6 entry daha
  • türkiye'de insanların profili nasılsa, işte o profilin daha sade hâli anadolu şehirlerinin insan profili.
    istanbul'da 1950'lerden sonra oluşan gecekondu mahalleleri şehrin çeperiydi, merkeze düzenli olarak işçi taşımış, ancak merkezin kültürel dokusuna etki etmemişti bu mahalleler. 1970'lerden sonra ise istanbul'un usul usul gecekondulaşması, yani gettonun merkezileşmesi söz konusu oldu. şu anda bulunduğumuz noktada istanbul da can sıkıcı bir şehir sayılabilir. dokusu metropol, üstelik 3000 yıldır büyük bir şehir, ancak organik yapısı, yani insanları devşirme kentli. çoğunluğu kentsoylu değil, 30 yıl öncesinde köylü olan insanlar bu şehrin yerlisi artık. bu da istanbul'un 1970'lerden sonra oluşan profili.

    bir kentte kültür sanat faaliyetlerinin varlığı tek başına hiçbir şey ifade etmez. bunu tüketen, talep eden, anlayan, idrak eden insan lazım. gidelim herhangi bir dağ köyünden gençliğinde hayvanlara tecavüz eden, evlenince karısını döven, çocuklarına her şeyi yasaklayan bir emmiyi alıp operaya götürelim. sessizce izler. ama sonuç ne? bu emmi operaya gidince kültürlendi mi birden? ya da her ay bale, tiyatro izleyip, yemek pişirirken bach dinleyip, sinemayı takip edip sonra komşunun dedikodusunu yapan biri aslında görgülü olmuyor. dolayısıyla bu insanlar iç içe yaşadıkları her yeri kalitesizleştiriyorlar.
    bu nedenle anadolu - istanbul ayrımı aldatıcı. genel olarak insan profilinden, kalitesizlikten, cehaletin muteberleşmesinden şikayetçi olunmalı. şu anki istanbul hiçbir zaman insanların operaya koştuğu sankt peterburg ya da tiyatronun envai çeşidinin sahiden idrak edilerek izlendiği bir paris değil. rusya örneğini bilinçli veriyorum; ruslar aslında kalın kafalı ve düşünce yapıları itibariyle muhafazakar, ama sanat konusunda hem bilgili hem de başarılılar. türkiye'de ise her şey tepeden inme. yani hem kültürsüz, hem bilgisiz, hem de sanatın tarihinden kopuk olmamız sebebiyle üretimi değerlendirmekten aciziz.

    peki canı sıkılan insanlar sıkılmakta haklılar mı?
    sıkıcılık yeniçağ'da tanımlanmıştır. ortaçağ'da can sıkıntısı mide, bağırsak, karaciğer ya da böbrek kaynaklı sanılmaktadır (bir gün bunun hakkında da yazacağım). günümüzde ise monoton bulduğumuz bir şey sıkıcı olmayabilir. monotonluk düzene içkindir. eğer sağlıklı, başarılı, huzurlu ve çok düzenli bir gündelik hayatımız varsa ille de sıkılıyor olamayız. anadolu'da gündelik hayatın kısmen normal geçtiği pek çok yer hâlâ vardır bence. sağlıklı besine ulaşılabilen, insanların birbirlerini darlamadan kendi hâlinde yaşayıp gittiği, havası temiz, kaostan uzak anadolu kentlerinde sıkılmadan yaşanabilir. bunlar biraz alışkanlık, biraz farkındalık, biraz da tercih meselesi.

    hulâsa
    kavram karmasına gerek yok. monotonluk, sıkıcılık, kent-taşra bambaşka kavramlar.
    herkes de kentsoylu burada ya, işte ona çok gülüyorum.
14 entry daha
hesabın var mı? giriş yap