12 entry daha
  • bu ülkede bir belediye başkanının oğlu 11 mayıs 1998 tarihinde şişli abide-i hürriyet caddesi’nde ses sanatçısı sevim tanürek’e çarparak ölümüne sebep oldu. kazadan hemen sonra, belediye’ye ait arazözler, kazanın yapıldığı caddeyi baştan aşağı deterjanlı sularla yıkadılar, böylece delil mahiyetindeki 35 metrelik fren izleri ortadan kaldırıldı

    bu belediye başkanının oğlu kazadan sonra tutuklanmayıp ingiltere'ye gitti. sevim tanürek'in eşi ve oğlu kazaya sebebiyet veren kişiden şikayetçi oldular. trafik raporunda bu belediye başkanının oğlunun kusur oranı (bakın burası çok enteresan) sekizde üç (3/8) olarak tespiti yapıldı. savcı rapora dayanarak 3 aydan 20 aya kadar hapis istedi ancak sevim tanürek'in hastanede hayatını kaybetmesi üzerine istenen ceza 2 yıldan 5 yıla kadar çıkarıldı. mahkemenin adli tıp trafik ihtisas dairesi'nden istediği raporda bu belediye başkanının çocuğu kusursuz bulundu.

    bu çok sayın belediye başkanı bu olay sonrasında herhangi bir şekilde oy kaybetmek şöyle dursun bu ülkeye önce başbakan sonra cumhurbaşkanı oldu..

    çok acayip, kimilerinin tek derdi ve oy verme kıstasları oy verecekleri insanın daha önce ne yaptığı veya ne gibi durumların içinde bulunduğu değil! bu durumlardan ceza alıp almadığı..

    edit : madem dayanamayıp kendi ekşi boykot kararımı yedim tanürek'in eşi davadan neden çekilmek zorunda kalmış tekrar hatırlatalım ki bi boka değsin.

    "tayyip'in oğlu kırmızı ışıkta hızla geçiyor. peşine siren çalarak ekip takılıyor. kaçarken, yaya geçidine 5 metre kala eşime çarpıyor. 30 metre sürüklüyor. eşim 6 gün sonra vefat etti. yakalandığında polislere tayyip'in oğlu olduğunu söylüyor. zaten o andan itibaren her şey değişti. karakola gittik, çocuğun ehliyetini sormuyorlar. polislere bunu hatırlattığımızda ‘siz ukalalık etmeyin, biz ne yapacağımızı biliriz' dediler. kazadan hemen sonra caddemize belediye arazözleri geldi. tarihte ilk kez, caddemiz baştan aşağı yıkandı. 35 metre fren izi vardı ve her şeyi bir anda yok ettiler. çocuğun ehliyeti yoktu. kazadan sonra, üç ay önce verilmiş gibi ehliyet düzenlediler. mahkeme başladı, çocuk bir kez olsun gelmedi. babası tarafından yurtdışına gönderilmişti! ama tayyip'in adamları hep oradaydı. karımın hakkını ararken bir şey söylediğimizde dirsek yedik, tehdit edildik, tacize uğradık.

    hakime çocuğun ehliyeti olmadığını, kazadan sonra babasının forsuyla düzmece ehliyet verildiğini söylediğimizde ‘ne demek yani, siz koskoca belediye başkanını sahtecilikle mi suçluyorsunuz' diye azar işittik. sakin bir insanımdır ama o anda elimde bir şey olsaydı kafasına fırlatırdım.

    olayın oluşunu gören tanıkların hepsi tehdit edildi ve korkutuldu. buna bir yakınımız dahildir. sadece bir tek genç kız tanıklık yapmakta direndi. fakat işin rengi değişmişti. başına iş gelmemesi için ona da tanıklık yaptırmadık. şişli karakolunda çocuğun ehliyetini sormayan polislerin ve sahte ehliyet veren trafikçilerin aileleri dava görülürken defalarca gelip yalvardılar, işin üzerine gidersek kocalarının görevine son verileceğini, aç kalacaklarını söylediler. onlardan da şikayetçi olmadık!

    kapımızda her gün belediye araçları durur, tayyip'in adamları önümüze çıkardı. tanıklara olduğu gibi, bize de, uğraşmayalım diye en az 20 ‘ricacı' geldi. tayyip belediye başkanıydı. o zaman anladık ki, karşımızda bir ‘dev' vardır ve onunla baş etmek mümkün olmayacaktır. biz bu durumda aile meclisi olarak toplandık ve işin ucunu bırakmaya karar verdik… çünkü bir sonuç çıkmayacaktı. onlar çok güçlüydü. sonuçta efendim, mahkeme kararını verdi! 8'de 4 kusurlu olan çocuk 3 ay hapis cezası aldı. bu da paraya çevrildi…''

    unutursak kanımız kurusun..
156 entry daha
hesabın var mı? giriş yap