163215 entry daha
  • ilkokuldayken aklıma gelen hemen bütün konsolusluklara türkçe mektuplar yazmış ve ülkeleri ile ilgili bilgi istemiştim. hemen hepsinden cevap gelmişti, ama amerika'dan bildiğiniz koli gelmişti. kitaplar, broşürler, kartpostallar ve mektup arkadaşı adresleri. bir de nedense ailemden utandığımdan okulun adresini vermiştim. değişik ülke konsolosluklarından adıma gelen postalar okulda epey bir sükse yapmama yol açmıştı. herkes bu fikrin benden çıktığını sanıyordu, ne kadar zekiydim ben öyle, tatlı, akıllı ve çalışkandım.

    oysa fikir levent diye bir çocuktan çıkmıştı ilk. babası subaydı. bulunduğumuz şehre yeni gelmişlerdi. ankara'daki okulunda bunu öğretmenleri yaptırmışlar çocuklara. bizim garip anadolu okulunda nereden aklımıza gelsin bu?

    levent futbol oynarken beni kaleci olmaya da teşvik etmişti, daha doğrusu bana futbol öğretmeye çalışmıştı, ama bende o yetenek yoktu. çok hızlı koşuyordum, herkesi geçiyordum; ama topa hakim olamıyordum. yine de benden vazgeçmedi ve kaleci yaptı. hatırlıyorum da, kızlarla anlaşamayan ben ne mutlu olurdum futboldayken. levent ile beraber okulun etrafındaki yüksek çitlere de tırmanıyorduk. iki kanka olmuştuk. neden bilmiyorum, o da ben de diğer çocuklarla uyuşamıyor, iki yalnız çok iyi anlaşıyorduk. o güne kadar ki ilk en yakın arkadaşımdı. çocukluğun o derin konuşmalar yapmaya gerek duymadan, sadece oyunla anlaşan yanı vardır ya, öylediydik işte. beraber koşu yarışı yapar, barfikste en çok kim takla atacak diye iddialaşır, iki kişilik saklambaç oynardık. zamanla ne kadar eğlendiğimizi gören diğer çocuklar da bize katılmaya başlamıştı. git gide kalabalık bir grup oluyorduk ki, mezun olduk ve ortaokul için ayrıldık. ortaokulda aynı sınıfta değildik ama gördükçe selamlaşmaya devam ediyorduk. teneffüslerde onunla beraber koşturuyordum arada. azala azala devam etti bu. büyümeye başlamıştık. onun daha çok erkek kankaları olmaya başlamıştı. sonra bir gün o bana selam vermedi, bir gün de ben ve kankalığımız bitti. artık hiç oynamadığımızı, selamlaşmadığımızı anladığım gün eve gelip hıçkıra hıçkıra ağlamıştım. hey gidi...

    itirafim şu ki, levent'den sonra hiç o kadar anlastığım ve uyuştuğum başka bir arkadaşım olmadı. bugün 48 yaşındayım ve hala o yalnız çocuğu taşıyorum içimde. daha doğrusu çocuk dediysem, o da kalmadı ya, o bile terk etti beni. kim bilir hangi köşede sinek kovalıyordur şimdi. nasıl bir huysuzsam o bile kalmadı benimle.

    haklı.
110823 entry daha
hesabın var mı? giriş yap