• çocukluktan gelen yatçaz kalkçaz iyimserliğinin uzantısıdır..
    ekmek arası rüya ve yeni bir dünya.
    güzele uyanmak diğer bir deyişle.
  • uyumak, kötü geçen bir günün ardından yapılabilecek en güzel şeydir. kaçıştır. o gün yaşanılan şeylerden/ o yaşanılanları yaşatan kişilerden/ yaşamdan soyutlanmak için bir kaçış yoludur. hem de en etkilisi, en kolayı, en unutturucu olanı. misal, depresyonda- bunalımda olan kişiler, çoğunlukla uyuma eğilimi gösterirlermiş. daha iyisi var mıdır ki? yoktur... hatta "kaçış amaçlı uyuma eylemi" öyle cezbedicidir ki, normalinde uykusuzluk çeken kişilerin* bile başını yastığa koyar koymaz içinin gittiği bir şeydir.

    en iyisi uyumak. uyumalı, unutmalı her şeyi.
    hatta bugün hiç var olmadı, yaşanmadı.
  • sabahlardan medet ummak. gece ile sevgili ama gün ışığına aşık olmak. en iyisi uyumak.

    (bkz: araf)
  • hayatın içindeki üzücü ayrıntıların üstesinden gelemeyince yapılan eylem. ''en iyisi uyumak''tır, çünkü uyuduğunuz zaman her şeyi unutursunuz. ''unutmak için uyumak'' budur işte. hayatta üzüntülerden kaçmanın tek yolu uyumak bence. uyuyunca ne aklınıza geliyor ki?! iyi ya da kötü olan her şey unutuluyor. hatta uykunun çoğu şeyin ilacı olduğunu bile düşünüyor insan. uyumadan önce ''uykuya dalarsam geçer'' diye kendini avutuyor. çoğu zaman işe yarıyor mu, bazen evet bazen hayır. benim için uyku nam-ı diğer ''yaşam ilacı'' çok önemli. ne zaman üzülsem, kırılsam, canım acısa uyuyorum. hem unutmak için hem de acılarımı tamir etmesi için. kırılgan, hassas, hafif içine kapanık biri olduğum için dünyada yaşanan kötülüklerden çabuk etkileniyorum. özel hayatımda da yaşadığım sorunlar canımı çok acıtıyor. böyle durumlarda en büyük ilacım olan ''uyku''yu kullanıyorum. mesela şu an çok uyumak istiyorum ama içtiğim koyu çay bunu engelliyor:(

    biliyor musunuz? ben istemediğim bi dünyada yaşıyorum. istemediğim ve yaşamak zorunda olduğum dünyada neler neler yok ki; hırs, riya, acımasızlık, nankörlük, vefasızlık, iki yüzlülük, kötülük, haksız kazanç, emek hırsızlığı, adaletsizlik, sevgisizlik, hoşgörüsüzlük, tahammülsüzlük, bencillik ne ararsanız var. hani derler ya dünyada her kavramın zıttı vardır. eğer zıtlıklar olmasaydı hiçbir şey var olmazdı diye. ben bu duruma da inanmamaya başladım. yukarıda saydığım şeylerin zıt olan kavramları o kadar azaldı ki dünyada, rastlamak imkansızlaşıyor giderek. bayram şekerleri elinden alınan çocuk oldum ben. karşı koyamadım hiç. ''o benim'' diyemedim. öyle bir ruh halim var ki, o kadar ürkek ki şekerlerimi bile savunamadım. boş şeker torbama bakarak ağladım sadece. tepkim en fazla ağlamak oldu. ya da susmak!

    saklamak yerine paylaştım. herkes çikolatalarını saklarken, ben yiyemeyen arkadaşlarım için ikiye ya da üçe bölüp paylaştım çikolatalarımı. sevgimi de paylaştım, sırrı mı da. tamamen karşılık beklemeden hemde. peki onlar ne yaptı?! bu yapılanları unuttular. beni de unuttular. ya da bana ''ben'' olduğum için sahip çıkmadılar. bıraktılar beni sokak lambasının altında. sen oynamayacaksın dediler. üzdüler kalbimi, gözyaşlarımı akıttılar. silecek mendil bile vermediler...

    sen ''bizim'' istediğimiz gibi olacaksın dediler. izin vermediler benim ''ben'' olmama. ''ben'' olduğum zaman hiçbiri istemedi beni. ittiler beni, yere düştüm canım acıdı ve ağladım. dönüp bakmadılar bile. onlar gibi olmadıkça da, onların arkadaşı olamayacaktım. ama böyleydim. doğaldım. onların dediği gibi olamazdım ki!

    ya aile?

    o da ya ''bizim'' dediğimiz gibi ol ya da olma dedi. onların dediği gibi olmazsam onların adını kirletirmişim. oysa ne yaptım ki? sadece kendim oldum. ya da olmaya çalıştım. aile neydi peki? sıkıntım olduğumda her şeyimi anlatabileceğim kişiler di mi? beni koruyan insanlardan oluşmuyor mu? ''kimsesiz'' olmadığımın farkındalığını sağlayan güven kaynağım değil mi? bilemiyordum. güvenemiyordum bu soruların cevaplarına. doğru cevap veremiyordum çünkü. ailem kırmızı kapaklı günlük defterimdi. sıkıntılarımı anlattığım, gözyaşlarımı sarı sayfalarına damlattığım, bazen sarılarak uyuduğum defterimdi ailem! çantamda sakladığım, korktuğum zaman sımsıkı tutarak güç aldığım aile ferdimdi o kırmızı kapaklı defter. o biliyordu ilk aşkımı, terk edilişlerimi ve daha nice şeyi...

    o defterin ilk sayfasında cahit zarifoğlu'nun yaşamak isimli güncesinin girişinde yazan o cümle yazıyor.
    --- spoiler ---

    ne çok acı var

    --- spoiler ---

    cidden ne çok acı var di mi? tarif edemeyeceğimiz kadar çoklukta. bunlar arasında kıyas yapmakta olmuyor. hepsi üzüyor çünkü. bu acıları unutmak için tek yol uyumak olsa gerek...
  • bir daha uyanmamayı dileyerek başını yastığa gömmek.
  • insanın genelde kötü hissettiği zaman kendi kendine söylediği cümle.lakin gerçekten kötü hissediliyorsa o an içinde bulunulan durum insanı uyutmaz.yatakta döner durur insan,ne uyuyabilir ne de uyuyup kurtulmak istediği şeyden kurtulabilir.
  • aslında zaman zaman da bir çeşit sığınak... evet, depresyondayken pek çok arkadaşımın başvurduğu yöntem... itiraf edeyim ki bana da bulaştı bu; ne zaman depresyona girsem -özellikle de aşki depresyonlar!- deliksiz, soluksuz, deriiiiin uykulara dalmak ve unutmak, unutmak, unutmak istiyorum!...
  • haaaaa, bu arada, dünyanın en güzel zevklerinden biri ayrıca... yaş ilerledikçe ona dayanma gücümün daha da azaldığını, tükendiğini belirtmem gerekiyor. yalnız benim kadim dostum pasif udi süleyman delikan için ise uyku, başlı başına bir fenomen çünkü kendileri modern bir oblomov olarak uyku uykuyu çeker atasözünün en tipik ve en çarpıcı timsallerinden biri... süleyman, 48 saat boyunca uyur... arada kalkar, 1500 bira bardağı büyüklüğünde çifte double bardakla çay ve 2500 paket sigara tükettikten sonra tekrar yatağa geçer ve uyur, uyur, uyur... sürekli uyur, her zaman uyur, daima uyur, devamlı uyur... ne zaman arasanız mesela telefonla filan sesi kesinlikle uykuludur, boğuk ve hafif ağdalıdır çünkü ya yatakta yine uyumaya çalışmaktadır ya da zaten uyumaktadır... süleyman, bir uyku, çay ve sigara oblomovudur.... diyeceksiniz ki be kardeşim bu zat hiç mi yemek yemez? e yeeeeer, hem de nasıl!... asla lokantaların, pastanelerin filan önünden geçmeye kalkmayın beraber mesela; ayakları, tıpkı onu yatağı görünce kendisine çekmesi gibi onlar da hemen içlerine çeker üstelik mümkünse siz ısmarlarasınız hiç de fena olmaz, şık olur, jest olur, hoş olur, iyi olur yani... süleyman delikan için bir roman yazılsa adını uyumak filan koyabilirsiniz... gün 24 saat o ise 48 saat uyur!...
  • iskoçyadan ya da izlandanın zıplatan soğundan gelen tınılar gece vakti winamp aracılığı ile kulaklaralara mı çalındı,havada birkaç duygu asılı mı kaldı birkaç saniye,rüzgar gözleri mi yaktı,akıl mı kaldı allasen kafada..
    en iyisi uyumak..
  • "çok üzgünüm..yeter artık bugün bitsin" dedikten sonra yapılacak aktivite.
hesabın var mı? giriş yap