5 entry daha
  • serinin devamı olan yeni yazıyla yine karşınızdayım. daha önce yayınladığım yazılarda (bkz: türk tarihinden ilginç anekdotlar/@uzumun sapi) türk tarihi ile ilgili çeşitli ilginç olayları siz saygıdeğer okuyuculara aktarmıştım. bu bölümde türk tarihi içerisinde vuku bulmuş ilginç olaylardan iki tanesini paylaşacağım

    ***hasta adam daha fazla yaşadı***

    rus çarı 1. nikola, aralık 1825'te saint petersburg'da muhafız birliği kendisine bağlılık yemini ederken patlak veren dekabristler'in ayaklanmasından canını ve tahtını zor kurtaran rus çarı, hüküm sürdüğü 30 yıl boyunca rusya'yı ileriye taşıyan bir adam olarak anılmamış, tam tersine rus tarihiçileri tarafından yapılan değerlendirmelerde kendisi için söylenen şey "rusya'nın gelişmesini donduran çar" olmuştu.

    bu duruma rağmen rus çarı 1. nikola'nın dünyada ki bazı devletler konusunda değişik düşünceleri mevcuttu. bu düşünceler içerisinde en ilginci bazı devletleri "hasta" ilan etmekten adeta zevk almasıydı. kendi ülkesinin sorunlarına ne kadar vakıf olduğu ayrı bir tartışma konusu olan 1. nikola önce 1846'da avusturya ve habsburglar için "hasta adam" teşhisini koyacak, daha sonra ise aynı teşhisi osmanlılar için tekrarlayacaktı.

    9 ocak 1853'de bir konserden çıkarken sohbet etmekte olduğu ingiltere'nin rusya elçisi hamilton seymour'a osmanlı imparatorluğu için de "hasta adam" diyecekti. aslında çar yakında dağılıp, parçalanmasını beklediği bu ülkenin topraklarını paylaşmak için nabız yokluyordu. ingiliz elçisi de bu değerlendirmeyi londra'ya rapor edince 1. nikola'nın ''hasta adam'' sözü hızla yayıldı ve osmanlı imparatorluğunun son dönemi için "hasta adam" deyimi avrupalıların çok hoşuna gitti ve osmanlı imparatorluğu'nun yıkılışına kadar bu tabir bol bol kullanıldı. hatta bu sıfat türk tarih kitaplarında o dönemi anlatmak için günümüzde de kullanılmaktadır.

    ancak bu deyimin asıl sahibi bir süre sonra bu "hasta adam" ve müttefiklerine karşı giriştiği kırım savaşı'nı kaybetmekle kalmayacak, daha da önemlisi, çok sağlam sandığı kendi imparatorluğu osmanlı'dan önce çökecekti!

    rus çarı'nın "hasta" ilan ettiği osmanlı imparatorluğunun sağlığının yerinde olduğu tabii ki söylenemezdi. çeşitli reformlar yapmaya, modernleşmeye çalışan imparatorluk gerçekten de bir türlü kendisini toparlayamıyordu. ama bu durum sadece osmanlı için geçerli değildi. gelişmekte olan kapitalizm benzer imparatorlukların tümünü sarsıyor, kapitalizmin ilerlemesi ve giderek bir dünya sistemi haline gelmesiyle birlikte klasik imparatorluklar tarihin gerisinde kalırken yeni koşullar ulus-devletleri öne çıkarıyordu.

    temeldeki bu iktisadi-siyasi süreç osmanlı için de geçerli olduğu kadar, rusya veya avusturya için de geçerliydi. bu gelişmelerin yaşandığı dönemde imparatorlukla yönetilen ülkelerin arasında kapitalizmin gelişimine ayak uydurmayı başarmaya başlamış olanlar bu durumdan daha az etkilenir görünürken, kendine özgü bir sosyo-ekonomik yapısı olan osmanlı imparatorluğu ise diğerlerine göre daha hızlı bir şekilde tarihin dışına itilmekte olduğu izlenimini veriyordu. ama hepsi o kadar! çünkü bütün bu imparatorluklar sonuçta uluslararası bir sistem haline gelen kapitalizmin dünyayı ilk kez paylaştığı birinci dünya savaşı sırasında şöyle veya böyle tarih sahnesinden çekileceklerdi.

    rus çarı 1. nikola, osmanlı'yı "hasta adam" ilan ettikten sonra filmlerdeki kötü karakterler gibi yerinde durmadı tabii. bu kötü karakter planlar hazırlayıp, hastayı bir an önce öbür dünyaya gönderip malına-mülküne el koymak için harekete geçti. nitekim ingiliz elçisine bu sözleri söylemesinin üzerinden çok geçmeden prens alexander mençikov'u istanbul'a özel elçi olarak gönderen çar, sultan abdülmecit üzerinde bir nüfuz elde etmeye çalıştı.

    abdülmecit ona istediklerini verdiği ölçüde de sultanın güvenliğini sağlamak üzere gizli bir anlaşma teklif etti. osmanlı egemenliği altındaki topraklarda yaşayan ortodoksların hamiliğini kazanmaya çalışan rusya, böylece imparatorluk dağıldığında hamisi olduğu yerlerin de kendisine kalacağını düşünüyordu.

    prens mençikov, istanbul'da üç ay kadar kaldı ve ortalığı bir hayli karıştırarak (tehditler, imtiyazlar v.b) çarın isteklerini kabul ettirmeye çalıştı. ancak prens diplomatik kabalıklarının ötesinde pek bir şey gerçekleştiremeden mayıs ayında istanbul'dan saint petersburg'a dönerken sultan abdülmecit'e ateş püskürüyordu. osmanlı sarayı da rus prensinden çok rahatsız olmuştu ve böylece osmanlı-rus ilişkilerindeki gerilim yeni bir savaş doğuracak gibi duruyordu.

    bu gerilim sonucunda patlak veren kırım savaşı'nda ruslar sadece osmanlılarla değil, osmanlılar ile müttefik olan ingiltere ve fransa ile de savaşmak zorunda kaldı. 1. nikola'nın kaba ve aç gözlü politikaları bu savaş öncesi rusya'yı tecride sürüklemiş ve karşısındaki güçler yelpazesini genişletmişti.

    öyle ki, fransızlarla ingilizler tarihte ilk kez rusya'ya karşı birlikte savaşıyorlardı. 1854 başından 1856 sonlarına kadar yaklaşık üç yıl süren kırım savaşı sonunda rusya savaşı kaybetti. ama çar 1. nikola bu yenilgiyi göremeden 2 mart 1855'de öldü. kırım savaşı'nda "hasta adam"a yenilen rusya'nın öngörülü çarını bekleyen sadece bu değildi.

    öykünün daha sonrasında ise çarlığın 1917'deki bolşevik devrimi ile tarihten silinmesi de yer alıyordu. mirasını paylaşmak için ölümü beklenen "hasta adam" da birinci dünya savaşı'nın anaforunda boğulacaktı ama yine de rus çarlığından 5 yıl daha fazla yaşayacak, çarlığın yıkılışını gördükten sonra o da son nefesini vererek tarih sahnesinden çekilecekti.

    kısaca; rus çarı 1. nikola tahminlerinde fena çuvallamıştı ve kendi imparatorluğu hasta ve yıkılması an meselesi olan devletlerden önce ölecekti...

    ***ulu turan ihtilal orduları kumandanı***

    30 ekim 1918'de imzalanan mondros mütarekesi ile osmanlı imparatorluğu birinci dünya savaşı'nı kaybeden devletler arasında yer aldığını kabul ediyordu. mondros ateşkes anlaşması ve akabinde imzalanan serv anlaşmasıyla imparatorluk parçalanıp, tarih sahnesinden çekilecekti. ancak imparatorluğu bu savaşa sokan ve savaş sırasında da yönetimini ellerinde tutan kişiler daha sonra çeşitli ülkelere doğru yola çıkarken bu gerçeği kavradıkları pek söylenemezdi.

    bu kişiler daha sonra birçok ülkede ideallerini yerine getirmek için çalıştı. gittikleri avrupa, rusya, kafkaslar ve orta asya bozkırlarında geçen yıllarına ve serüvenlerine baktığımızda idealleri ve anadolu'd yeni bir devlet kurmak için yaptıkları çalışmaları görebiliriz. bu kişiler, evet, bir dünya savaşını kaybettiklerini herhalde anlıyorlardı, ama bunun aynı zamanda imparatorluğun da sonu olduğunu, hatta belki de geleneksel imparatorluklar döneminin de kapanmış olduğunu kavrayabilseler istanbul'dan ayrıldıktan sonraki serüvenleri belki farklı olabilirdi.

    bu grubun başı olan ve özellikle de birinci dünya savaşı sırasında osmanlı imparatorluğu'nun harbiye nazırı ve başkumandan vekili enver paşa bambaşka hayaller peşindeydi. nasıl türkler bin yıl kadar önce orta asya'dan yola çıkıp anadolu'ya gelmişler ve burasını yurt edinmişlerse, enver paşa da bu tarihi bir başka şekilde tekerrür ettirme planları yapıyordu. bu plan çerçevesinde enver paşa, orta asya'da kendisini kucaklamaya hazır türk-islam devletlerini bir çatı altında toplayacak ve başına geçeceği bu güçlerle yeniden anadolu'ya gelerek hakimiyet sağlayacaktı.

    karl marks'ın sözü olan ve herkes tarafından bilinen bir cümle vardır; ''tarih tekerrürden ibarettir''. ancak bu sözün eksik bilindiğini hep unuturuz. marks'ın bu cümlesi aslında tam olarak şu şekildedir;

    ''bütün tarihsel büyük olaylar ve kişiler, hemen hemen iki kez yinelenir. (tarih tekerrürden ibarettir) ancak birincisinde trajedi ise ikincisinde komedi olarak!''

    işte enver paşa'nın o anki durumu ve sonrasında yaşayacakları tam olarak bu sözün karşılığına tekabül ediyordu.

    1918 kasım ayı başında kırım'a çıkan enver paşa hemen kafkasya üzerinden türkistan'a geçmeye niyetliydi. bir yıl önce, 1917 kasım'ın da rusya'da bolşevik devrimi olmuştu ama lenin ve arkadaşları henüz rusya'nın tümüne egemen değillerdi. uçsuz bucaksız rus topraklarında bir iç savaş hüküm sürüyordu.

    petrograd ve moskova başta olmak üzere kızıllar büyük kentleri ellerinde tutuyordu ama kırsal alanda ve çeşitli bölgelerde çarın generallerinin yönetimindeki beyazlar egemendi. işte bu koşullar çarlığın kafkasya ve orta asya'daki türk-islam sömürgelerinde de bir otorite boşluğuyla birlikte bağımsızlık eğiliminin ortaya çıkmasına yol açmıştı ve "cihan imparatorluğu" osmanlı'nın başkumandan vekili olan enver paşa kendisine tarihsel bir misyon düştüğüne inanıyordu.

    bu kargaşa içinde enver paşa hemen türkistan'a geçme olanağını bulamadı. bunun üzerine bir süre rusya'da kalacak ve bolşevik devrimi'nin meydana getirdiği uluslararası ortamdan da esinlenerek bir "ihtilalci islam örgütlenmesi" gerçekleştirmek için uğraşacaktı. avrupa'daki çalışmaların merkezi berlin'di ama moskova ile de sıkı bir bağ söz konusuydu. ingiliz emperyalizmine karşı bir güç olabileceği düşüncesiyle rus devrimcileri de enver paşa'ya belirli desteklerde bulunmayı uygun görüyorlardı.

    doğrusu enver paşa da bolşeviklerle arasını iyi tutmaya özen gösteriyordu. örneğin moskova'da daha çok kuzey afrikalı olmak üzere çeşitli islam ülkelerinden (neye hizmet ettikleri pek de belli olmayan, çünkü olayların olduğu dönemde bağımsız islam devleti sayısı bir elin parmağını geçmiyordu.) temsilcilerin katıldığı "islam ihtilal cemiyetleri kongresi" toplandı. daha sonra eylül 1920'de bakü'de düzenlenen birinci doğu halkları kurultayı'na da katılan enver paşa burada etkili bir rol oynamaya çalıştı ama pek başarılı olamadı. bu arada enver paşa'nın bir kulağı da ankara'daydı. enver paşa, anadolu'da sürmekte olan milli mücadeleyi yakından izliyor, mustafa kemal'le mektuplaşıyor ve fırsat bulursa dönmeyi düşünüyordu.

    ancak mustafa kemal bunu engelleyecek, hatta bir ara enver paşa 1921 ağustos'un da batum'a kadar gelip sınırı geçmeyi ciddi bir şekilde düşündüğünde tutuklanmasını bile isteyecekti. sonuçta mustafa kemal önderliğinde ki ankara hükümeti'nin sakarya savaşı'nı kazanması üzerine, enver paşa anadolu'da bir şansının kalmadığını görecek ve şansını bu kez türkistan'da denemek isteyecekti.

    ekim 1921'de türkistan'a ayak basan enver paşa'nın bu bölgeye ilişkin ne doğru dürüst bilgisi, ne de ciddi bir askeri gücü ortaya çıkaracak bir örgütlenme olanağı vardı. enver paşa kendi kendine bir misyon biçmişti. ancak bölgedeki gelişmeler toplumsal ve siyasal olarak bambaşka bir kanaldan ve onun hiç kavrayamayacağı bir doğrultuda akıp gitmekteydi. enver paşa bu akıntıya rağmen kendisinden başka belki de kimsenin inanmadığı ve ciddiye almadığı misyonunu gerçekleştirmek için bir dizi harekatta bulunacak ve daha sonra bir tür intihar eylemiyle yaşamına son noktayı koyacaktı.

    türkistan'a geçtikten sonra merkezi iktidarı ellerinde tutan bolşeviklere karşı tavır alan ve bölgede bir güç toparlayabilmek için hem beyaz ruslar'a, hem de ingilizlere karşı mücadele etmeye kalkışan enver paşa çıkışsızlığını fark ettiği ve ölümüne yaklaştığı sıralarda ingilizlerle ilişki kurmamakla yanlış yaptığını düşünmeye başlamıştı ama artık onun için çok geçti...

    türkistan'a geldikten sonra doğu buhara'ya geçerek buradaki basmacı hareketinin başına geçmeye niyetliydi. nitekim bu doğrultuda hareket etti. o sıralarda türkistan'daki iktidarı elinde tutan kadro bolşeviklerle iyi ilişkiler içindeydi ve yerli gericiler tarafından beyaz ruslardan daha tehlikeli ve öncelikle yok edilmesi gereken düşmanlar olarak değerlendiriliyordu. bu güçler önceleri enver paşa'ya da pek iyi gözle bakmadılar. sonuçta onun da geçmişinde padişahı tahttan indiren bir ihtilal bulunuyordu. bunun için pek güven verici değildi. hatta bir ara tutuklu koşullarında yaşadı.

    orta asya bozkırlarında ruslara karşı bir güç ortaya çıkarmaya çalışırken örneğin kendisine "ulu turan ihtilal orduları kumandanı, merkezler merkezi reisi" gibi ilginç unvanlar yakıştırarak turancı bir hava yaratmaya çalışıyordu. çevresindeki bazıları da yağcılık yapmak için enver paşaya "sen hakanlar hakanı, padişahların en muazzamı ve bizim büyük padişahımızsın" diyorlardı. ama tüm bu gösterişli laflar bir komediden, enver paşa'nın tüm uğraşları da nafile çabalar olmaktan ileri gitmeyecekti.

    her şeye rağmen enver paşa'nın bölgedeki çabalarını yakından izleyen ve küçümsemeyen bolşevikler önce kendisini moskova'ya davet ettiler. ancak bunu kabul etmeyen enver paşa, basmacı hareketiyle ilişki kurmasının ve çevresinde bir miktar adam toplamasının ardından sovyet iktidarı için bir tehdit unsuru haline geldi.

    duşanbe'de meydana gelen çarpışmalarda enver paşa'nın kuvvetleri başlangıçta bazı başarılar kazandı ve kızıl ordu birlikleri geri çekilmek zorunda kaldı. böylece enver paşa bir süre buhara'da denetimi eline aldı. hatta sovyet iktidarından kendisini tanımalarını bile talep etti. ancak durumun ciddiyetine uygun kuvvetleri bölgeye sevk ederek toparlanan ve karşı saldırıya geçen kızıl ordu birlikleri bir dizi çarpışmadan sonra bölgeye yeniden egemen oldu.

    kuvvetleri dağılan ve elinde küçük bir birlik kalan "turan ve islam ihtilal orduları serdarı, islam ve buhara leşkerlerinin (askerlerinin) emiri" enver paşa güneye, afgan sınırına doğru çekilmeye çalışırken 4 ağustos 1922'de bulunduğu belcivan yakınlarında kıstırıldı. mermi yağdıran makineli tüfeklerin üzerine atına binip, kılıcını çekerek maiyetiyle birlikte saldırdığı rivayet edilen enver paşa pamir dağlarının yamaçlarında, çegan tepesi eteklerinde can verdi.

    enver paşa'nın türkistan macerası ve turan hayalleri bu şekilde son bulmuş olsa dahi sonraki dönemde bazıları "vatan ne türkiye'dir. türklere ne türkistan/vatan büyük ve müebbed bir ülkedir, turan" diye şiirler yazmaya ve yeni trajedilerin oluşmasına devam edecekti...
1 entry daha
hesabın var mı? giriş yap