu hiç kullanmadığım için mantığını bilmiyorum.

    önemli değil dedi. gitti çekti arabasını ve geldi yanımıza. araba üzerine biraz sohbet ettik ve dayanamayarak sordum.

    tanımadığınız birine nasıl güvenip arabayı çekmesini istersiniz dedim gülerek
    amca; gençlere güvenmeyeceğiz de kimlere güveneceğiz dedi.

    hem utandım hemde gurur duydum lan. ne güzel insanlar var hala aramızda.
  • tinder'da tanıştık. ben çok kişiyle tinder'da tanıştım aslında ilişki aramak adına. ama hiçbiriyle yüz yüze görüşmeye kadar gidemedi. biraz fazla duygusalım sanırım ve romantik şeyler istiyordum. sulu bir ilişkinin olduğu romantizme gerek yoktu. ama yine de birbirimizi sevdiğimizi, değer verdiğimizi gösterecek seviyede bir ilişki güzel olurdu. ümitsizce kaydırıyordum insanları. bir kere yazcam deyip yazmayı unuttuğum kişiyle tekrar eşleştik. özür diledim ve konuşmaya başladık tekrardan. çok tatlı bir çocuktu. ona göre de ben tatlı bir çocuktum. konuştukça muhabbet ilerledi. normalde 2-3 mesajdan sonra konu ilerlemezken onunla hoş bir konuşmaya başlamıştık. farklıydı muhabbetimiz öncekilerden. o da bunun farkındaydı sanırım ki o da konuşmanın hoşuna gittiğini söylüyordu. gerçi artık dediği hiçbir şeye inanamıyorum. tinder gibi bir uygulama da kullanmaz olaydım. aradığım şey aşk değildi ama sevgi istiyordum. birilerine sarılmak, muhabbet etmek, dertleşmek istiyordum. hani böyle canınız sıkıldığında hiç çekinmeden mesaj atabileceğiniz, boş saçma muhabbet yapacağınız biri. he tabii bir de canınız çektiğinde sevişeceğiniz biri. hem fuckbuddy hem lovebuddy işte kısaca. bunun gibi bir muhabbet de yapmıştık onunla. o da bu kafadayım demişti, artık benzerlikler bu kadar artınca onun evinde buluşmaya karar verdik birden (evet ben de hatalıyım, belli daha başından tek gecelik olup biteceği).

    evine gittiğimde çok tedirgin ve heyecanlıydım. ilk defa karşılıklı birbirimizden hoşlandığımız bir geyle karşı karşıyaydım. oturduk bira, sigara içtik muhabbet ettik. tedirginliğim geçmiş, yerine tatlı bir heyecan başlamıştı. konuştukça onu sevmeye başlamıştım, anlattığı şeylere karşı arada ona sarılmak, onu öpmek de istiyordum ama daha hayatımda ilk defa bir erkekle baş başaydım ve ne yapacağımı nasıl yapacağımı da bilmiyordum. ne kadarı fazla olur, ne kadarı yanlış olur veya ben ne kadar fazlasını istiyorum ya da ne kadarı yanlış geliyor bana. birkaç saat muhabbetten sonra bir gey filmi açıldı(evet brokeback mountain). oturduk sarıldık battaniye altında izlemeye başladık filmi. hayatımın en mutlu anıydı sanırım. aslında direkt o gece ve sabahı hayatımdaki en mutlu zamanlardı. bana karşı çok hassastı, kalp atışlarımın ne kadar hızlı olduğunu(elini kalbime koyarak dinliyordu), gerginliğimi hissediyordu ve konuşarak beni rahatlatmaya çalışıyordu. bir süre daha geçti, filmi konuşarak izliyorduk el ele tutuşmuştuk yumuşak bir battaniyenin altında. bir süre sonra kucağıma yasladı o tatlı kafasını. ben de dayanamadım daha fazla ve eğilip öpmeye başladım. yarı örümcek adam öpüşü yaparak devam ettik ve o da rahat edemedi ve kalktı yerinden ve tekrar öpüşmeye devam ettik. arkada açtığımız filmin geçişi sırasında reklamda çalan rusça romantik şarkı eşliğinde uzun bir süre öpüştük. evet işte ben hayatımın hem en heyecanlı hem de en mutlu anımdaydım.

    gecenin ilerleyen saatlerinde de "uyku"su geldiği için yatağa geçtik ve spotify hesabından çok güzel bir playlist açtı. müzik zevklerimiz de çok uyuyordu ve o yüzden benim daha da hoşuma gitmeye başladı bu durum. aynı müzik tarzı olan iki insan nasıl anlaşamasın değil mi? yatakta da öpüşmeye devam ettik ve sonrası da geldi ve daha da sonrası. ilk gecede bu kadar şey benim için çok fazlaydı ama çok da mutluydum. çok fazla ilki bir gecede yaşamıştım. sabahında da geç saatlere kadar bir o bir ben sarılıp durduk, göğüslerimizde uyuduk. bolca sarıldık. işte hep en mutlu anım deyip durdum ya her anıma. o sabah sarılıp yatakta keyiflendiğimiz an da sanırım hayatım boyunca yaşadığım en sukut içinde olduğum mutluluktu. göğsümde tatlı bir çocuk yatıyor, kollarını bana atmış, vücudunun büyük bir kısmı üstümde. ben de sarılmışım o tatlış kafasına. yok böyle güzel bir an. o anki mutluluğumu nasıl anlatabilirim bilmiyorum ama her şeyimi verirdim yine o ana geri dönebilmek için. sadece o anda öylece zamanın donmasını istedim. keşke hiç ayrılmasak, hep sarılsak böyle. sadece öylesine fuckbuddy ve lovebuddy arayan ben biraz fazla ileri gitmiştim işte. hoşlanmıştım bu yaşananlardan çok fazla. etkilenmiştim o gece ve sabahtan.

    beni yolcu etmek için durağa kadar birlikte sessizce yürüyorduk. ben dünyadaki en mutlu erkektim o sıra. onu da öyle sanıyordum aptal gibi. sessizce yürürken bana arada "ee" diyordu. ben aslında hala gergindim ve ne diyeceğimi bilmiyordum. onu korkutmak istemiyordum hoşlandığımı belli ederek. sadece şunları diyebildim: "gece çok güzeldi, sabah da çok güzeldi, şu an da güzel" dedim. o da gece ve sabahı onayladı ama şu andan memnun olmadığını söylemişti. gerçekten memnun değilmiş sanırım o sıra ve sonrasından. mesaj attım bir gün sonrasında. ondan sadece playlist'i atmasını istemiştim -ki çok bir şey istemiyordum ondan. ne bir ilişki ne de bana her gün yazmasını. der bana azdın gel, giderim. der bana sarılmak istiyorum, gider sarılırım. hayır sıkıntı şu ki ben mesaj attığımda atarım playlist'i dedi ve bir daha da sesi çıkmadı. ben de sinir oldum tabii takılmayınca. zaten ben sanki umutsuz romantik peşinden koşuyorum amk. hayatımda ilk defa yaşamışım çoğu şeyi ama haspam için her şey o kadar basit ve sıradan ki bir mesaj atmaktan acizdi. bu kadar romantik bir yazıdan sonra birden yazdığım şeylerde ani bir değişiklik oldu kusura bakmayın. her zaman aralığında neler hissetmiş olduğumu az çok anlamışsınızdır sanırım şu an.

    ama bana o gece ve sabah yaşattıkları için teşekkür ederim. belki benden soğudu, bir şeyden, ya da beni beğenmedi o kadar iltifat etmesine rağmen, gece de sabah da sarılmasına koklamasına rağmen. keşke deseydi ya da. şu anki verdiği rahatsızlıktan çok daha az olacaktı. gerçi bir mesajıma bile cevap vermeyerek şu an benden hoşlanmadığını, bir daha görüşmek istemediğini belli etti helal. ama biraz insan yerine koysaydı da başka bir şey olmayacak bir daha, kendine iyi bak diyerek bir elveda etseydi. şimdi her an sanki geri dönecek gibi hissediyorum. şu an yatak döşek hasta o yüzden yazamıyor sanıyorum. ya da trafik kazası geçirdi öldü, ya da öldürüldü.

    2 gün böyle geçti. ben içtim, o da içmiş ki ben ona yine mesaj attım bari bir kez daha sevişseydik diye. o sadece kafam iyi dedi. bir önceki playlist'i istediğimde verdiği cevap ile aynıydı. konuşma olmamış gibi bir şeydi de, ama en azından kafam iyi bile yazması beni rahatlatmıştı, az da olsa insan yerine koydu beni dedim. bir yarım saat sonrasında da ben yazmadan o yazdı. ama sanırım ne yazmış olduğundan o kadar eminim ki onun mesaj attığını gördüğümde heyecanlanamadım bile. ve o güzel iki cümleyi kurdu: "olmucak okb ozur dilerim", "bana vaktini harcama". ben de "tamam sagol" yazdım ve hayatımın ilk hem hüzünlü hem mutlu macerası bitmiş oldu.

    tahmin ediyorum ki hata bende de. hem bir uygulamadan bulduğum birine böyle bir bağlanma cehaletinde bulundum hem de bu bağlanmamın sebebinin hayatımda daha hiç ilişki yaşamamış ve bu ortama yabancı oluşumdandı. ilk ilişkiyi yaşamak için uygun bir olay değildi bu çünkü karşı tarafın düşüncesi böyle değil. onun gözünde 1 günlük karşılıklı pohpohlanmalı bir yaşantıdan ibaret. ben kendimi de öyleymişim gibi kabullendirmekle hata yaptım. söyledim hiç ilişkim olmadı diye ama yine de kendim adım attım hep bir ilerisi için. şimdi tam bir hafta geçti. tam bir hafta önce bu saatlerde yataktaydık ve ona arkasından sarılmış: "gitmek istemiyorum, hep böyle kalalım." diyordum. o da: "bir buçuk saat sonra arkadaşlarım gelecek çıkmamız lazım" demişti. hazırlanıp kapıya doğru yürüdük. ayakkabılarımı bağlarken ona bir şeyler söylemek isteyip durdum, hep ağzımdan bir başlangıç sesi geliyordu ve o da "hm?" diyordu ben de ya aynısını diyordum ya da "yok bir şey" diyordum. ayakkabılarımı bağladıktan sonra dayanamadım ona bir süre baktım o da kapıyı açmak için tutmuş bana bakıyordu. yaklaştım ve öptüm. son öpücüğümmüşçesine onu içime çeker gibi koklayarak öptüm hızlı hızlı. o bana tuhaf bir bakış atıp yandan güldü ve kapıyı açtı, dışarı çıktık. o kapıdan çıktık ve büyü bozulmuş gibiydi. bu hem yoğun hep duygusal çöküntü yaşadığım bir haftadan sonra şimdi ben de kendime geliyorum yavaştan. zaten yorucu bir haftaydı benim için ve haftasonu nefes almam için önemli bir an şu an.

    hayatım boyunca hep kendimde beğenmediğim şeyler olurdu veya oluyor. bu aralar kendime sıkça söylediğim şeyse: "keşke bu kadar duygusal biri olmasaydım."

    edit: dayanamadım ve bunların sonucunun neden böyle olduğunu sordum. bu sefer cevapsız bırakmadı ve açıklama yaptı, teşekkür ediyorum. ve şu sözlerle cevaplamaya çalıştı nedenlerini:

    " her zaman her şeyi bozan bir ex vardir. gerek unutamadığımız, gerek her hatirlandiğında acı veren, bir şekilde vardır o ex... fakat bende yok. çünkü bu tarz şeyleri çok öncelerde atlattım ve artık ya bağlanamıyorum ya da benim bağlanacağım insan bana bağlanmıyor..."
  • insanların çocukluklarıyla uğraşarak yıllar geçti yahu. olmadık nedenlerle kavga arananlarla, sizi stres paratoneri yerine koyup kolay lokma olduğunuza hükmeden kabadayıların zulmüyle bu yaşta bile uğraşıyorsak bu hayattan ne zevk alabiliriz? semirip, yakınındakilere başarısızlıklarının sonuçlarını kusan ve sakin dünyalarımıza şiddeti getirenlerin acizlikleri karşısında kullanılacak tepki ne olmalı? nefes almanızı bile yakın dünyanızın lüksü sayan, varlığınızı ulaşamadıkları hedeflere engel görmüş insanlar ile paylaşılabilecek ne olabilir?

    cevap hiçtir, güzel insanlar. mesafeler kısalınca katlanılması zor unsurlarla her gün yüz yüze kalınıyor bu ömürde. normalde gündelik ufak bir sıkıntı saydığım olayı görmezden geldikçe büyüyor ve bir anda patlıyor. sonunda sorunla yüzleştiğimde yine fazla önemsemesem de etraftaki sevdiklerime etkisi nedeniyle alttan alıyorum. lakin bu şekilde asla düzelemeyeceğinin de farkındayım. hayatımdaki diğer bağlar bıraksa, alıp başımı gideceğim diyorum. lakin ortada olmamamın dahi sorunu çözeceğini zannetmiyorum.

    ayrıca sorunu çıkaran, tatsızlık yaratan ben değilsem, niye ben gitmek zorundayım? yuvanızdaki sükununuz tehdit altındaysa, evinizi terk etmek ve sorundan kaçmak bir çözüm mü? hırsızın hiç mi suçu yok? illaki hırsıza karşı hırsız mı olunmalı?

    keşke hayvanlığa alışanı, hayvan gibi davranana karşı hayvan dilinde konuşmak dışında bir yöntem olsaydı. lakin polis dahi kürkünü sadece zorbalık esnasında kuşananlara karşı kayıtsız kalıyor bu ülkede.
  • bazen banu ve mehmet ciftindeki banu gibi olmak istiyorum. basit siradan ama mutlu
  • bugün volkswagen servisine gittim, sunroof perdesi az sarktığı için tamamını değiştirmek istediler ve fiyatı 3000 tl... neyse dediler ki efendim sizin aracı satın aldığınız kişi garanti plus yaptırmış, ilgili kişi izin verirse, ücretsiz değiştiririz. bak saçmalığa bak, aracın garantisi var, eleman bana devretmemiş, üstüne üstlük araba benim olduğu halde servisin gözünde hala elemanda kayıtlı.

    neyse aradılar bu elemanı adamın konuşmalarını aynen yazıyorum;

    - merhaba hanzo bey, biz volkswagen servisinden arıyoruz daha önce sattığınız aracın garanti plus kaydı sizin üzerinize, bunu şuanki sahibinin kullanması için izin veriyor musunuz?
    + garanti plus için kaç para vermişim?
    - 2000 tl (bu arada sadece 7 ay kalmış garanti plus'ın bitmesine, adam 2 yıl için bu parayı vermiş)
    + şimdi oluşan hasar ne kadar?
    - 3000 tl (herif resmen benim bilgimi adamla paylaşıyor)
    + o zaman 1500 tl verirse tamam

    telefonunu bana verdiler, 300 tl veririm dedim. hanzo gülme ile sıçma arasında bir tepki verdi. 8 ay içinde başka hasarlarda çıkabilir filan bir şeyler sayıkladı. bende kendinin tam bir şark kurnazı olduğu, karaktersiz köpeğin teki olduğunu bildirip yüzüne kapattım.

    sonrada gelir derler, türk milleti şöyle iyi, böyle yardımsever... ne zaman şu tarz bir olay yaşansa görüyoruz türk milletinin ne yaptığını! 7 kuşaktan türküm ama bu olayın türklükle şunla bunla alakası yok, orospu çocuğunun ırkı, dili ne olursa olsun yine orospu çocuğu.

    servise de dönüp yaptırmıyorum aq dedim, çıktım geldim.
181652 entry daha
hesabın var mı? giriş yap