15 entry daha
  • yıllardır merak ettiğim bi noktayı açıklığa kavuşturduğu için teşekkür borçluyum. ha çok da bulunması zor bi bilgi olmasa gerek ama tembellik mi desem bilemedim öğrenememiştim bugüne kadar.

    gülün adı'nda da seyretmiştik, engizisyon işkence yaparak sanıktan ifade alıyor ve o ifadeyi geçerli sayıyordu. bu aslında günümüze o kadar yabancı bi kavram değil ama temel bi farklılık var ortaçağ yılları ile günümüz arasında. bugün işkence altında ifade alma metodunun kullanılış amacı sanığa işlemediğinin bilindiği bi suçu yüklemek. yani işkenceyi yapan ve mağdur kişiye yalan ifade imzalatan kişi de biliyor adamın ona atfedilen suçu işlemediğini. işte dörtyüz yıl önceden fark bu; o zamanlar işkenceyi uygulayanlar aldıkları ifadenin doğru olduğuna inanıyorlardı.

    gülün adı'ndan devam edelim. orada manastırda cinayetler işleyenin kim olduğunu bulma amacıyla sanıklardan birine işkence yapılıyor -hatta sanırım sadece yapmakla tehdit ediliyordu, neyse- ve cinayetleri işleyenin kendisi olduğu itirafı alınıyor, kimse de -sean connery'nin oynadığı karakter hariç- bu bilginin doğruluğundan şüphe etmiyordu. bense bu sahneyi seyrederken bi türlü anlamlandıramıyordum. adamın işkence korkusundan bu itirafı yaptığı bu derece barizken, nasıl olur da işkenceyi uygulayanlar bu ifadeye koşulsuz inanıyorlardı?

    acaba insanın sabit fikirliliğinin bi eseri miydi bu gördüğüm, engizisyon kendisini neye inanmak isterse ona mı inandırıyordu? karşısına getirilen kişinin suçlu olduğuna önceden inanıp bunu o kişinin ağzından almaktan başka bi amaç gütmüyorlar mıydı, amaçları gerçekten suçlu birini yakalamaktansa suçlu olduklarına inandıklarını cezalandırmaktan ibaret miydi? koskoca yüzyıllar boyunca bu kadar salak mıydı bu insanlar?

    engizisyon -bi benzeri hitler örneğinde görülebileceği üzere- artık günah keçisi ilan edilmiş, istediğiniz suçlamayı yöneltebileceğiniz bi kavram haline gelmiş olduğundan belki de kimse sormuyordu bu soruları artık. ne kadar aptal ve sabit fikirlilermiş zamanında diyor geçiyorduk. oysa çok basit bi mantığı -vahşi de olsa, bağnaz da olsa bi mantığı- varmış meğerse.

    --- spoiler ---

    lorenzo'ya soruyorlar, işkence altındaki itirafın geçerli olduğuna nasıl inanabilirsin diye, o da cevap veriyor. eğer bi insan suçlu değilse, tanrı ona acıya dayanma gücü verir ve ne işkence yapılırsa yapılsın kendisine yöneltilen suçlamayı kabul etmez. o yüzden biri eğer suçunu itiraf ediyorsa, isterse en ağır işkenceler yapılmış olsun, mutlaka suçludur.

    --- spoiler ---

    bu mantık, engizisyonun yıllarca işkence ile ifade almasını ve bu ifadenin gerçekliğine inanmalarını sağladı. tanrının işkence altındaki kişiye dayanma gücü vereceğine dair belki de kutsal kitaplarında ayetler vardır, bilemem ama buna inandıkları sürece yaptıkları aptalca değilmiş (yani bi mantığa dayanıyormuş manasında demek istiyorum, o mantık ne kadar uydurma olursa olsun).

    sadece bu cevap için bile izlenebilir bi film yani benim açımdan. zaten milos forman duvarı çekse izlerim, amadeus'un hatrı var o kadar.
59 entry daha
hesabın var mı? giriş yap