17 entry daha
  • yer, yer basit gibi görünse de, aktüel kamera kullanımının, günü açan jump cut'lar eşliğinde sürdürdüğü yarış bu diziyi belirli bir seviyeye taşır. oysa o seviyeyi; bu sefer aşılması zor bir noktaya taşıyan karakterlerin çok katmanlı yürüyüşüdür. the shield öyle bir dizidir ki; bir şekilde suçlu olduğunu bildiğiniz bir karakteri ailenizden bir ferdiymiş gibi gözetirsiniz. her seferin de paçayı kurtarmasını dilersiniz mackey'nin. ama bu yeterli değildir. lem (curtis "lemonhead" lemansky)'nin ahlaki/ iç hesaplaşmaları, shane'in primitif paradigma zorunluluğundan açılan gelecek kaygısı, gardocki'nin devamlı düşünen aurasının ardında gizlenmiş özel hayatı yönünüzü değiştirir. aceveda'nın politik ikiyüzlülüğü ile claudette'in yetiştiriliş tarzından dolayı katılaşmış ön yargılarıdır bu çıkmaz sokağın kırmızı ışıkları. bir kaç saniyeliğine de olsa dutch'ın, bu efsane dizinin en önemli karakteri olduğunu düşünmeye başlarsınız. çünkü danny aslında sevmediği bir işi yapmaktadır ve julien ışığı görmeden önce kendi ruhunun karanlığına batmıştır. duvarlara işlenmiş "strike team buradaydı!"yazılarının ardından joker vari kartvizitlerin 'one niners'lar üzerine düşerken çıkardığı hışırtıya takılırsınız. gece gündüze dönmektedir ve suç aslında karar verirken, karar vermemizi sağlayan bir ruh halinin yansımasıdır çoğu zaman. bu yüzden ben gilroy'a kızmak yerine ona acırız. ve aslında tarafını tutmamız gereken kavanaugh bize lise müdürümüzü veya patronumuzu hatırlatmaktadır. bir tür düzenle uzlaşma hali değildir bu. zorunluluğun kaybolduğu saniyedir kalkanın ardına itilmiş olan. o anda 'shield'in sadece polis rozeti anlamına gelmediğini anlarız- önümüzde ki o yol aydınlanmıştır. bizler kusurlu insanlarız. mackey gibi, lem gibi, shane gibi. silahlar, çeteler, para ve uyuşturucu parıldıyor olsa bile yüzeyde, aşağıda bir yerde sıradan bir insanın, sıradan bir günü biçimlenmekte. bu yüzden the sopranos seyretmeye benzemez the shield'i seyretmek. lem'in hapse girmeden önce arkadaşlarıyla geçirdiği son gece, içilen biralar, kahkahalar... bir his olarak kalır bu sahne. bir milattır.- bundan sonra devinendir yaşamın yırtıcı gerçekliği. hiç bir şey aynı kalmayacaktır bu düzende. insanlığın satranç masaları üzerinde seviştiği bir yüzyılda, bir şekilde daha fazlasını hakkettiğini düşünmek kadar acı olamaz hiç bir şey. gece gündüze dönmektedir. gözlerimiz fal taşı gibi açılır. perdeden sızan güneş bir tür yalancıdır. yeni bir iş günü, yeni bir savaş. dünyanın öbür ucunda ki bir hapishanede, antwon mitchell; yatmadan önce ki son sigarasını yakmıştır.
88 entry daha
hesabın var mı? giriş yap