85 entry daha
  • "universitas" mevzusunda ii. posta

    sevan nisanyan beyefendinin benim aktarımlarıma cevaplarını okudum. nereden mi okudum? bir karındaşım kendisiyle email yoluyla görüşmüş; buradaki yazımı haliyle bir feveran içinde yanıtlamaya çalışmış. önce klasik dile sığınarak buradaki yazımla kendisine "sorospu çocuğu" imasında bulunduğumu sanmış ve klasik haline gelmiş olan "söyleyecek sözüm yok, o halde ortalıkta dolaşan yaftalardan biri bana yapıştırılmaya çalışılmış olsa da olmasa da, onun üzerinden bilgisizliğimi örteyim" kolaycılığına kaçmış. kusura bakmasın kimse; ancak benim entirimde sevan bey'in soros'la olan herhangi bir bağlantısına vurgu yapılmamış olmasına rağmen, sanki ben tümüyle siyasi bir art niyetle tarihin ve kamusun tozlu yapraklarından universitas'ı çıkarmışım gibi, burada ele aldığım yazısı gibi başka bir içi boş yazı döşemiş.

    yanıtı aklınca beni ulusalcılar (laikçiler) - sorosçular (tamamen duygusal'cılar) yaftalama mücadelesinde safmışım gibi gösteren şu ifadeyle başlıyor:

    "sizi kandırdım. vatanı bölmeye ve emperyalizme yem etmeye yönelik gizli emellerim doğrultusunda herkesi yanılttım. itiraf ediyorum. mea culpa. halbuki soros’a o kadar söylemiştim, bozma bu türkçeyi o kadar, sonunda anlayacaklar hain emellere hizmet ettiğimizi, bak latince bilen evrenkentliler bile var artık diye. heyhat, dinlemedi. sen yaz arkandayım diye beni kandırdı."

    bu ironiyle başlıyor yanıtı sevan bey'in. oysa şöyle kabaca incelense bile anlaşılacak ki, benim yazımın hiçbir yerinde, burada ilköğretim talebesi seviyesine cuk diye oturan ironiyi (ve bundan sonra bu tarz "örtmenim kemalettin benim saçımı çekti" kıvamındaki kaba ironilere "sevanus stilus" diyeceğim; belki culpa'sından taşamadan herkesi yanıltmasını da becerebilenler beceremeyenlere rehberlik edebilirler, benim iromin altında ezilmeden.) tetikleyecek bir ifade geçmiyor. sevan bey'in neden birden, kendisine "sen sorosçusun!" denmişçesine, tepki gösterdiğini, yukarıda da çıtlattığım gibi anlayabiliyorum. tipik, "söyleyecek ya da öğretecek bir şeyi olmayan" çaresiz zihnin içinden çıkamadığı dehlizde dişlerini duvara sürtmesi bu. oysa "latince bilen evrenkentliler bile var artık diye..." ironisinin altının hakkaniyetle çizilebilmesi için, kendisinin yazısına eleştiri getiren bir başka yazının sahibinin (yani benim) en azından malum yapıya "evrenkent" denmesini makul ya da olumlu karşılamam gerekirdi. oysa "evrenkent" tabirinin müptelası olmadığım gibi oktay sinanoğlu'nun bir tv programında "artık milyonlarca öğrenci 'evrenkent' tabirini kullanıyor" deyişini de fazlasıyla manasız ve gerçek-dışı buluyorum. dahası sevan bey'e getirmiş olduğum eleştiri iyi okunmalı; herhangi bir yerinde "oktay sinanoğlu'nun evrenkent deyişi doğrudur; universitas da doğrudan evrenkent kelimesinin karşılığıdır, özüdür" demişliğim de yok.

    sevan bey agos gazetesinde çıkan yazılarını yayınladığı (gerçekten öyle mi bilmiyorm, zira agos gazetesinde ne yayınlayıp ne yayınlamadığını da bilmiyorum, bu gazeteyi herhangi bir noktada görmüşlüğüm bile yok; en azından sitenin tepesinde yazdığına göre gerçekten öyle olmalı) blogunda da (http://nisanyan.blogspot.com/) itiraf ettiği gibi başkalarının ideolojik saplantılarına illet olmasına rağmen (http://nisanyan.blogspot.com/…l-sozlukcu-oldum.html "...sözlüğün en zayıf tarafı esas türkçe kısmıdır, fena halde farkındayım. sebebi aslında basit. bir kere çalışmaya ilk başlama mantığı gereği “öz” türkçeyi uzun süre ihmal ettim. biraz yama gibi durdu. ikincisi, bizde “türkolog” diye geçinenleri okudukça adamların ideolojik saplantılarına illet oldum.") ya da dil çalışmalarına gerçekten de "ideolojik bir hırsala başladığını kendisi söylemiş olmasına rağmen (http://nisanyan.blogspot.com/…l-sozlukcu-oldum.html "... ideolojik bir hırsla işe girişmişim. baştaki niyetim de zaten o kadar iddialı bir şey değil, türkçedeki yabancı asıllı kelimeleri dökmek, o kadar.") ya da kendisi gibi düşünmeyen insanların dil çalışmalarından hareketle onları "ideoloji memuru" olarak değerlendirmesine rağmen (http://nisanyan.blogspot.com/…l-sozlukcu-oldum.html "...arapça ile farsçadan habersiz, muhtemelen fransızca bile bilmeyen, bilmediği şeyi sözlükten bakmaya üşenen bir ideoloji memuru bu işe soyunabiliyorsa ben niye yapmayayım diye düşündüğümü hatırlıyorum. ") benim burada yazmış olduğum yazıdaki tespitte geçen "birbirlerini ortadan kaldırmak adına ya çok fazla okumadan ya da okuduğunu anlayamayacak ölçüde güttüğü ya da güdüldüğü ideolojinin köpeği haline gelmiş olduğu için okuma gereği duymadan kalemini çekiyor. işte bu çekilen kalemler, türkiye'deki "aydın" enflasyonu kapsamında neden evrensel (universalis, universitas) manada üretimin gerçekleşemediğinin bariz göstergesi." ifadesini ise üzerine alınarak yazdığı mailinde "fikir ve vicdanının 'güdüldüğünü' ileri sürmek, hatta ileri sürmeden ima etmek, aklı başında bir insana yapılabilecek en büyük hakarettir. anama sövseniz güler geçerim; bunu cevapsız bırakamam." cevabını vermesi gerçekten tuhaf! siz çıkıp istediğiniz insanı "ideoloji memuru" ilan edebiliyorsunuz, birisi (yani ben) çıkıp da "güttüğü ya da güdüldüğü ideolojinin köpeği haline gelme..." durumundan bahsedince (ki sevan bey'i kastettiğimi de söylemiyorum) bunu " aklı başında bir insana yapılabilecek en büyük hakarettir" diye değerlendiriyorsunuz; ne güzel değil mi standardınız! siz istediğiniz yaftayı yapıştırın, biri sizi eleştirdiğinde ise ya size ulusalcı-laikçi-şeriatçı bilmemneci gibi klişe saldırı araçlarından biri olan "sorosçu" ifadesini kullanarak saldırmış olsun; oysa benim yazımın neresinde soros ifadesi geçiyor? neden sevan bey köşeye sıkışınca bu dönemin klişelerinden birine sığınıyor? neden bu toprağın az biraz bilgili (ki sevan bey'in bugüne kadar ne ürettiğini de bilmiyoruz; kayda değer çalışması var mı yok mu, yurtdışında ciddiye alınmış eseri var mı yok mu bilmiyoruz; dil konusunda bu denli saldırgan olduğuna ve demagojisiz yapamadığına göre, "çok laf az iş" düsturunu hayatına yem etmiş olmalı. zira akademik çevrelerde de pek tanınan biri değil, yabancı kaynakları taradım kendisinin herhangi bir çalışması da yok) her insanı sıkışınca aynı ilköğretim talebesi kıvamında yoğruluyor? aynı şeyi yine taraf'tan gökhan özgün yapmıştı. ve ben bunun üzerine ulusalcılık başlığına bir entiri girmiştim; bakın ne demiştim:

    "...ulusalcılar diyelim ki, sığ düşünüyorlar. oturdukları yerden kavram uyduruyorlar, sığındıkları numen ise atatürk mitosu tamam da, ben anti-ulusalcı yazarların neredeyse tamamında karşı tez olarak 'ben vatanını satan o. çocuğu bir hain değilim' iğnelemesinden ötesini göremiyorum. birikim dergisi'ni çıkarın doğru dürüst ulusalcılık eleştirisi okuyamıyorum. ulusalcılık beter bir şey ise, ki nasyonal sosyalizmle eş tutulabiliyor kimi zaman, o halde çözümü arayalım. ama ben çözüm göremiyorum, görebildiğim tek şey şu: 'henüz sahibi olduğu kişiye ait olup olmadığı belli olmayan darbe günlükleri' ve 'ben vatanını satan neo-liberal bir o... çocuğuyum' iğnelemesi..."
    devamını okuyun: #13598000

    gökhan özgün o yazısında 'ben vatanını satan neo-liberal bir o... çocuğuyum' diyor, sevan nişanyan da bu cevabında (aynı zamanda taraf'ın bugünkü sayısında yayınlandı: http://www.taraf.com.tr/makale/4250.htm) "sizi kandırdım. vatanı bölmeye ve emperyalizme yem etmeye yönelik gizli emellerim doğrultusunda herkesi yanılttım. itiraf ediyorum. mea culpa. halbuki soros’a o kadar söylemiştim, bozma bu türkçeyi o kadar, sonunda anlayacaklar hain emellere hizmet ettiğimizi, bak latince bilen evrenkentliler bile var artık diye. heyhat, dinlemedi. sen yaz arkandayım diye beni kandırdı" diyor. ne ala memleket! bu nasıl bir komplekstir, bu nasıl bir sığ düşünceliliktir! söyleyecek sözü olmadığı noktada, kendilerine eleştiri getiren herkes ilköğretim talebesi kıvamında "bana ne bana ne..." demeye başlıyor. bu mudur bizim köşe yazarlarımızın yazı yazma, bilgilendirme etiği ve eşiği?

    sevan bey bütün bunları bal gibi bilmesine rağmen; gerçeği itiraf edemiyor. aksine saldırıyor. şöyle diyor:

    "ekşi sözlüğe teker teker yazmışlar, koskoca cicero’yu bile bilmediğimi, bilsem de halktan gizlediğimi, ammianus marcellinus gibi dev bir yazarı gözden saklamaya çalıştığımı, metrelerce döktürmüşler. cicero’nun universus (hepsi, topu) sıfatından nötr isim olan universum (varolan şeylerin hepsi, yani evren) sözcüğünü felsefi bir kavram olarak kullandığını kim bilmez? işte foyam döküldü orta yere çamaşırcı teyzenin kirli bohçası gibi. fransız akademisinin sözlüğüne kanıp kelimenin bu anlamı 1550’lerde çıkmıştır diye yalan söylemişim göz göre göre. tuh bana! sevan nişanyan’ın sözlüğündeki (www.nisanyansozluk.com) üniversel maddesine bile bakmamışım, universus sıfatının yapısını öğreneyim diye."

    ekşi sözlük'e teker teker yazdım. çünkü birisi universus sıfatından hareketlenip "university" teriminin türkçe karşılığı olarak "evrenkent" teriminin kullanılamayacağını söylerken arada büyük hatalar yaparsa, ben bunun hesabını "teker teker" sorarım; zira bana öğretilen de budur: "1. hesabını veremeyeceğim konuda ahkam kesmem; 2. hesabını veremeyeceğim cümleyi a. 'sanki bana aitmiş gibi' b.'başkasına ait olsa bile' ortaya saçıp aktarmaya çalıştığım bilginin doğruluğunu kanıtlamışım gibi gerinmem."

    burada ne diyor sevan bey? "koskoca cicero’yu bile bilmediğimi, bilsem de halktan gizlediğimi, ammianus marcellinus gibi dev bir yazarı gözden saklamaya çalıştığımı, metrelerce döktürmüşler." diyor; oysa ortaya koymuş olduğu yazılardan hareketle hasbelkader elinin kalem tuttuğunu varsayabileceğimiz sevan bey'in türkçesine güvenmek isterdim. ben ne demiştim? şunu demiştim:

    ***
    2. adım: s. nişanyan şöyle diyor: "universus latince sıfat, “hepsi bir yerde, hep beraber, topluca”. universus mundus deyimi felsefede “varolan şeylerin tümü, bütün dünya” anlamında kullanılmış. fransızca erken metinlerde aynen universe monde diye geçer, ama 1550’lerden itibaren universe (daha sonra univers) tek başına aynı işi görür olmuş. ingilizcesi de universe, yani evren."
    ...
    ifadenin bu manada kullanım örneğine bakıyoruz; geç dönem latincesinde değil bizzat cicero döneminde yani i.ö. 1. yy'da universum'un, "evren" manasında kullanılmış olduğunu görüyoruz:
    tum censet imagines divinitate praeditas inesse in universitate rerum: tum principia mentis, quae sunt in eodem universo, deos esse dicit, cic. n. d. 1, 43, 120: genitor universi, col. 3, 10, 10.

    yani s. nişanyan'ın dediği gibi ("1550’lerden itibaren universe (daha sonra univers) tek başına aynı işi görür olmuş") "universus mundus" ifadesinin yani "bütün dünya" manasının tek başına "univers-" yapısıyla aktarılması için i.s. 1550'ler beklenmemiş, i.ö. 1. yy.'da yaşamış büyük romalı zihni cicero "univers-" yapısını "evren" manasında kullanmış. peki s. nişanyan bunu biliyor mu? kanaatimi sorarsanız, bilmiyor. ancak biraz daha ileriye giderek söyleyeyim; bana kalırsa "bilseydi de söyleyemezdi".
    ***

    nasıl da çarpıtıyor sevan bey. okuduğunu anlayabilecek düzeyde türkçe bilen herkesin rahatlıkla tespit edebileceği gibi, burada benim sevan bey'e bilmediğini söylediğim cicero ve ammianus'un kendileri değil; -verilen örneklerden hareketle- cicero, ammianus ve hatta plinius'ta "universum" ifadesinin "evren" manasında kullanılmış olduğudur. durum bundan ibaret değil mi? "ekşi sözlüğe teker teker yazmışlar" diyor sevan bey; kendisi bulunuşu oktay sinanoğlu'na ait olan, yanlış olduğunu düşündüğü bir terimi "teker teker" incelerken bir sorun yok da; biri çıkıp da bu eleştiriyi "teker teker" eleştirmeye kalkınca mı bu rahatsızlık yaratıyor? burada görüldüğü gibi açıkça sevan bey açık olan bir bilgiyi atlıyor; "1550’lerden itibaren universe (daha sonra univers) tek başına aynı işi görür olmuş" diyor; ben de buna karşılık i.ö. 1. yy.'da büyük romalı zihni cicero zaten universum'u tek başına evren manasında kullanmıştı diyorum. ne var bunda? sevan bey "bilmiyordum" diyemez mi? bilmediği bir konuda atıp tutma cüretini gösterebildiği için, bilmediğini itiraf edemeyeceğini de çıkarmamız gerekir. bu yüzden benim burada "sevan bey 'bilmiyordum' diyemez mi?" diye sormamın da bir anlamı yok haliyle.

    ayrıca burada bir bilgi aktarımı etiği devreye girer. bir gazetede köşe sahibi olup, okuyucuları bilgilendirmeye kalkışan sevan bey, yine yukarıda da görülebileceği gibi mesajında şöyle bir şey diyor: "fransız akademisinin sözlüğüne kanıp kelimenin bu anlamı 1550’lerde çıkmıştır diye yalan söylemişim göz göre göre. tuh bana!" bu ironisi yine, deyim yerindeyse, kafa göz yarıyor: zira benim eleştirdiğim yazısındaki ilgili ifadesi şöyleydi: "fransızca erken metinlerde aynen universe monde diye geçer, ama 1550’lerden itibaren universe (daha sonra univers) tek başına aynı işi görür olmuş." oysa bu bilgiyi nereden aldığını da aktarmıyor sevan bey! biz bu bilgiyi yolladığı yanıt mailinden öğreniyoruz; yani sevan bey gazetedeki köşesinden bilgi aktarırken kullandığı kaynağı da es geçiyor! daha sonra "benim yazdıklarımın içi boş değil" imasında bulunabilmek adına, yanıt mailinde kaynağını zikrediyor. madem söz konusu kaynaktan beslendi, peki neden ilgili yazısında aktardığı bilginin kaynağını vermedi? sahi etik diye bir şey vardı değil mi sevan bey? bundan sonra okuyucularınız, yazılarınızdaki bilgilerin kaynağını, size ekşi'de "teker teker" yazılmış entiriler sayesinde "sizden" öğrenebilecek sanırım. oysa "fransızca erken metinlerde aynen universe monde diye geçer,..." dediğinizde ne de bilgili görünüyordunuz, değil mi!

    ayrıca yazısında "universitas başka, evrenle alakası yok" diyen ben miyim? sevan bey yazısında (http://www.taraf.com.tr/makale/4072.htm) söylüyor bunu. ve yine yukarıda işlediğim ilköğretim talebesine yakışan ironisine sığınıyor, çünkü başka bir silahı yok:

    "doğruları görünce artık dayanamadım, du cange’ın on ciltlik hayvani ortaçağ latincesi sözlüğüne baktım. ne bulsam beğenirsiniz? o da vatan haini liboş değil miymiş? herif sekizbin sayfalık sözlük yazmış, üstelik de papaz, ama universitas sözcüğüne karşılık bakın ne demiş: 1. “bir kentin sakinlerinden oluşan topluluk veya birlik, yani commune” (bizdeki belediyedir, daha doğrusu ingilizce anlamıyla corporation), 2. “bir dini kurum mütevellilerinin tüzel kişilik sahibi heyeti, yani collegium”, 3. “üniversite”. hepsi bu kadar. evrenkent yok. saklamış utanmadan."

    peki benim eleştiri yazımda "universitas"ın bir karşılığı da evrenkent'tir, denmiş mi? hayır. oysa ben ne demiştim?

    ***
    dr. sina kabaağaç'ın erdal alova ile birlikte hazırlamış olduğu sözlüğe bakarsak s. nişanyan'ın "universitas başka, evrenle alakası yok" ifadesinin ne kadar hatalı olduğunu görürüz: http://farm4.static.flickr.com/…83_ed70cac2a1_o.jpg görüldüğü gibi "universitas" teriminin "evren" manası da vardır! peki s. nişanyan ne diyordu? "universitas başka, evrenle alakası yok..." alakası var mıymış?

    sina hoca'nın sözlüğüne güvenmeyecek birileri olabilir tekrar charlton t. lewis'in sözlüğüne "universitas" maddesine bakıyoruz ve "universitas"ın "evren"le bir alakasının olup olmadığını inceliyoruz. lewis ilk mana olarak " the whole" demiş; daha sonra da "the whole number of things, the whole world, the universe" demiş. peki s. nişanyan'ın ve fanatiklerinin iyi anlayabilmesi için tekrar soralım: "universitas" teriminin "evren"le bir alakası var mıymış? lewis'in aynı maddede aktardığına göre "universitas"ın bu manada kullanımı oldukça eski, bkz:

    universitatis corpus, cicero, univ. 5; so id. ib. 12: volubilis, plinius, 2, 5, 4, § 11: ambitus terrae totius ad magnitudinem universitatis instar obtuet puncti, ammianus, 15, 1, 4.

    eğer sina hoca'nın ve lewis'in sözlüğüne inanmıyorsanız, aynı şekilde oxford latin dictionary'deki "universitas" maddesine bakın. eseri bulup bulamayacağınızı bilmiyorum, ama en azından araştırmayacağınızı biliyorum; o yüzden ilgili kısmı kestim flickre attım, buyrun:
    http://farm4.static.flickr.com/…_9d23729a98.jpg?v=0
    ***

    sevan bey yine şöyle diyor: "geriye aklımı kurcalayan tek konu kalıyor, onu da da yakında öğretirler umarım. –sity ile –city sanki farklı şeylermiş gibi geliyor bana, okunuşları benzese de. ama koskoca amerika’nın en genç emekliye sevkedilen kimya profesörü, konya teknik üniversitesi alimlerinden prof. dr. oktay sinanoğlu sity demek kent demektir diyorsa bana susmak düşer tabii, o kadarcık ingilizce bilmeyecek hali yok ya?"

    oysa ben sevan bey'in yazısına yazdığım yanıt mailinde de söylediğim şeyi burada da tekrarlamak istiyorum. üniversitede "latin dili ve edebiyatı" bölümünde lisans eğitimi gören her öğrencinin bileceği (ya da bilmesi gerektiği) gibi -tas ekiyle yapılmış kelime türetimlerinde soyut anlamlılık vardır. yazımda da verdiğim örneklere bakınız. humanus'tan humanitas çıkmıştır; yani "insana özgü"lükten "insancıllık" çıkmıştır. burada da görüldüğü gibi "universus"tan da "universitas" çıkmıştır. nasıl ki latincedeki "humanitas" teriminin ingilizcedeki karşılığı "humanity" ise, "universitas"ın karşılığı da "university"dir. yani burada açıkça görüldüğü gibi univer-city değil universi-tas yapısı görülmeli. sonuç olarak oktay sinanoğlu'nun veya bir başkasının evrenkent tabirini "univer-city"e dayandırması en az sevan bey'in yukarıdaki sayıklamaları (bir kelimenin var olan manasının aslında olmadığını iddia etmek) kadar saçmadır. sevan bey'le olan mesajlaşmalarımızda "oktay sinanoğlu'nun saçma buluşuyla alakalı neden yazmadığıma dair" bana ima da bulunmuştu, buyursun alsın bu yazıyı, hazmetsin!

    sevan bey yine "doğruları görünce artık dayanamadım, du cange’ın on ciltlik hayvani ortaçağ latincesi sözlüğüne baktım. ne bulsam beğenirsiniz? o da vatan haini liboş değil miymiş? herif sekizbin sayfalık sözlük yazmış, üstelik de papaz, ama universitas sözcüğüne karşılık bakın ne demiş: 1. “bir kentin sakinlerinden oluşan topluluk veya birlik, yani commune” (bizdeki belediyedir, daha doğrusu ingilizce anlamıyla corporation), 2. “bir dinî kurum mütevellilerinin tüzel kişilik sahibi heyeti, yani collegium”, 3. “üniversite”. hepsi bu kadar. evrenkent yok. saklamış utanmadan." diyor sığ üslubuyla.

    oysa burada aslolan, yani sevan bey'e bu ikinciyi yazdıran benim kendisine karşılık yazmış olduğum yazıda sevan bey'in universitas kelimesiyle alakalı olarak "universitas başka, evrenle alakası yok" demiş olmasıydı; dahası "univers-" yapısının evren manasında kullanımı için i.s. 1550'lerin beklendiğini söylemişti. oysa ben de demiştim ki, i.ö. 1.yy'da cicero bu univers- yapısını evren manasında zaten kullanmıştır! sevan bey'in son yazısında ise bir sözlükten hareketle manaları açıklarken "hepsi bu kadar. evrenkent yok" diyor. yahu "universitas'ın evrenkent manası vardır" diyen olmadı ki zaten. benim yazımın hiçbir yerine evrenkent ifadesi kullanılmadı; ben bu kelimeyi normal hayatımda kullanmadığım gibi ekşi sözlük'te de kullanmıyorum. sevan bey'e yazmış olduğum yanıt yazısında da kullanmadım! ben "universitas" kelimesinin de "univers-" yapısının da "evren" manasına geldiğini antik dönem roma'sından örneklerle sundum; bunun evrenkentle ne alakası var? neden bu kadar sığ bir "ilköğretim talebeliği" yapılıyor? neden?

    aksine latincedeki "-tas" ekiyle alakalı söylediklerimle zaten "evrenkent" önerisinin bir dayanağının olmadığını kanıtlamış oluyorum, bas bas bağırmış oluyorum. sevan bey bunu da yani "-tas" ekinin kattığı anlamı da bilmediği için, benim yazımı da anlayamadı. soros'tan girdi, universitas'ın evrenkent manasından çıktı. oysa ki iki söylem de benim yazımda barınmadı, barınamayacak. çünkü ben burada bilgi aktarıyorum; "o doğru değil, bu doğru" diyorum. yanılamaz mıyım? yanılabilirim. ama biri yanıldığımı söyleyecekse, konumuz dahilinde gramer açıklamasını yapsın, külliyattan örnekler sunsun. aksi durumda soros moros dinlemem. birinci sınıf latin dili öğrencilerinin rahatlıkla çözebileceği sorunun üstesinden gelemeyen, daha sözlüğe bakmayı bilmeyen sevan nişanyan'ın ortalıkta dolaşıp "dilci" geçinirken, bu konuda yıllarını vermiş, kitaplar yazmış, makaleler yazmış hakiki dilciler susuyorsa, bu da onların ayıbıdır.

    şu universitas'la alakalı olarak son birkaç şeyin daha altını çizmek istiyorum, böylece entiriyi kapayacağım.

    ispanyol filozof juan de mariana universitas terimini "bütünlük", "evrensellik" olarak kullanmıştır; univers- yapısında evrenselliği görmüştür: universitas, universus populus, universa reipublica gibi [harald ernst braun, juan de mariana and early modern spanish political thought, p.29, ashgate publishing, ltd., 2007]. bu gerçekten de "univers-" yapısının ilk düşündürdüğü şeydir. burada bir bütünlük, bir her yeri kaplama, her yere özgü olma, her yerden parça taşıma anlamları vardır. bu da haliyle "evrensellik"tir. peki evrensellik nedir? bunu iyi tahlil etmenizi isterim; türkçede evrensel kelimesinin hangi manada kullanıyoruz? tdk'nın sitesinde şöyle deniyor: 1. evrenle ilgili. 2. bütün insanlığı ilgilendiren, âlemşümul, cihanşümul, üniversal http://tdkterim.gov.tr/…ri=veritbn&kelimesec=118938. burada hem evrene hem de insanın yaşadığı dünyaya yönelik bir bütünlük akla gelir. bu yüzden univers- yapısında dair incelemede mutlaka bu çift-başlılığı görmemiz gerekir. evren ve dünya: zira biz makro açıdan hem evrendeyiz mikro açıdan hem de dünyadayız, evimiz ve evimizin bulunduğu mahallemiz gibi.

    peki university kelimesinin latincedeki, sürekli bahsettiğimiz "universitas" teriminden geldiğini söyleyenler olmuş mudur? sevan bey'in aksine "evet olmuştur". sevan bey ideolojisini satabilmek uğruna alakasız buluyor ancak meşhur ansiklopedilerden penny cyclopaedia of the society for the diffusion of useful knowledge (c. knight, 1843) "university" maddesinde diyor ki "this word (university) is the english form of the latin universitas, which is often used by the best latin writers". aynen benim yukarıda da dile getirdiği gibi, değil mi? "the best latin writers" kullanmış, peki ben ne demiştim? sevan nişanyan bunu bilmez demiştim. haklı mıymışım? aynı tanımlamayı "the standard library cyclopaedia of political, constitutional, statistical and forensic knowledge. forming a work of universal reference on subjects of civil administration, political economy, finance, commerce, laws and social relations, h.g. bohn, 1853" künyeli eserin 861. sayfasında da görüyoruz. dileyen araştırabilir.

    arthur english'in a dictionary of words and phrases used in ancient and modern law başlıklı çalışmasının (wm. s. hein publishing, 1987) 800. sayfasındaki universitas maddesinde de ilk tanım "a university." dir. s. c. woodhouse'un the englishman's pocket latin-english and english-latin dictionary başlıklı sözlüğün (taylor & francis, 1913) 195. sayfasındaki universitas maddesinde de "university" manası vardır.

    jeff jeske, storied words: the writer's vocabulary and its origins adlı eserinde (iuniverse, 2004) 254. sayfada university terimini universitas terimiyle açıklar.

    ernest weekley'in etymological dictionary of modern english: in two volumes adlı eserinde (courier dover publications, 1967) 1569. sayfada (modern) university'i "universitas"la açıklar.

    joseph esmond riddle'ın the young scholar's latin-english dictionary, being an abridgment of the 'complete latin-english dictionary' adlı eserinin (london 1853) 278. sayfasındaki university maddesinde "academia; universitas" denir.

    benim söylediklerimi destekleyen bu gibi örnekleri çoğaltabilirim. ama şimdilik yeter bu kadar; sevan bey hatasını anlayıp, ideolojinin kendisine takmış olduğu gözlükleri çıkarmalı ve aktardığım bilgilere bakarak eksiklerini gidermeli. bunu bilgi aşkı için değilse bile en azından, varsa, okuyucularına duyduğu saygıdan ötürü yapmalı; çünkü kimsenin kimseyi göz göre göre yanlış bilgilendirmeye hakkı olmamalı. hele ki fanatikliğin marifet olarak bellendiği ülkemizde...

    not:

    1. sevan bey ile olan yazışmalarımızdan ilgili kısımları burada yayınlayıp yayınlayamacağıma dair kendisinden izin almıştım, bu konuda kendisine teşekkür ederim. ancak zaten kendisinin de bana bildirdiği gibi, bugünkü taraf gazetesinde de bana yazdıkları yayınlandı kendi köşesinde. bu izne de ihtiyacım kalmadı anlayacağınız. ancak yine de daha evvel yayınlamayı düşündüğüm bu entiriyi, yazısının bugün resmen yayınlanacağını söylediği için, "etik olmaz gerekçesiyle" bugüne erteledim. sonuç itibariyle sizden tek istediğim şey, klavyemin samimiyetine güvenmeniz, "er ya da geç", bu böyle.

    2. sevan bey'le ilk görüşüp beni haberdar eden pelops'a da teşekkür ederim.
3950 entry daha
hesabın var mı? giriş yap